Toplumsal Neoliberalizm
Yaşadığımı pek çok olay göstermiştir ki içinde yaşadığımız bu son 25 yıllık dönemde toplumumuzun genel kabulleri ve insani ahlaki değerlerinde büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanmıştır.
Gerçi bazı insanlar içinde yaşadığımız toplum geçmiş dönemlere göre daha ileri ve daha müreffeh hale gelmiştir dese de gerçekte kaybımızın kazancımızdan daha büyük olduğunu devletin yayınladığı istatistikler ortaya koymuş bulunmaktadır.
Ama ortaya konan bütün gerçeklere rağmen iktisadi ve siyasi bir takım elde ettiği kazançların tesiriyle derin bir hipnoz durumunda olan insanlar kabul etmese de toplumumuz hiçbir zaman şimdi olduğumuz kadar kötü durumda olmamıştı.
Son yıllarda piyasaya çıkarılan veya yayınlanan her biri diğerinden daha fazla toplumu aptallaştırmaya sebep olan televizyon dizileri ile filimler, şehveti ve agresif davranışları yücelten kaba pop müzikler ile insanların bilinçaltını etkileyerek onları bencillik ve şiddete yönelten eğitim sistemi dini ve milli konularda yaşadığımız erozyonun sebebi olarak gösterilse de daha farklı sebepler de sayılabilir.
İnsan ruhunu geliştirecek, duygularını besleyecek bir eğitim yerine kendisine verilen eğitimi yüceltme, olan biteni en iyi olarak kabul etme, araştırma ve olayların iç yüzünü anlama yerine yaptığı her şeyin kendisi için bir şans olduğunu dikte eden bir sistemin kötülüğü bir tarafa anlamsızlığını bile anlatmaya bile fırsat verilmemektedir.
Normal bir insanın ilkesiz ve anlamsız bir yaşam olarak kabul edeceği bu durumun yüz yıldan daha uzun süredir bu memleket ve insanlar üzerinde hepimizin şikâyet ettiği dış güçlerin maşası ve stratejik ortaklığını kabul eden bu ülke insanları eliyle uygulanan toplum mühendisliği sonucu olduğuna inanıyoruz.
Yaygın kanaate göre çalışanları modern çalışma hayatına entegre etmek gibi bir düşünce ile uygulamaya konulduğu ifade edilse de gerçekte emperyalist ülkelerin sömürüsü altındaki, ülkelerde ortaya çıkmaya başlayan hareketlerin kitlesel bir hakle dönüşmesini engellemek veya kitlesel davranışları kendi düşünceleri istikametinde manipüle etmek için 1900 lü yılların başlangıcında uygulanmaya başlanan toplum mühendisliği kavramı daha ileriki yıllarda tamamen yeni bir toplum inşası için kullanılır olmuştur.
Genellikle savaş sonrasında kurulan devletler ile askeri ve siyasi olarak işgal edilen devletlerde iş başına getirilen kukla yöneticiler eliyle uygulamaya konulan toplum mühendisliğinin ilk amacı geçmiş ile bağlantıyı kesmek veya en asgari seviyede tutmak olarak görülse de uygulamada görülen ilk şey bu hedef için toplumun en başta ifade ettiğimiz gibi genel kabullerini yok etmek olmuştur.
Toplum mühendisliği uygulayıcılar tarafından bir sosyal disiplin olması dolayısıyla daha fazla özgürlük ve toplum refahını daha fazla artırıcı bir uygulama olarak tanımlansa da gerçekte toplumların ortak tarihlerini ve belleklerini yok etmekten başka bir şey değildir.
Bunun en basit örneği olarak 2. Dünya savaşında ülkemizi emperyalist gaye ile işgal eden devletlerin hatta hala bile denize döktüğümüzü her yıl övünerek anlattığımız bir ülkenin devlet başkanının savaşın üzerinden çok zaman geçmeden Ekim 1930 tarihindeki Türkiye ziyaretinde Türk Yunan dostluğunun temellerinin atılmış olduğu yalanıdır.
Ya da ABD örneğinde olduğu gibi emperyalist düşüncelerle işgal ettiği ülkelere demokrasi getireceği/getirdiği yalanının toplumlarda meşrulaştırılmış olmasıdır.
Aslında bu iki uygulama toplum mühendisliğinin sadece toplumda yaşayan kişileri değil esasında toplumda uygulana siyasi ve ekonomik düzeni değiştirmeye yönelik bir kandırma/aldatma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu anlamda bizim ülkemizde uygulanan toplum mühendisliği çalışmalarının son yıllarda özellikle çok uluslu şirketler eliyle teknoloji alanında yaygınlaştığı görülmektedir.
Ülke güvenliği açısından en zayıf halka olarak görülen bireyleri hedef alan bu mühendislik çalışması sonucunda ülkemizi bölünmenin eşiğine geldiğini, toplum mühendisliğinin bilişim alanındaki çalışmaları sonucunda da içinde yaşadığı toplumun dini ve milli değerleri ile örf ve adetlerine düşman nesillerin ortaya çıktığını acı tecrübelerle öğrenmiş bulunmaktayız.
Maalesef bizim memleketimizde iş başına gelen iktidarların özellikle de askeri darbeler sonrasında teknokrat adı verilen kişilerle oluşturulan hükümetlerin uyguladıkları ekonomik politikaların sonuçlarını sadece ekonomik olmadığı ve esasında ekonomiden daha çok sosyal hayatı ve yaşam biçimini değiştirmeye yönelik olduğunu kabul etmeyenlerin hatası sonucunda geldiğimiz yer bellidir.
Yüksek maddi kazancı elde etmeyi bir ayrıcalık olarak gören ve bu uğurda parçası oldukları toplumun dinine ve kültürüne karşı olmayı bile göze alan, entelektüel gözükme çabasında olsalar da aslında bu birikime asla sahip olmadıklarını eğreti davranışlarıyla belli eden, kerameti kendinden menkul siyasilerin varlığını stratejik ortak gördükleri emperyalist devletlerle birlikte olmakla özdeşleştiren kişilerin içinde bulundukları ruh halinin en iyi ifadesinin toplumsal neoliberalizm olduğuna inanıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.