Hatırla bizi Ramazan
Oruç, teravih, imsak, sahur, muhasebe, kulluk ayarları; Korona günleriyle düşününce de çok farklı, âdeta düzen içinde bir düzen. Mübarek Ramazan ayının içindeyiz.
Ama içsel bir Ramazan’ı yaşa(t) mak; aşkı yol eylemek herhalde daha zor.
İman ve ibadet şuurunun, yüce bir ülkünün ruha işlemesi ve tekmil hayatımızı, sapmalardan uzak; güzellikle, bilgiyle, faziletle tanzim etmesi… Ayların, yılların da bizi sevgiyle yâd etmesi…
Ramazan konusunda düşünce renkleri, değişik bakışlar, müşterek noktalar ve kutsalı selâmlayışlar da ayrı bir hoşluk:
Hüseyin Akın: “Oruç insana ilk başta insan olduğunu öğretir. Çünkü kalabalık bir nüfusa bakan aile babası gibidir, nefis bir türlü evlâtlarına bakmaktan kendine bakma fırsatı bulamamıştır. Oruç sayesinde kendine sürekli yeme içme servisi yapmaktan kurtulan nefis, kendine vakit ayırıp kendisiyle yüzleşme imkânı bulur. İstediğinde yemeyebilen bir varlık olduğunu fark eder. Yani hayvanlardan en büyük üstünlüğünü. Birlikte yemek yemek istenirse olabilecek bir şey; ama birlikte acıkmak öyle mi? Yüzünü ahiret yurduna dönmüş milyonlarca insan birlikte acıkıyor. Kalplerin birlikte atması gibi midelerin birlikte acıkması ve aynı şeye acıkması az şey değil. Maşeri şuur bu olsa gerektir. ‘Oruç bir kalkandır’ diyor Peygamberimiz. Evet, oruç bir kendini savunma silahıdır. Kötü söze, kötü muameleye, kötü iştihaya karşı bir barikattır. Sadece mideyi değil, eli ve dili de disipline eder. Bir hazırlık maçıdır oruç, gerçek maç için sahaya çıkmadan önce. On bir ayın sultanından ziyade halifesidir. Toklukla açlık arasındaki itibari mesafenin sanıldığının aksine ne kadar yakın olduğunu kavratır bize. Burası dünya, eşyayı ve dünya nimetlerini abartma yeri, her şey sanal, her şey mecaz, her şey yalanmış meğer, bunu öğreten bir öğretmendir Ramazan.” (Hüseyin Akın, Benden Söylemesi, Hazırlayan: Osman Özbahçe, Ebabil Yayınları)
Kenan Gürsoy: Ben onu (sahuru) kendimce, gecenin farkına varmak olarak idrak etmek istiyorum. Zaman insana bir bütün olarak veriliyor. Güneşin doğuşu, seyri, ikindi vakti, güneşin batışı ve akşamla buluşmamız ve sonra bunun geceye dahil olması. İnsanın bu zamanı, o bütünlüğü içerisinde idrak etmesi gerektiğine inanıyorum. Ve inanıyorum ki, her anın, her safhanın, her devrenin ve zamanın içinde yer alan bu işaret ettiğimiz noktaların her birinin, bu devrî hareketlerin bizim için bir mânâsı var. Bunu tasvir etmekten ve bu tasvir edildikten sonra da açmaktan âcizim. Belki bir gün bu sırları, tefekkürle algılayabilirim anlayabilirim. Fakat sahur bu îtibarla bana son derece önemli geliyor. Hani bize zamanı fark ettiriyor ya Ramazan, iftarla fark ettiriyor, kendine göre o yasaklarıyla fark ettiriyor, sonra sabrın sonunda bizi mükâfatlandırmasıyla fark ettiriyor. Fakat Ramazan’ın bir özelliği de sahurda bizim gecenin farkına varıyor olmamız ve yavaş yavaş gecenin farklı bir tavırla güne açılmasını fark etmemizle alâkalı.” (Ö. Tuğrul İnançer, Kenan Gürsoy, Gönül Gözü, Sufi Kitap)
Ekrem Demirli: “… Oruçlu olsak da olmasak da biz ahlaklı olmak, merhametli olmak, adil olmak, Allah’ı çok zikretmekle emredildik. Bu karıştırılınca Ramazan bir ibadet ayıymış gibi düşünülüyor. Bu yanlış! Müslümanın hayatında Ramazan’da belki niceliksel olarak ibadetlerde artış olabilir ama nitelik ve tür bakımından yeni bir ibadet ortaya çıkmaz. Bir ömür boyu yapılması gereken ibadetlere Ramazan’da oruç eklenir. Bu anlaşılmadığı için Ramazan’da dolan camiler boşalıyor.”
“..Açlık bize ruhumuzu hatırlatır, bizi ona ve onun değerlerine döndürür, beden ve onun hazlarından müstağni kalarak özgür olabileceğimizi bize gösterir.(…) Esas olan beden merkezli bir hayatın hızını yavaşlatabilmek. Bu nedenle İslam ahlakçıları tarafından az konuşmak, az uyumak ile birlikte ele alınmıştır. Her ikisi de nefs terbiyesinin temel araçlarıdır.(…) ‘Bedenimi ayakta tutabilecek bir gıda bana yeter.’ düşüncesi çok önemli bir düşüncedir ve aynı zamanda irade terbiyesidir. Muhtemelen bu irade terbiyesi, haz merkezli sınırsız yemek ve içmek alışkanlığının yol açtığı çağdaş sorunları aşmamız için çok muhtaç olduğumuz bir husus.
Açlığın en önemli yönü yemeyen, içmeyen bir Allah’ı tanımamıza sağladığı katkıdır. Allah müstağnidir, eşyaya muhtaç değildir. Biz de eşyayla ilişkimizi açlıkla sınırlarız, gereksiz yemeyiz, içmeyiz, gereksiz olarak biriktirmeyiz vs. Biliriz ki bizi doyuran, yediren Allah’tır.(…) Kapitalizmin bize dayattığı alışkanlıklar arasında en yaygını “tüketebilme” özgürlüğüdür. Bu özgürlük yeryüzünün kaynaklarını tüketecek düzeyde dünyayı bir çöplüğe çevirdi. Müslümanlar bu anlayışa karşı ‘tüketmemek’ veya ‘ölçülü tüketim’ şeklinde bir ilke koyarak iradenin savunusunu yapmalıdırlar. Esas hazzın bedenin sınırsız tüketiminde değil, ruhun bedeni sınırlamasında olduğunu öğrenmeliyiz.”
“Kemal Allah’tandır ve Allah’ı düşündükçe ve hatırladıkça kemale ulaşabiliriz. Açlık bir başına kemal taşımaz.(…) Öte yandan İslâm bir ameliye üzerinde odaklanmaz, birçok amel emreder. Çünkü hayatta pek çok işimiz vardır ve din hayatın içinde yapacağımız bütün işleri Allah’ın rızası için yaparak kemale erebileceğimizi bize öğretir.” (Ekrem Demirli, İslam Düşüncesi Üzerine, Sufi Kitap)
Hayırlı Ramazanlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.