Günün kahramanı olmak
Dünyayı kurtarma hayallerini çok çok geride; ülkeyi kurtarma hayallerini de bir hayli geride bırakıp, şu günlerimize ulaştığımızdan beri… Yani, yetişkinlik ağacının yasak meyvesini yiyerek, kursağımıza bir nevi haram ve ruhumuza da bir nevi lanet bulaştırdıktan sonra… Hem derdimiz hem de dermanımız, dünya ya da ülke gibi geniş çaplı kahramanlıklardan ziyade günü, evet yalnızca günü kurtarmaktır artık bizim. Bu kadar basit, onur yoksunu, bencilce hatta ilkel bir tanımın bizim, hepimizin, en iyi ihtimalle birçoğumuzun, değerini ve ederini karşılamasına izin verdiğim için, üzgünüm. Lakin hatırlayın, kral çıplak diyerek, en azından dürüst davranacaktık.
Günü kurtarmak…
Aklıma ve ayaklarıma takılıp oyalayan, dolanan, düşüren, düşündüren bu tanımın içindekileri daha net görmeye ve belki içini biraz da kendim doldurmaya çalışıyorum, bu yazıda. Bu çalışma da haliyle öyle şeffaf şartlar altında gerçekleşecek ki, her cümleme tanık; her fikrime mahrem edeceğim sizleri. Siz okuyucu ya da gözcülüklerine razı olduğum –izinli- gözcüleri...
Hoş, günü kurtarmanın o ‘içindekileri daha net görebilmek’ kısmı için, gözleri kısıp zorlamaya hiç de gerek yok. Zira yüzeyde olan, derinliği bulunmayan şeylerdir bunlar, hazırda. İnsanın kendi–bedensel- günlük geçim ihtiyaçları ve yine kendi nefsinden olan kişilerin gönenci ve felahı gibi, o bilindik durumlar, işte… Örneklendirirsek, o gün kimseyle sözlü ya da bedensel bir kavgaya tutuşmamak, kazadan beladan emin olup, kişisel yaşam şartlarına da hiçbir şekilde halel (zarar) getirmemek, karnın tok ve sırtın pek tutulması ve elbette tüm bunların –sadece- çok yakınlar için de sağlanması, ya da, en azından gönülden dilenmesi tadından misal cümleleri izler, bu durumu.
Tanımın içini kendimiz dolduracak olursak, bir de... Bu, günü kurtarma işini, nasıl ama nasıl, daha onurlu, yüce ve o övülmüş insana yakışır hale getirebiliriz?
Gelin, hiç sündürüp uzatmadan, aklıma ve vicdanıma yatan cevabı söyleyivereyim: başkasına zarar gelmesinden, kendimize zarar gelmesinden korktuğumuz kadar korkarak! Buna, en belirgininden bir örnek verecek olursak, her hangi bir çocuk için, öz evladına ettiği duanın aynı içten ve yürekten şeklini eden, edebilen bir anne; öyle yiğit, öyle kamil bir insan, siz hiç gördünüz mü? Örnekler kolayca fazlalaştırılabilir ancak en kabul görmüş ilişkiden –anne ve evlat bağından- bahsettim ki, bu yüksek çıtanın altına, sayısız benzerlerini, kendiniz de derip çatabilesiniz. Düşünün… Ellerden ve dillerden doğabilecek zarardan, ne bileyim, kem gözlerden fışkırabilecek o nazarın isabetinden, bir başkası için de, kendi nefsinden olmayan her hangi birisi için de titreyen o yiğit ve kahraman yürekleri ve yüce ruhları, düşünün. Az önce sözü geçen o övülmüş insanın da, bu ve buna benzer hasletleri olmalı…
Günü kurtarmanın, ‘kurtarma’ kısmına, bu şekilde yapılan bir vurguyla hasıl olan kahramanlık… İşte budur bence, pespaye kılıklı, kesif bir benlik ve bencillik kokan o sıradan eylemin, bir supermen kostümü giyinip, dünyayı kurtaran versiyonu. Menfaate hitap eden kişiler için tir tir titreyen yürek, konu, bir başkasının felaketi ya da yıkımı olduğunda, ısısını hiç kaybetmeden durabiliyor, atabiliyor, kalabiliyorsa… Yapılan bu günü kurtarma işi, insanı o sosyal hayvanlıktan öteye geçiremeyecek olan bir durumdur, yalnızca.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.