GÖMLEKLER, MONTLAR, ŞAPKALAR
Kars'ın Sarıkamış ilçesinde, Sarıkamış Harekâtı’nın 102. yılı anma etkinliklerinde; bir bakanımızın İngiltere bayraklı mont giymesi; bazı tepkilere yol açtı.
Oysa çok şaşırmayalım; uzak olmayan tarihlerde mesela yeterince “Haçlı” ve düşman değildi ki; Avrupa Birliği’yle nişanlılık, evlilik’ten söz ediliyordu.
BOP Eş Başkanlığı ile övünülüyordu. Şaşılacak bir hızla, yabancılara toprak satışı, bağışı yapılıyordu.
Çözüm süreci ayrı fasıldı. PKK’lı teröristler “dağa çıkan masum çocuklardı”
Yani hassasiyetlerimiz, sınırlarımız çok değişkendi. Her yöne kıvrılıyor, her telden çalınıyordu.
Mesela 2004 yılından itibaren 18 ada ve 1 kayalık Yunanistan’a verilmişti.
Yunan sevdası sağa sola da sirayet etmiş; Yunanlılar için anıt dikmeyi düşünen Afyon yutmuş, belediyeciler bile çıkmıştı. Zannederim “Efzun Alayı” haçlılar sınıfından değildi. Hem Hasan Tahsin neredeydi.
Üstelik “Dünyanın en pahalı arazisinde oturuyorsak”, biraz ucuza getirmek için ticaret yapsak hiç mi hiç fena olmazdı, helaldi.
Ayrıca bu Haçlıların da farklı tarifleri, dereceleri, tabakaları, iyi saatte olsunları vardı.
Bazen flört eder cilveleşir, balayı yaşardık, bazen yanı başımızdan kovardık. Celalli, melalli, şuhî, işveli. Deli deli tepelemeli.
KAHROLSUN AMERİKA! Hösst! Hött”.
Kışt, Hişt. Pişt!
Bey dedi ki: Heyy, Eyy!.
Telefon geldi ki, zil takıp oyna Ayy!
Bakan Bey diyordu ki, “Montu giydirdiler” . Üst akılların hikmetinden sual olunmaz.
Dünden bugüne kaç gömlek, kaç kıyafet dolandırdılar acep. Hesap kitap bilinmez sorulmaz.
“Korunaklıydı” deniliyordu. Kuşkusuz öyledir.
Onların giydirdikleri asla üşütmez, gölgeliktir, şemsiyedir, siperdir.
Bu dış giysiler kolay yürütür, maksada uygundur. Rüzgâr gibi uçurur, engel tanımaz, konforludur, bir kere geçirdin mi kesinkes kafa yorulmaz.
Çanakkale kahramanları hangi giysilerle, kime karşı savaşı yapmışlardı?
Torunları hiç düşünmeden, sorgulamadan, incelemeden giyiyor gidiyor, beraberce yürüyorlar.
Keşke biraz üşünse, zahmet çekilseydi de zabitlerimiz, erlerimizin giydiği kıyafetle huzurlara çıkılsaydı. Belki onları bir parça anlardık.
Eğer temsil makamındaysanız kılı kırk yarmanız gerekir herhalde.
Bizler millet olarak; Türklük, Müslümanlık vakarı ve olgunluğunu yöneticilerimizin üzerinde görmek isterdik.
Biliyor musunuz mesele giysiden ziyade, ruh meselesi.
Bayrağı tartışan, Türkiye’yi eyaletlere bölmeye razı, her fırsatta bunu dillendiren, sabitesi olmayan, çizgileri ölçüleri her an değişebilen, zıp zıp zıplayan, sürekli boyanan bir ruh ya da ruh halinden söz ediyoruz.
Kim bilir kalplerde ne bayraklar, ne şapkalar, ne entariler, ceketler vardır. Örtüler, maskeler, yüzler…
Bayraklar da giyilir, üzere çekilir.
Bir idrakten yoksunluk, şuurun tesis edilememesiyle kılıktan kılığa girilir. Gardıroplar kafa üste devrilir. Yıkılır d(evrilir).
Yoksa her şey giyilip çıkarılan bir elbiseden, soyulabilen bir deriden başka bir şey değildir.
Çanakkale Ruhu, işte böylece nane ruhuna dönüşür çevrilir.
“Esme ey bâd esme cânân uykuda”
“Esme ey bâd esme YİĞİTLER UYKUDA.”
Fuzulî lâf işte.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.