Gökbayrağın Gözyaşı
“Yemin ettik biz Çin’i, Çin Seddi’ne gömmeye,
Yemin ettik gök tuğu Çin Seddi’nde görmeye,
Yemin ettik mutlaka Türkistan’a dönmeye,
İşte o gün bizlere, kutlu büyük bir şölen var,
Ancak o gün yazarım, çünkü namus kalam var.”
Nurala Göktürk
Filistin Gazze için yanıyoruz günlerdir. Özellikle İslâm Dünyasına mensup bazı ülkelere, milletlere yönelik katliamlar, zulümler ve elbette (bizlerden kaynaklanan) gaflet ve duyarsızlıklar da birbiriyle yarışıyor.
Nice dilsiz acılar var; görülmeyen yeterince paylaşılamayan, tepkisiz kalınan. Bunlardan biri de Doğu Türkistan’daki mezalim, zulmet.
Doğu Türkistanlı Şair Yazar Nurala Göktürk Hanımefendi; mazlum yurdunun davasını, içinde bulunduğu karanlığı ve dramını büyük bir azimle, cesur yüreğiyle anlatıyor. Kültürel mirasını, geleneği göreneğini sebatla yaşatmaya çalışıyor.
Yılmaz mücadelesini eserleriyle, vakıf çalışmalarıyla, uluslararası ve yerel kurultay, toplantı ve seminerlere iştirak ederek; pek çok dergi, güldeste, antoloji ve gazetelerde yayınlanan şiir ile makaleleriyle, radyo TV Programlarıyla sürdürüyor.
Yeni yayınlanan kitabı, “Tanrı Dağlarından Erciyes’in Eteklerine Göç Hikâyeleri’ ne bu önemli esere, daha sonra değineceğiz inşallah.
Ben şimdi yazarın “Gökbayrağın Gözyaşı” isimli kitabından bazı şiirlerine yer vermek istiyorum.
“Gök girsin, kızıl çıksın Çin Seddinden öteye.
Kirli ayak basmasın artık bizim bölgeye.
Türkistan’a dönelim vatan için ölmeye.
Ya ölüm ya istiklal kaldırın dağı, taşı.
Bitsin artık bitmeli, Gökbayrağın gözyaşı.(…)
Kılıç olsun tarihi kanla yazsın kalemler.
Yetti artık bir asır çekilen şu elemler.
Sanki uykuda gibi sessiz, sakin âlemler,
Uyandırın cihanı çeksin biri bu başı…
Bitsin diye yurdumda, Gökbayrağın gözyaşı.
Avutmasın kimseyi rahat derin uykular.
Avutmasın sakın ha aldatıcı duygular.
Bitsin bütün fitneler, kalksın bütün kuşkular.
Kefen diye giyelim gök gömlekten kumaşı.
Ya bitsin, ya bitmeli, Gökbayrağın gözyaşı. (Gökbayrağın Gözyaşı şiirinden)
…
“…Zaman emdi yavrular ve destan dinlediler,
Hürriyet özlemini beşikte öğrendiler
“Yeter artık ey tarih, geri ver özgürlüğü,
Bu ulu vatan bizim mirasımız dediler”
Ağladılar sessizce Türkistan’da analar”(Türkistan’da Analar şiirinden)
…
“Yarınlar Zindan” şiirinden:
“Aşina gözler mahcup, kaçar dostça bakışmaktan
Sohbetler unutturulmuş, diller çekinir konuşmaktan.
Çay saatleri, toylar bayramlar, tutsak Çin işkencesinde.
Dünleri hicran, hasret, yarınları, sürgün zindan…
İdamı bekliyor, korkarak, Türkistan’ımda her bir can.
Yiğitler, başı önde, adamlığında bin ıstırap.
Hüsrana uğramış, destanları kanlı, serap.
Her bir baba yiğidin hali, diğerinden daha harap.
Dünlerinde hicran hasret, yarınları, sürgün zindan.
İdamı bekler korkuyla, Türkistan’ımda her bir insan.
Çan sesleri, ezanı susturmuş, ramazanlarda.
İmamlar, kul, köle, Kur’anlar, tutsak ağlarda.
Âlimler sürgün edilmiş, zincirleniş, dağlarda,
Dünleri hicran hasret, yarınları, sürgün zindan.
İdamı bekler korkuyla, Türkistan’ımda her can.
Tan seherinde öten horozların, başları kesik.
Her yuvada bin hüzün uyanır, huzurları eksik.
Yarınları umutsuz, tozlanmış, bomboş beşik.
Dünlerinde hicran hasret, yarınları, sürgün zindan.
İdamı bekler korkuyla, Cennet Türkistan’ımda her insan…
…
“Sinkianğ Değil Türkistan” şiirinden:
“Cennetim, güzel yurdum adını göklere yazsam,
Yazsam engin denizlere, dağlara, taşlara yazsam…
Ey benim cennet mekânım sen ezeli Türk yurdusun.
Diyarımsın, vatanımsın kapanmaz tarihteki sayfan.
Senin adın Sinkianğ değil ezelden ebede Türkistan.(…)
Viran kıldı kızıl düşman, virandır ecdadın dergâhı,
Terk ettirdi zalim ülkemden, geda eyledi nice şahı.
Tutar elbet bir gün mutlak sayısız kullarının ahı…
Senin için ayrıldık, seni haykırdık dünyaya ey vatan.
Gedası olduğum yurdum Sinkianğ değilsin Türkistan.(…)
Zindanlar tanıktır mazlumların intizarına, ahına o yıllar,
O yıllar kan ile figan ayyuka çıktı, kapanmış bütün yollar.
Kesildi başlar, kesildi kollar, kesildi hakkı konuşan diller.
Dini, millî kimliğimizi aldı bizden etti ülkemi talan.
Şahadet nuru sönmedi, sönmeyecek ebediyen Türkistan.(…)
Gök sancağım edebi yurdumun üstünde parlayacak,
Susturulan ezanlar yeniden semalarda çınlayacak.
Yüreklerde korku, zindanlarda masum kalmayacak.
Çinli Çin’e dönecektir, geldiğin hileli, tuzaklı yollardan.
Tarih baştan yazılacak o yurdun adı Sinkianğ değil Türkistan…
…
“1949’da kızıl Çinliler tarafından istila edilen vatanları Doğu Türkistan’dan göç etmek zorunda kalan ailesi ile birlikte 1961’de Afganistan’a, 1965’de Türkiye’ye sığınan” Nurala Hanım’ın vatanımızla ilgili yazdığı bir şiir de şöyle, TÜRKİYE’M:
“Güneşin doğduğu yerden başlar bizim şarkımız.
Kırgız, Kazak, Özbek’le aynı dildir türkümüz.
Ezelden ebede dek aynı döner çarkımız.
Ötükende çağ açıp boy, boylayıp çağlarız.
Türkümüz şandır bize hem güler, hem ağlarız.
Fatihlerden nişan var, Atatürk’ten tez bizde.
Cihanı uyandıran tarih kokan iz bizde.
Çağ açıp çağ kapayan barış bizde, söz bizde.
Sanmayın ki kaybettik yaslar tutup ağlarız.
Biz Türk’üz, Müslümanız bir ölür bin doğarız.(…)
Türk, İslam âleminin baş penahı Türkiye’m.
İnsanlık âleminin karargâhı Türkiye’m,
Vatan sevdalısının tek dergâhı Türkiye’m…
Türk milleti ışıktır sönmeden hep parlarız.
Tarihte hep biz vardık, sonsuz kadar varız.”
…
Umutludur Şairimiz… “Destan Yazın Çocuklar” şiirinden:
“….Uşak değil Türk milleti ezelden.
Baş eğmedi hiçbir zaman tezelden.
Kayıp gitti bize ait koz elden…
Siz arayın hakkımızı çocuklar.
Hak verilmez söke, söke alınır.
Vatan çile çeke, çeke alınır.
Burca bayrak dike, dike alınır.
Sizlersiniz umudumuz çocuklar.(…)
Öyle temiz öyle berrak atimiz
Yeni nesil yetişmekte tertemiz.
Yeniçağa çağ kapayıp çağ açıp,
Son destanı sizler yazın çocuklar.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.