Atatürk’ün 100 Yıl Önceki Tarım Politikaları
Cumhuriyetimizin 100. yılına özel Ulu Önder Atatürk’ün tarımsal reformlarından bahsetmek istedim. Uzun bir savaş döneminin ardından 13 milyon nüfuslu ülkemizin %80’i köylüydü. Savaş sebebiyle azalan nüfusa paralel olarak iş gücü de azalmış, yoksul kalan köylünün ise imkânları kısıtlı kalmıştır. İlkel yöntemlerin uygulanarak tarım arazilerinin büyük bir kısmının işlenememesi tarımsal üretimi azaltmıştır. Bu koşullar altında çiftçinin kendini doyuracak kadar üretmesi sistematik ve modern bir üretimin önüne geçmiştir. Türk çiftçisinin gücünü artıracak yenilikler yapılarak, ülke refahını artırmak isteyen Mustafa Kemal Atatürk tarımsal reformlar getirmenin gerekliliğini görmüştür. Atatürk yalnızca kurtuluş savaşını kazanmakla ülkenin bağımsızlığının sağlanamayacağını, tam ve mutlak bir bağımsızlığın ise ekonomik bağımsızlıkla elde edileceğini belirtmiştir. Atatürk kendi üreten bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin, ekonomik olarak yükselmenin tarımla gerçekleşeceğine inanıyordu. Ulu önder, köylünün kalkınması, ekonomik yol haritasının belirlenmesi adına, köklü değişimlere ihtiyaç duyan Türk çiftçisinin Cumhuriyeti ilan etmeden önce tarımsal alandaki bu eksikliklerini ivedilikle gidermek için 17 Şubat 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongre’sini toplamıştır. Kongrede, vergi sisteminin düzenlenmesi, topraksız çiftçinin topraklandırılması, ziraat bankasının kredi düzenlemesi, aşar vergisini kaldırılması gibi birçok alanda düzenlemeler yapılmıştır. Böylelikle Türkiye’nin tarım alanındaki ekonomik gelişimi için büyük bir kalkınma hamlesi başlatılmıştır. Bu reformlardan bazıları;
Aşar vergisinin kaldırılması: Köylünün üretme hevesini kıran ürün vergisi (%10’luk) kaldırılmıştır. Bu verginin kaldırılmasıyla çiftçi rahat bir nefes almış üretimde büyük bir ivmelenme yaşanmıştır. Tütünde Reji İdaresi’nin kaldırılması: yabancı ortaklı sermaye kaldırılmıştır. Tarımsal kredilerin düzenlenmesi: Ziraat bankasının faiz oranını düşürme kararıyla köylüye ucuz kredi verilmesi sağlanmıştır. Köylünün ihtiyacı olan üretim sermayesi için, uzun vadeli ve faizsiz 4 bin lira dağıtılmıştır. Çiftçilerin ürettikleri ürünün aracılar tarafından değerinin altında satılmasının önüne geçilmiş, Tarım Kredi Kooperatifleri kurulmuştur. Tarımsal eğitim: Öncelikle Atatürk, Ankara Ziraat Yüksek Mektebinin açılmasını sağlamıştır. Ankara'da 1930 yılında kurulan Yüksek Ziraat Okulu, 16 Haziran 1933'te Yüksek Ziraat Enstitüsüne dönüştürülmüş. Bu enstitü gerek kuruluşu ve gerekse akademik faaliyetiyle tam bir "Tarım Üniversitesidir". 1 Ocak 1948 yılında Ankara Üniversitesi'nin kurulmasıyla aynı Enstitü, Ziraat Fakültesi adını almıştır. Ziraat okulları ile diğer tarım kuruluşları teknik bilgileri çiftçilere aktararak teknik elemanlara yeni bilgiler vermek için kurslar açmış ve bu alandaki eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır. Topraksız Çiftçiyi Topraklandırma:
Cumhuriyet'in ilk yıllarında, köylünün büyük bir kısmının topraksız olması tarımsal üretimi olumsuz etkilemiştir. 1925’te çıkarılan bir kanunla devlet, köylüyü topraklandırmak amacı ile bedelini 20 yılda ödemek üzere toprak dağıtmış ve tarımsal gelişmenin dinamiği artırılmıştır. Böylece tarıma dayalı sanayi de gelişmiştir. Tohum ıslah istasyonları kurulmuş: Üretimin can damarını oluşturan tohumun önemini anlayan Atatürk, ülkenin farklı bölgelerinde tohum ıslah istasyonları kurmuş, tohumluk ve çeşit anlayışına yeni bir bakış açısı getirerek çiftçinin bu ihtiyacını da cevapsız bırakmamıştır. Makineleşmeye önem verilmiş: Atatürk kendi kurmuş olduğu çiftliklerde köylüye örnek teşkil etmesi açısından traktör kullanmıştır. Makineleşmeyle üretim ve verimin artarak iş gücünde de tasarrufa gidilmiş, köylülere pulluk dağıtılmıştır. Ziraî Donatım Kurumu, çiftçinin tarım aleti, makine ve kimyasal gübre ihtiyacını karşılamıştır.
Diğer gelişmeler,
1923 – İzmir İktisat Kongresi yapılarak yol haritası belirlendi
1924 – Köy Kanunu kabul edildi, İlk kez ayrı ve bağımsız bir bakanlık olan tarım bakanlığı kurulmuş
1925 – Aşar Vergisi kaldırıldı, Tütün Rejisi kaldırıldı, Şeker Fabrikalarının kurulması kanunu kabul edildi, Ankara’da Gazi Orman Çiftliği’nin kurulması çalışmaları başladı, Bursa Dokuma Fabrikası açıldı
1926 – Alpullu Şeker Fabrikası işletmeye açıldı, Uşak Şeker Fabrikası açıldı
1927 – Bünyan Mensucat(Dokuma) Fabrikası açıldı
1929 – Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu çıkarıldı
1933 – Sümerbank’ın kurulması kanunu kabul edildi, Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Kanunu ve Enstitü açılışı, Sümerbank faaliyete geçti, Eskişehir Şeker Fabrikası açıldı
1934 – İlk süt tozu fabrikası Bursa’da açıldı, Bakırköy Bez Fabrikası açıldı, Isparta’da Gülyağı fabrikası açıldı, Turhal Şeker Fabrikası açıldı
1935 – Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi kuruldu, Kayseri Bez fabrikası açıldı, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Yasası çıkarıldı, Tarım Kredi Kooperatifleri Yasası çıkarıldı
1937 – Orman Kanunu kabul edildi, Konya Ereğli Bez fabrikası açıldı, Ziraat Bankası kanunu kabul edildi, Nazilli Basma Fabrikası Atatürk tarafından açıldı
1938 – Gemlik Suni İpek fabrikası açıldı, Bursa Merinos Fabrikası Atatürk tarafından açıldı, Atatürk, çiftliklerini ulusa bağışladı, Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu.
Ve bu köşeye sığdıramadığım daha birçok yenilik yapılmıştır. Ulu önder, köylüye öncülük etmek adına kendi kurmuş olduğu çiftliklerde, yapmış olduğu reformları uygulamış ve ülkesine örnek bir çiftçi olmuştur. 57 yıllık kısa yaşamı boyunca Türk milletine kendini adayarak bağımsız bir Türkiye için birçok savaşa giren, Türk milletinin kalkınması için reformlar gerçekleştiren ulu önder Atatürk’ü cumhuriyetimizin 100. yılında saygı ve minnetle anarak şu sözleriyle köylüye verdiği önemi anlıyoruz ‘’Dünyada fetihlerin iki aracı vardır, biri kılıç, diğeri saban. Zaferinin aracı yalnız kılıçtan oluşan bir millet, bir gün girdiği yerden kovulur, rezil edilir, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişanlığı o kadar büyük ve acı olur ki, kendi memleketinde bile esir bir halde kalabilir. Onun için gerçek fetihler yalnız kılıçla değil, sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarında yerleştirmenin, millete aynı kararda sürekli tutmanın aracı sabandır, saban, kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça kuvvetlenir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde sabanını kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ve saban bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi. Tarihin bütün olayları hayatın bütün gözlemleri bunu doğruluyor. Milletimiz çok büyük acılar, yenilgiler görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun gerçek sebebi şundadır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. Köylü Milletin Efendisidir’’.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.