Çöl/Deniz Esintileri
Kadının cismaniliğiyle, gölgesiyle gündeme geldiği; herkesin ayrı meselelerin adamı olduğu, ayrışma, bunalma ve nifakın çoğaldığı sancılı bir dünyada; şaşalamış seküler zihinlerimize, zifirileşmiş kalplerimize yaşayan bir gerçeklik olarak; Hz. Hatice ışığını, sesini getirmek, risk de taşıyan takdire şayan bir iş.
Riskli çünkü eğer bir denge gözetilmezse aşırı yüceltme kadar, indirgeme tehlikesiyle de karşı karşıya kalabiliriz. Hâlbuki gönüller ve ömürlerin bu temsillerle, sahici örneklerle bereketlenmesi, mânâlanması gerekiyor.
Hazreti Hatice; bir “Masumiyet Çağı’na” dönüş. Hz. Hacer, Hz. Ayşe gibi çetin şartları aşmış, bir inşayı gerçekleştiren, inançlarıyla temayüz eden, hususî yaratışlı seçkin insanlardan. Evet, “Onlar da Kadındı”. Onlar da ölümlüydü ve yaşamıştı.
Sibel Eraslan; Hz. Fatıma, Hz. Meryem gibi kutsal annelerimiz, hakikatin kadınları üzerine de kafa yoran yılmaz bir zekâ.
Son kitabı “Çöl/Deniz”, bir fikir olarak Hz. Hatice’yi anlama, yorumlama; kadın üzerinden bir okuma denemesi… Hz. Hatice’ye doğru bir açılım. Bir “Kadın Alfabesi” varsa eğer, herhalde alfabenin başı olan nokta.
“Çöl/Deniz”, bütün iddiasına, gösterişli tutamaklarına, etiketlerine rağmen; gittikçe adsızlaşan bir kadınlıktan, “Müslüman’ca isimlendirmeye” doğru bir atılış…
Çocukluğumun unutulmaz “Hz. Hatice’si”, Ahmet Cemil Akıncı’nın bir romanıydı. Günümüzde artık farklı talepleri olan bir okur ve toplum var. Ama kadın/insan ne kadar değişirse değişsin; bu tür eserlerin değeri; “değişmeyene, insanî öze dikkat çekmeleri,” ölümsüzü” işaretlemesi… En azından bir Müslüman için.
Hz. Muhammed’in Hatice’sine bağlı kalarak, kadın kılavuzlarla ruh yüzümüzü yenilememiz mümkün mü?
“Çöl/Deniz” kitabı, “Saadet Devri’ni” görünür kılıp; Hz. Hatice sırrıyla bir güzelleşme, eylem planı içeriyor; iman halkasına dahil oluş lezzetiyle birlikte, paha biçilmez bir mirası tanımamız yönünde ceht sunuyor.
Wolf’un Batılı dünyası, “kendine ait bir oda” teklif etmişti bizlere. Eraslan, bir “deniz kadına” açılmakla, sınırları genişletip; bir deryayı, ufku dile getiriyor. Kaçış, buluş, anış ve varış için yüreklendiriyor.
Her dem yeni, bir anlamda zamansız bir Cennet Hatununu(Gök kadınını) bize getiren, dahası yeni bir bakışla anlatan kitap, bir ileri zaman hediyesi gibi de okunabilir. Ruhumuzun ihtiyaçları çerçevesinde, gönül makamı sadedinde, En Sevgili’nin kutlu nefeslerince… Ki Asra karşı, cevaplarımız, mesajlarımız, aşkın sevdamız ve doğuşlarımız var.
“Kadın elleri, aşkın elleridir.”. “Hatice, ümmete yurt ve ev olmuş mübarek annemizdir.”(sh 159)
Bir kadınlık çizgisinde; “Hz. Hacer zemzemi, Hz. Hatice ise Efendimiz’i bulacaktı.” Zuleyha’nın ‘kalbin zarına işlemiş’ (şagaf) kara sevdası, asırlar sonrasında Hatice’nin aydınlık ve ak sevdasıyla muradına erdirilerek teşrih edilmiş gibi okunabilir.” diyordu edebiyatçımız.
Kitaptaki, “uzay matematiği, arkadaşlık kulübü, ticaret filosu, aydınlık lens, Hatice’nin zihninde beliren “muazzam fotoğraf(sh.131)” vs. gibi tabirler ise cesurane; kahramanları, atmosferi günümüze taşıma, dayama çabasından kaynaklanıyor olsa gerek. Ya da Haticelerde kaybolmuş, bit(iş)miş bir Sibel resminden…
“Çöl/Deniz”de yürürken görüyoruz ki; Hz. Hatice’nin Efendimiz’e diller üstü hitabında; sanki âlemlerin de yakarışı, çağlayan ve infilâk eden aşkı hülâsa edilmiş:
“Ab-ı hayatım(…), afakım, ahdim, aklım, asumanım… Belleğim, bestem… Canım, cansuyum, Cennetim, cümlem… Dağım, derinliğim, dolunayım… Efendim… Füsunum… Gayem… Hayatım, hazinem… İkbalim, ispatım… Jalem… Mim harfim… Kaf dağım, kitabım, kelimem(…) Şahikam, şarkım… Yazım, yed-i beyzam, yıldızım… Zamanım, zarfım…(sh. 191)”
Bize lâtif esintiler getiren Çöl/Deniz’in “Mim sırrı” bölümünü ise, özellikle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Herhalde her kadının; çağrısını yineleyen, onu bir yüksekliğe, güzellik dairesine davet eden bir “Hz. Hatice’si” mutlaka olacaktır.
Riskli çünkü eğer bir denge gözetilmezse aşırı yüceltme kadar, indirgeme tehlikesiyle de karşı karşıya kalabiliriz. Hâlbuki gönüller ve ömürlerin bu temsillerle, sahici örneklerle bereketlenmesi, mânâlanması gerekiyor.
Hazreti Hatice; bir “Masumiyet Çağı’na” dönüş. Hz. Hacer, Hz. Ayşe gibi çetin şartları aşmış, bir inşayı gerçekleştiren, inançlarıyla temayüz eden, hususî yaratışlı seçkin insanlardan. Evet, “Onlar da Kadındı”. Onlar da ölümlüydü ve yaşamıştı.
Sibel Eraslan; Hz. Fatıma, Hz. Meryem gibi kutsal annelerimiz, hakikatin kadınları üzerine de kafa yoran yılmaz bir zekâ.
Son kitabı “Çöl/Deniz”, bir fikir olarak Hz. Hatice’yi anlama, yorumlama; kadın üzerinden bir okuma denemesi… Hz. Hatice’ye doğru bir açılım. Bir “Kadın Alfabesi” varsa eğer, herhalde alfabenin başı olan nokta.
“Çöl/Deniz”, bütün iddiasına, gösterişli tutamaklarına, etiketlerine rağmen; gittikçe adsızlaşan bir kadınlıktan, “Müslüman’ca isimlendirmeye” doğru bir atılış…
Çocukluğumun unutulmaz “Hz. Hatice’si”, Ahmet Cemil Akıncı’nın bir romanıydı. Günümüzde artık farklı talepleri olan bir okur ve toplum var. Ama kadın/insan ne kadar değişirse değişsin; bu tür eserlerin değeri; “değişmeyene, insanî öze dikkat çekmeleri,” ölümsüzü” işaretlemesi… En azından bir Müslüman için.
Hz. Muhammed’in Hatice’sine bağlı kalarak, kadın kılavuzlarla ruh yüzümüzü yenilememiz mümkün mü?
“Çöl/Deniz” kitabı, “Saadet Devri’ni” görünür kılıp; Hz. Hatice sırrıyla bir güzelleşme, eylem planı içeriyor; iman halkasına dahil oluş lezzetiyle birlikte, paha biçilmez bir mirası tanımamız yönünde ceht sunuyor.
Wolf’un Batılı dünyası, “kendine ait bir oda” teklif etmişti bizlere. Eraslan, bir “deniz kadına” açılmakla, sınırları genişletip; bir deryayı, ufku dile getiriyor. Kaçış, buluş, anış ve varış için yüreklendiriyor.
Her dem yeni, bir anlamda zamansız bir Cennet Hatununu(Gök kadınını) bize getiren, dahası yeni bir bakışla anlatan kitap, bir ileri zaman hediyesi gibi de okunabilir. Ruhumuzun ihtiyaçları çerçevesinde, gönül makamı sadedinde, En Sevgili’nin kutlu nefeslerince… Ki Asra karşı, cevaplarımız, mesajlarımız, aşkın sevdamız ve doğuşlarımız var.
“Kadın elleri, aşkın elleridir.”. “Hatice, ümmete yurt ve ev olmuş mübarek annemizdir.”(sh 159)
Bir kadınlık çizgisinde; “Hz. Hacer zemzemi, Hz. Hatice ise Efendimiz’i bulacaktı.” Zuleyha’nın ‘kalbin zarına işlemiş’ (şagaf) kara sevdası, asırlar sonrasında Hatice’nin aydınlık ve ak sevdasıyla muradına erdirilerek teşrih edilmiş gibi okunabilir.” diyordu edebiyatçımız.
Kitaptaki, “uzay matematiği, arkadaşlık kulübü, ticaret filosu, aydınlık lens, Hatice’nin zihninde beliren “muazzam fotoğraf(sh.131)” vs. gibi tabirler ise cesurane; kahramanları, atmosferi günümüze taşıma, dayama çabasından kaynaklanıyor olsa gerek. Ya da Haticelerde kaybolmuş, bit(iş)miş bir Sibel resminden…
“Çöl/Deniz”de yürürken görüyoruz ki; Hz. Hatice’nin Efendimiz’e diller üstü hitabında; sanki âlemlerin de yakarışı, çağlayan ve infilâk eden aşkı hülâsa edilmiş:
“Ab-ı hayatım(…), afakım, ahdim, aklım, asumanım… Belleğim, bestem… Canım, cansuyum, Cennetim, cümlem… Dağım, derinliğim, dolunayım… Efendim… Füsunum… Gayem… Hayatım, hazinem… İkbalim, ispatım… Jalem… Mim harfim… Kaf dağım, kitabım, kelimem(…) Şahikam, şarkım… Yazım, yed-i beyzam, yıldızım… Zamanım, zarfım…(sh. 191)”
Bize lâtif esintiler getiren Çöl/Deniz’in “Mim sırrı” bölümünü ise, özellikle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Herhalde her kadının; çağrısını yineleyen, onu bir yüksekliğe, güzellik dairesine davet eden bir “Hz. Hatice’si” mutlaka olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.