Recep Çınar

Recep Çınar

Bir derginin hüzünlü vedası

Bir derginin hüzünlü vedası

Sağolsun Feyzullah Ertaş “Akören” adlı dergiye emeği geçenlere verdiği özel yemeğe ve plaket törenine büyük bir samimiyetle bizi de buyur etti….  Siyasetçi, bürokrat, akademisyen, işadamı ve spor camiasının da büyük ilgi gösterdiği, bir derginin hüzünlü veda gecesine…

Malum Feyzullah Ertaş Akviranlı…
Ata yurdu konusundaki hassasiyetini yakinen bilenlerdenim… “Akviran” dendiği zaman yüzüne mutlu bir tebessüm geldiğini de, yüzünde güller açtığını da…
Bir derginin, yani “Akören Dergisi”nin hüzünlü “veda” gecesinde bir “nostalji” turu yaptı davetlilere…
Zaman zaman güldürdü… Zaman zaman düşündürdü… Zaman zaman da duygusal anlar yaşattı Akviranlı dostlarına ve Akviranlı olmayan konuklarına…
Net, anlaşılabilir bir şekilde dillendirmedi, ama  bir dergiyi yaşatamamalarının sitemini de sıkıştırdı konuşmasının satır aralarına…  Yüreğinin yandığını, içinin burkulduğunu bile bile… Derdi, Akörenlilerin yeterince dergiye sahip çıkmamasıydı…
İtirazı işte bunaydı Feyzullah Ertaş’ın… Sitemi de…
Evet, bir derginin “veda” gecesinde bulunmak, açık konuşmak gerekirse beni de hüzünlendirdi…  Meslek erbabı olarak bir yayın organının kapanmasını açıkçası içime sindiremedim…
Keşke, Akarön dergisinin “veda” gecesi değil de, “10. kuruluş” yıldönümü gecesi olsaydı… Çok daha güzel olmaz mıydı?…
Özellikle Muzaffer Tulukçu ile Sedat Ertaş’ın ve diğer emeği geçenlerin yüzlerinde hüzün vardı… Doğurup, süt verdiği, sırtında taşıdığı, yürüttüğü, koşturduğu evladını zamansız kaybeden bir annenin burukluğu ve acısı vardı yüreklerinde…
Belki ucu dışarıda ve içeride yaşayan Akviranlılara dokunacak, ama kendileri adına makul ve doğru olanı yapıyorlardır…
Kimbilir…
Dergiyi yaşatmak için verdikleri emeği göz ardı edenleri ya da haklarını yiyenleri Allah çarpar…   
Sevgili Feyzullah Ertaş, konuşmasının bir bölümünde önemli bir örnek vererek, “Akören Dergisi”ne emeği geçenlere inceden inceden bir mesaj vermeyi de ihmal etmedi… Özellikle, Muzafer Tulukçu ile Sedat Ertaş’ın gözlerinin içine bakarak anlattığı kıssadan hisse, gazetecilik deyimiyle  “cuk” diye oturdu…
Son derece çalışkan bir insan olan ve uzunca da bir ömür süren bir bilgeye, muzip birisi:
“Bunca yaşa geldiniz, ama maşaallah, hâlâ durmadan çalışıyorsunuz efendim” demiş. “Sanırım Azrail sizi unuttu!”
Bilge, önündeki kitaplardan başını kaldırıp:
“Ne münasebet” demiş.  “Daha geçen gün ziyaretime geldi ve bana dedi ki: Boş bulursam götürürüm!..”
Ertaş’ın mesajı açık ve netti… “Durmak yok, yola devam” gibi bir şeydi…
Meselenin özü şu: Bilim adamları, ilim adamları, siyasetçiler, akademisyenler, işadamları sporcu ve spor adamları çıkaran Akviran ve Akviranlılar mutlaka “Akarön Dergisi”ni  yeniden çıkaracak ve yaşatacaklardır…
Boru değil, 8-9 yıl can ile canan gibi olmuş Akviranlılarla Akören Dergisi, dün olduğu gibi bugün ve yarın yine birbirlerine sıkı sıkıya sarılacaklardır…
NOT:Derginin 25. sayısı elime geçtiğimde “heyecanlanmadım” ve “hüzünlenmedim” dersem yalan olur…  Konya futboluna ve Konya sporuna emek vermiş Öztokmak kardeşlerden Vedat Öztokmak’a ayrılan 4 sayfalık röportajı bir solukta okudum…
30 yıllık can dostum Osman Öztokmak’ı ve ailesini “Akören Dergisi”nde daha iyi tanıyacağımı söyleselerdi inanmazdım…  Sofralarına oturduğum, yataklarında uyuduğum Öztokmak ailesi ile beni çok çok gerilere götüren bu dergi kapanmamalı…
Ve bir haber de benden…
Vedat Öztokmak artık Konya’da… Onun da Akviran ve Konya hasreti sona erdi… Akviranlı dostlara duyurulur…  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi