Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Bolero’nun Dili

Bolero’nun Dili

Bugün farklı havalardan çalalım. Türk Sanat, Türk Halk, Tasavvuf Musikisini ayrı bir zevkle dinlerim ama bu değişik müzik türlerine kulak vermediğim ve hoşlanmadığım anlamına gelmiyor. Dolayısıyla Ravel’in Bolero’ sunu da yabana atılmaz bir hazla dinlerim.

Dr. Mustafa Merter’in Bolero’dan yola çıkarak yaptığı yorum türlü kapılar açması bakımından kanaatimce önemli. O yüzden paylaşmayı arzu ettim:

“Lâtif duygular kişiye özeldir ve aktarılamaz. Özellikle de kelime hazinemiz bunları ifade etmede çok yetersizdir. Ama yine de bir alıştırma yapabiliriz: Şöyle sakince bir yere oturun ve Ravel’in Bolero’ sunu Youtube’den izleyin. Bu arada dinlerken elinizi kalbinizin üstüne koyun ve ‘orada’ hissettiğiniz duyu ve duyguları müzik bitince bir kâğıda yazın.

Eğer bu uygulamada Bolero’yu müşahede ederken hissettiğimiz duyu ve duyguları, çoğu zaman yaptığımız gibi rasyonel analize tabi tutarsak, tüm yaşadıklarımız havada uçuşan sabun köpüğü baloncukları gibi patlar gider. Ama çok nazik bir şekilde sabun baloncuğunu patlatmadan yakalayabilirsek, balonun üstünde rengârenk, muhteşem bir dünyanın yansımasını görürüz. İşte lâtif duyu ve duygular, baloncuk örneğindeki gibidirler; düşünce okları onları deler ve patlatır.

‘Yukarıdaki uygulamayı yaparken niye elimizi kalbimizin üstüne koyduk’ sorusunun cevabını ise, ‘Dünyayı gittikçe daha da rasyonel, analitik ve indirgeyici bir tarzda algılarken, alternatif bir algılayışın daha var olduğunu hatırlatmak amacıyla’ şeklinde verebiliriz. İnsan sadece rasyonel bir vatlık değil, kalbi de bir varlıktır. Hatta kalbî yönü, eğer gelişmesi için uygun şartlar oluşursa, rasyonalitenin çok ötesinde bir potansiyele sahiptir”

(…bize ne oldu Allah aşkına! O trompet çalan ve klarnet, flüt üfleyen insanlarda ne gördük, o nağmeler niye kalbimize işledi? Veya ne oldu bu insanlara; bize çok uzak bir medeniyet dairesine dâhil olmalarına rağmen, mesela Amerikalılar New York’ta sema mukabelesinde ağladılar, Japonlar binlerce kilometre aşıp Konya’ya geldiler? Yoksa hepimizin içinde, derinliklerimizde, özenle saklı tuttuğumuz bir yer, bir alan, bir âlem mi var? Bazı durumlar tetiklediğinde, kendimize rağmen, kendimizi orada mı buluyoruz. Ravel’in Bolero’sunun diğer müziklerden ne farkı var? Peki, bütün bu anlatıların ‘ölüm’le ilişkisi ne?

Müziğin analizini yaparsak, Bolero’da aynı melodinin ‘crescendo’ halinde tekrarını görüyoruz. Değişik enstrümanlar sesi yükselterek aynı melodiyi tekrarlıyorlar. Eğer bir yükselme olmasa Bolero sıkıcı olurdu ve kimse dinlemezdi. Ama dinleyenler garip bir şekilde Bolero’yu gittikçe artan bir ‘duygu karışımı’ yaşayarak izliyor. Sanki bize rağmen Bolero bizi sürükleyip götürüyor, başka bir âlemin, ‘paralel’ bir âlemin duygularıyla tanıştırıyor.

Bu ‘crescendo’ da nasıl bir sır saklı ki bizi aldı götürdü ve bu dünyayı, güncel dertlerimizi bize unutturdu… Sanki bir anlamda öldük ve başka bir âlemde yeniden doğduk. Yeniden doğabilmemiz için illa ‘crescendo’ kapısından mı geçmemiz gerekiyordu? Ölümle ‘crescendo’ arasında nasıl bir irtibat olabilir?

Aynı melodinin, sesi yükselerek art arda tekrarı, yani ‘crescendo’ ise her tür son düşüncesine meydan okuma, birbirini izleyen her ânın, benzerlik gösterse de bir öncekinden daha değişik ve daha muhteşem olabileceğinin meta komünikatif ifadesi olabilir mi? Bolero, âcizane görüşüme göre, gelip geçen zamanın anlamsız anlardan ibaret olmadığını, insanın sonu olmayan bir tekâmül potansiyeline sahip olduğunu, yani sonsuz bir varlık olduğunu anlatıyor. Ama hitap ettiği alan zihnimiz değil gönlümüz.

Rasyonel aklımız ve gönlümüz arasındaki o görünmez sınırı aştırıyor ve bizi gerçek evimize, vatanımıza yaklaştırıyor. Rasyonel akıl kaynaklı tereddüt, şüphe, güvensizlik, alay gibi duyguları aşabilirsek, merkezimize ulaşıyor ve yepyeni bir farkındalık, müşahede kazanıyoruz.

Aslında biraz çaba sarf etsek, bir üst varoluş katından bize sevgi, muhabbet ve anlayışla bakan bir ‘kendimiz’ olduğunu hissedeceğiz. Daha geniş, daha aydınlık, daha ferah bir mekân ve daha mükemmel biz.”

Boleronun doğuşuyla ilgili değişik açıklamalar da var lakin Dr.. Merter’in “Maurice Ravel’in, Bolero adlı bu eserini Sûfî musikisinden esinlenerek kompoze ettiği” tespitini, haletiruhiyeme daha yakın ve hoş buldum. (Dr. Mustafa Merter, Psikolojinin Üçüncü Boyutu NEFS PSİKOLOJİSİ ve Rüyaların Dili, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2014, Sf. 409-412)

Herhalde göklerin, bütün Kâinatın da ayrımına varıp, Kaynağını idrak etmediğimiz, yakalayamadığımız derin bir musikisi var.

Bu ulvî musikinin ilham ve esintilerini kimi zaman; hem müzisyen hem de dinleyici, vüsatına, gönül d/okumalarına, ruh ayarlarına göre hissediyor.

Ezgili, Mânâ yüklü bir dil işliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi