Tuba Subaşı Adıbelli

Tuba Subaşı Adıbelli

Bir zarafet temsilcisi: Katı’ sanatı

Bir zarafet temsilcisi: Katı’ sanatı

Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve zarafet insanın üstünde hafif bir cilaydı.” Yakup Kadri Karaosmanoğlu

**

Türkler kendilerine özgü zarafet arz eden süsleme sanatlarına sahiptir. Süsleme sanatlarını kitap sanatları içinde sıklıkla görmekteyiz. Kitap medeniyet demekse o kitabı okuyucuya hazırlayan, üstün marifetlerle nakşeden, sanatçılara önem vererek himaye eden toplum da medeni seviyelerin en üstünde diyebiliriz.

**

Kitap süsleme sanatlarından biri de kağıt ve deri oymacılığı olarak bilinen "katı'" sanatıdır. İslam sanatlarının tüm dallarında gördüğümüz üzere ince işçilik ve hassas tavır gerektiren bu sanat alanında da ön plana çıkar ve dünyadaki diğer örneklerinden hemen ayrılır. Süheyl Ünver, Gülbün Mesara, Filiz Çağman gibi araştırmacıların yayınları ile kısıtlı kalmış bu sanatımızı imkan dahilinde kısaca ilgililerine tanıtmak istiyoruz.

**

Etimolojik anlamına bakacak olursak; kat veya katı kelimesinin sözlükteki anlamı kesmektir. Katı’ sanatı ise bir kağıt veya deri üzerindeki yazıyı, motifi veya şekli oyup çıkartarak bir başka kağıt ya da deriye yapıştırmak suretiyle gerçekleştirilen bir süsleme sanatıdır. Bu şekilde yapılmış esere 'kaatıa' veya 'mukatta' sanatkarına 'kaatı' ve 'kattaa' denir. Kağıdı kesip oyarak meydana getirilen yazılara ise 'mukatta yazı' denir. Geçmişten günümüze motif olarak genellikle cilt sanatının şemse ve köşebent tarzındaki motifleri, hüsn-i hat örnekleri, bitki öbekleri, vazo içinde çiçekler, manzara resimleri tercih edilmiştir. Tarihi gelişimi içinde katı sanatının ilk örneklerini deri kitap kaplarında ve kap içindeki süslemelerinde rastlıyoruz. Daha sonra gelişen kitap süsleme sanatları içinde mukatta yazı olarak, el yazması eserlerin içinde sayfa veya sayfa kenar süsü olarak, minyatür albümlerinde kenar süsü olarak karşımıza çıkar. Yine katı levhalarda, şiir albümlerinde ve mecmualarda, hadis ve dua kitaplarında, sülüs, nesih ve nesta'lik oyma yazı olarak uygulanmıştır.

Katı sanatında başrol kağıtdır. Katı‘ sanatında renkli, âharlı, ebrulu, genellikle de mühreli çok ince veya kalın olmayan kâğıtlar kullanılır. Bu özellikleri taşıyan dört beş kat değişik renkte kâğıt murakka tahtası üzerine, murakka yapma usulüne uygun olarak ve sulu nişasta muhallebisiyle yapıştırılıp nemini çekmeye bırakılır, iyice kuruduktan sonra da murakka tahtasından kesilerek çıkarılır. Bir diğer önemli materyal kesme aletidir. Eskiden oymacılıkta, 'nevregen' adı verilen ve cilt yapmakta kullanılan bir tür ucu eğri bıçak veya mukraz (makas) kullanılırdı. Günümüzde ise, küçük ucu kıvrık makas, kretuar ve bisturi kullanılmaktadır. Makas ile elde kesim yapılır, ancak kretuar kullanımında bir zemine ihtiyaç vardır. Bu zemin mat denilen özel alanlardır. Kesilen kağıt parçaları ile rahatça çalışabilmek ve zarar vermeden küçük hassas parçaları tutabilmek için pul cımbızı kullanılır. Yapıştırma usülleri ve dişi- erkek olmak üzere sınıflandırılan kalıplar ise özenle ve özel metotlarla oluşturulur.

**

Araştırmacılar, kâğıt ve deri oymacılığının iki binyıl kadar önce bir halk sanatı olarak Çin’de doğduğunu ileri sürmektedir. Uygurlar tarafından yapılarak günümüze ulaşmış oyma deri kitap kapları, kâğıt ve deri oymacılığının İslâm dünyasına Orta Asya kanalıyla geçtiğini ortaya koymaktadır. XV. yüzyılın ikinci yarısında Timurlular ve Akkoyunlular döneminde ilk örneklerine rastlanan kâğıt oymacılığı, XVI. yüzyıl başlarından itibaren Safevîler’de ve Osmanlılar’da gelişme göstermiştir. XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı sarayı ve çevresinde özel bir ilgiye bağlı olarak gelişen kitap sanatları arasında kâğıt oyma sanatı Safevîler’dekinden daha büyük bir rağbet görerek varlığını XX. yüzyıl başlarına kadar korumuştur. Âlî Mustafa Efendi Menâkıb-ı Hünerverân’da XV. yüzyılda Herat’ta yaşamış, Hüseyin Baykara himayesinde çalışan Abdullah Kātı‘ın (Herevî) kâğıt oyma sanatının ilk ve en önemli temsilcisi olduğunu kaydeder. Nitekim Hâce Abdullah-ı Herevî’nin katı‘ suretiyle hazırladığı, İstanbul’da Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde (nr. 1926) muhafaza edilen Hüseyin Baykara divanı bunun en açık göstergesidir. Şeyh Muhammed Dost, Sengî Alî-i Bedahşî, Muhammed Bâkır da İran sahasında yetişmiş katı‘ sanatının önde gelen üstatları arasında yer alır. XVI. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlı kâğıt oyma sanatı, sanatkârları ve eserleri hakkında çeşitli tezkirelerde az da olsa bilgi bulunmaktadır. Âşık Çelebi Meşâirü’ş-şuarâ’da, Fâtih Sultan Mehmed devrinin sonlarında adı duyulmaya başlanan ve İbrâhim Paşa’nın vezîriâzamlığı sırasında üne kavuşmuş olan Efşancı (Oymacı) Mehmed’in bu sanatta döneminin en büyük üstadı olduğunu, diğer oymacıların onu örnek aldığını kaydeder. Efşancı Mehmed sultanın hazine ve divan kâtipliği görevinde bulunmuş, kesip hazırladığı kātıa levhalar karşılığında sultandan ve devlet büyüklerinden ödüller almıştır. Ona atfedilebilecek veya tarzına örnek gösterilebilecek bahçe levhası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (FY, nr. 1426) bulunan bir albümde mevcuttur. Osmanlı sanatında kâğıt oymacılığı en parlak dönemini Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yaşamıştır. Katı’ sanatının gelişmesinde; saraya bağlı çalışan sanatkarlar ve saray dışındaki çarşı ustalarının yanı sıra Mevlevi derviş ve dedelerinin de büyük rolü olmuştur.

En özel örneklerin sergilendiği ve korunduğu müzelerin başında, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi gelir. Daha sonra İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi, Antalya Şehir Müzesi, Konya Mevlana Müzesi , Türk İslam Eserleri Müzesi, Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde, Londra British Library, Paris Ulusal Kütüphanesi, Viyana Milli Kütüphanesin'deki kağıt oyma sanatının en güzel örnekleri bulunmaktadır.

Bir şeyin görüntüsü, duygular doğrultusunda değişir; böylece biz nesnelerin içlerindeki zarafeti ve büyüyü görebiliriz; işte o anda bu sihir ve zarafet aslında bizim kendi içimizdekilerdir.” Halil Cibran

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuba Subaşı Adıbelli Arşivi