Tarihin Ara Sokakları (1): TEBRİZ
Kelimeler arasında çok dolaştım…Şimdi sıra tarihin ara sokaklarında!
Marifet nedir bilir misiniz? “Taşlara bakan gözlerin çiçekler görmesidir.” der Mevlana ve Tebriz’e ilk adımınızı attığınızda şikeste bir vatan karşılar sizi.
“Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın” demiş Şems-i Tebrizi. Bizim yazımızda nasibimiz kadarını, gördüğümüzü, anladığımızı anlatacaktır. Yolculuk bu ya, planladığınız değil nasibiniz kadarını alırsınız. İran destinasyon duraklarımızın ilki olan Tebriz gezimizde edindiğimiz gözlemleri yazmak ve bu güzel şehri tanıtmak isteriz.
*+
Şairin sevdiğinin ayakları toz olmasın diye su serptiği yollarda Mevla bizi yağmurlarla karşıladı. Setarlardan yükselen nağmelerle, içimizde bir ferahlamayla, hiç eskimeyen bir hafızayla aradığımız yurda varış hikayesidir anlatacağımız.
**
İran’ın kuzeybatısında, Doğu Azerbaycan eyaletinin yönetim merkezi olan şehir; Sehend dağının eteklerinde geniş bir düzlüktedir. Çelebi’nin içinden su geçen şehirlere özgü latifelerine uygun bir ruh taşır . Urmiye gölüne ulaşan Acıçay’ın kollarından Mihrânrûd ‘un verdiği serinlik, yumuşaklık insanına da sirayet etmiştir.
**
İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevîler’e başşehirlik yapan Tebriz, Abbas Mirza’dan itibaren Kaçar taht vârislerinin resmî ikametgâhı idi; Selçuklular’dan günümüze kadar ise Azerbaycan eyaletinin idarî-siyasî merkezidir.
**
Kuşatmalar, yıkımlar, hırslar, yangınlar arasında uzun bir ömür. İsyanlar, mezhep kavgaları, paylaşılamazlık!! Timurun Semerkan’da, Yavuz’un İstanbul’a, Şah Abbas’ın İsfahan’a göçleri ile eksilen, yollarının Van, Erzurum, Erdebil, Merâga ve Nahcıvan’a açıldığı MEMALİK.
Tebriz, ilk müslüman İlhanlı hükümdarı olan Ahmed Teküder zamanında (1282-1284) dönemin en önemli ticaret merkezlerinden biri haline geldi. İlhanlılar’dan itibaren Hint’in baharatı, Çin’in porseleni ve ipekli kumaşları, Deştikıpçak’ın kürkleri, Mâzenderan, Gîlân, Şirvan’ın ipeği, Hürmüz’ün kıymetli taşları Tebriz’den Türk, İranlı, İtalyan, Rus ve İngiliz tacirlerince Avrupa’ya ve İslâm ülkelerine ihraç ediliyordu. Bu sebeple Ceneviz (1304) gibi ülkeler Tebriz’de şehbenderlik açtılar. Karakoyunlular döneminde para basılan iki darphâneden biri Tebriz’de bulunuyordu (diğeri Bitlis’tedir).
**
Ama herhalde dokuma kadar akılda kalıcı bir ticaret metası olamamıştır. Ünü tüm dünyaca tescilli dokumaların en güzel örneklerini Unesco tarafından belgelenmiş Tebriz kapalı çarşısında gördüğünüzde tezgahından, iplerine, desenlerinden , dokuma usullerine çokça fikir edinebilir ve nadir örnekler için halı müzesini ziyaret edebilirsiniz. Türk sanatının baş tacı dokumalar için ayrı bir bölüm yazacağımızdan gönlümüzü ilmeklerin arasına sıkıştırarak devam ediyoruz.
**
Azerbaycan müzesi, sivil mimarisi ile etkisinden uzun süre çıkamadığımız yolculuğumuz bizleri Şahların yürüdüğü mistik ara sokakları ile büyüleyici bir yapıya Mescid-i Kebud’a yani Cihan Şah Mescidi yada Muzafferiye diye de bilinen GÖK MESCİD’E çıkarır. 1465 yılında Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah tarafından yapımına başlanan ancak 1467'de Cihan Şah'ın ölümü üzerine yarım kalan inşasını Akkoyunluların tamamladığı Gök Mescid, ismini eşsiz güzellikteki mavi çini süslemelerinden almaktadır. Gök Mescid, Büyük Selçuklu dönemi mimarisinin prensiplerini merkezi plan doğrultusunda bir adım ileri götüren ve Anadolu Türk mimarisi ile aradaki bağlantıyı sağlayan önemli ve görülmeye değer yapılardan birisidir.
**
Gölgesinde dinlendiğiniz alanın tarihini bilmek, hissedebilmek mekanın anlamını değiştirip zamanın kutsadığı bir yere dönüştürüyor. Ve Şems’in sözleri yükselir Gök Mescidin kubbelerinden “Kapımıza değil kalbimize vuran buyursun”