Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Bir şiir, bir tahlil

Bir şiir, bir tahlil

Türk Edebiyatının mümtaz isimlerinden, büyük şair ve yazarlarından biri de Yahya Kemal’dir(1884-1958).

Onun gibi abidevî şahsiyetleri çeşitli vesilelerle hatırla(t)ma anma, güncel ağırlıktan kurtulup, biraz nefeslenmemize, edebiyat aydınlığıyla doluşa da sebep olacaktır.

Değerli edebiyat öğretmenlerimizden Seval SELÇUK, Sanatçıyla ilgili bir makale kaleme aldı.

Şimdi Sevgili Seval Selçuk’un; “Yahya Kemal’in ‘Bahçelerden Uzak’ Şiiri Üzerine Bir Tahlil” başlıklı güzel yazısını sunuyorum:

 

“Bahçelerden Uzakta

İstemem artık ışık, râyiha, renk alemini,
Koklamam yosma karanfille, güzel yasemini.

Beni bir lahza müsait bulamaz ıdlâle,
Ne beyaz bâkire zambak, ne ateşten lâle.

Beklemem fecrini leylaklar açan nîsânın,
Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın.

Her sabah başka bahar olsa da ben uslandım,
Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.

 

     Yahya Kemal de kadın imajı çok olumlu bir bakış açısıyla ele alınmaz. “Deniz” şiirinde “Canan dediğin o lâşeyi silk, at!” diye seslendiği kadınla “Bahçelerden Uzak”ta sözü edilen “kadınlar” aynı duyguları uyandırır, şairde.  İlk beyitte geçen “ışık, rahiya, renk alemi” ifadeleri dikkat çekicidir. Kadını sembolize eden unsurlardır, bunlar. Kadın bir ışık, parıltı ve koku yayar. Bu ışıkta beliren renklerle aşığın aklı karışır. “Deniz” şiirinde de yukarda sözünü ettiğimiz dize dikkat dağıtıcı varlığın/kadının etkisinden şiirin öznesi kurtulsun diye söylenmektedir.

     Şiirde yedi çiçeğin adı geçmektedir: Karanfil, yasemin, zambak, lale, leylak, erguvan ve son olarak gül. Bu çiçekler farklı kadınları temsil etmektedir ve şair hepsinden uzaklaşmak istemektedir. Özellikle son dizede geçen “gül” şaire asıl aşk acısını veren sevgiliyi karşılamaktadır. Bu çiçeklerin temsil ettiği kadınlar üzerinde durmadan evvel, şair acaba neden yedi çiçek adı sıralamıştır, sorusu üzerine düşünülebilir. Mehlika Sultan şiirinde Mehlika Sultan’a âşık yedi genç vardı.  Kara sevdalı bu yedi genç, sevdikleri kadının rüyalarında görünen suretinin peşinden Kaf dağlarına doğru yola düşer. Bir masal atmosferi içindeki şiirde mesnevi üslubu dikkati çeker. Alphan Akgün, bu şiirle Hüsnü Aşk mesnevisi arasındaki ilişkiye dikkati çeker:

      “Mehlika Sultan’ ile ‘Hüsn ü Aşk’ tasavvufi alegori açısından ortak bir zemini kullanır ama aralarında önemli bir ayrım da bulunur. Yedi aşık genç, tıpkı ‘Aşk’ ve ‘Gayret’ gibi, sevgiliye ulaşma yolunda çeşitli zorluklara göğüs germektedir. Aynı zamanda her iki anlatıda aşığın müridi, sevgilinin Allah’ı, yolun seyr ü sülûku çağrıştırması nedeniyle tasavvufi alegorilerle ortak bir mecaz sistemini paylaşır. Ancak Hüsn ü Aşk’ta, kuyuya düşenlerin kurtuluşunu sağlayan mürşid ve bu kurtuluşu mümkün kılan araç bulunmasına rağmen, ‘Mehlika Sultan’da yedi aşık genci kuyudan çıkaracak bir mürşid ve araç yoktur.”

    Peki, o zaman Mehlika Sultan’daki yedi gence ne olmuştur? Kuyuya düşmemişlerdir aslında kuyudaki suyun yansımasında ölüm servilerini  görüp “uzun gözlü, uzun saçlı peri” sanarlar. Aralarından en genci gümüş bir yüzüğü kuyuya atar. Rüya içinde ulaştıkları hayal âleminde kaybolurlar.

      “Açık Deniz”de de gördüğümüz gibi algının sınırlarına gelen şair tam burada durmuş, sonrası hakkında sessizliğe bürünmüştür. Nazar şiirindeki “şeametli ölüm” e benzer bir kayboluştur, bu.

        Yedi sayısına geri dönecek olursak bu sayının tasavvufi bir arka planı olabileceği gibi Maurice Maeterlinck’ın “Orlamonde’nin Yedi Kızı” adlı şiiriyle kurduğu yakınlıktan ötürü mitolojik bir tahlili de akla getirebilir.

           Şiirde geçen çiçek adlarının farklı kadınların yerini tuttuğunu belirtmiştik.  Güzel yasemin ve yosma karanfile koklamam deyip bakire ya da ateşli hiçbir kadının nazlanmasına aldırış etmeyeceğini belirtir. Leylakların açmaya başladığı nisan ayını ve dağ dağ açan erguvanın zamanını beklemeyen, henüz olgunlaşmamış bir kadınla da yakınlık kurmayacağını söyler. Gülden/Canandan canı yanan şair, etrafında nice çiçekler olsa da uslanmıştır. Burada cinsel arzunun bastırılması da dikkati çeker. Bir noktada şair vazgeçer, çünkü aşk insanı yorar; kadınlarsa aldatıcı renkli, pırıltılı, rahiyalı bir dünyanın oyalayıcı yansımasıdır. Benzer düşüncelerin yer aldığı Ricat ve Mehlika Sultan’dan aldığımız aşağıdaki bentler dikkati çeker:

Ricat şiirinin son bentinde:

“ Macera başlamak üzereydi. Düşündüm de dedim:

‘Kalbimin takati yok, hem bu duyuş çok uzun sürecek…

Macera başlamadan ben buradan ayrılayım.”

 

Mehlika Sultan’da:

 

“Bu emel gurbetinin yoktur ucu;

Daima yollar uzar, kalb üzülür;

Ömrü oldukça yürür her yolcu,

Varmadan menzile bir yerde ölür.”

 

        Aslına bakılırsa Mehlika Sultan’a âşık yedi gencin âdeta intikamı gibidir “Bahçelerden Uzak”taki bu yedi kadın. Hepsi çeşitli üstünlükleriyle şairin karşısına çıkar ama şair birinden zaten yanmıştır ve onda hiç “aşk “ hevesi kalmamıştır, uslanmıştır. Aşk duygusu yok olmuştur.

 

       Yahya Kemal’in kadınları yalnız şiirine malzeme olarak kullandığını söyleyen Selahattin İpek “Yahya Kemal’de Kadın ve Aşk” başlıklı yazısında, Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la ilgili bir anısı naklederek bir yorumda bulunur:

 

“1950 yılında Yahya Kemal bir dostuna şöyle bir olay anlatır. “Canan ı gördüm köprüde boynuna yafta asmış, Nazım için imza topluyordu. Aman yarabbi! Hortlak gibi, sanki mezardan çıkmış… İmzalatmak için kâğıdı bana da uzatacak diye hemen kaçtım oradan”(Kitap-lık;112,s.91) Oysa Celile Hanım’ın gözleri görmemektedir; bir anne olarak oğlu için insanlardan bir şey istemektedir. Yahya Kemal ise bir zamanlar sevdiği “canan” dediği kadını “hortlak” olarak görmekte bir bakıma da eserini seyretmektedir. Çünkü, o kadından devşirilebilecek şiir malzemeleri alınmış, geriye ‘hortlak’ kalmıştır.”

 

        Bu yorum, bilimsel sayılamayacak da olsa onun aşk ve kadınla ilgili hatırlanabilir bir anekdot sayılır. Son olarak şiirin kadınları temsil eden çiçek isimlerine divan edebiyatı mazmunu gözüyle bakılır. Ancak divan şiirinde bu çiçeklerle idealize bir sevgili anlatılırken “Bahçelerden Uzakta” şiirinde gerçek kadınlardan /“beşer” olandan söz etmek için kullanılmış imajlar haline gelir.

     

     “Uslandım” ve “yandım” fiillerinin dışındaki tüm fiiller olumsuz çekimlidir. Çoğunlukla dize başlarında bulunan bu fiiller aynı zamanda şiirin iç ahengine de hizmet etmektedir.

    

   

  Kaynakça

 

1.Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul fetih Cemiyeti Yay., 41. Baskı, İstanbul, 2015, s.82

2.Alphan Akgün, Anlamın Sesi, Yahya Kemal Beyatlı’nın Şiir Estetiği, Dergah Yay., İstanbul, 2014

3. Selahattin İpek, “Yahya Kemal’de Kadın ve Aşk”, Hece Dergisi, ‘Bozgunda Bir Fetih Rüyası- Yahya Kemal Beyatlı- Özel sayı, Yıl:13, S.145, Ocak 2009, s.158-159

4. Selahattin İpek, “Yahya Kemal’de Kadın ve Aşk”, Hece Dergisi, ‘Bozgunda Bir Fetih Rüyası- Yahya Kemal Beyatlı- Özel sayı, Yıl:13, S.145, Ocak 2009, s.158-159



[1] 9 Temmuz 1939’da il defa oluş dergisinde yayımlanan bu şiir, Ahmet Hamdi Tanpınar’a ithaf olunmuştur. Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., 41. Baskı, İstanbul, 2015, s.82

 

[2] Alphan Akgün, Anlamın Sesi, Yahya Kemal Beyatlı’nın Şiir Estetiği, Dergah Yay., İstanbul, 2014, s.180

[3] a.g.e. s.181-182

[4] Selahattin İpek, “Yahya Kemal’de Kadın ve Aşk”, Hece Dergisi, ‘Bozgunda Bir Fetih Rüyası- Yahya Kemal Beyatlı- Özel sayı, Yıl:13, S.145, Ocak 2009, s.158-159

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi