Bir Mucizenin Söyledikleri
“Sanki her an yüzlerinde bir ay bölünmektedir. Her an şakkulkamer mucizesi yüzlerinde olup bitmekte. Farklı aydınlıkları buradan geliyor. Seher secdelerinin ve sarhoşluğunun aydınlığından, ‘yüzlerinde secde izleri görülür’.
Kimdir bunlar? Bunlar, Müslümanlardır.” (Sezai Karakoç)
Efendimizin (S.A.V.) en önemli mucizelerinden biri de “ayı ikiye bölmesidir”.
Sesine kulak vermesek de, ay defalarca dile geldi, hakikati söyledi.
Hadise, yüzyıllardan beri çeşitli biçimlerde, kimi sanat, kültür ve gönül adamları elince yorumlanıp işlendi.
Aşk insanı Hz. Mevlânâ’ya göre; “… Hz. Peygamber’in parmağının işaretiyle bölünmek, zavallı ayın başına gelebilecek en büyük mutluluktu.”(Annemarie Schimmel, Hz. Muhammed, Profil Yayıncılık, s.65, 2007)
Yeter ki O’nun kutlu nazarı değsin; parçalanmak, mahvolmak bile bir şerefti.
“O’nun mübarek ay yüzünü görmeye, ay dayanamadı da ikiye bölündü. Ay O’ndan nur dilenen, O’nun niyazkâr, adi bir kölesi iken, o talihe kavuştu.
Sabah rüzgârının bu güzel kokusu O’nun mübarek saçlarının büklümünden geliyor. Bu hayalin parıltısı, kuşluk güneşine benzeyen cemalindendir.
Sen bizim gönlümüze bak da, her an ayın ikiye bölünmesini seyret! Gözünü O’nun bakışından ayırır da, ne diye öte yana bakarsın?” (7edi İklim, Mevlâna Özel Sayısı, sayı:211, Hasan Almaz’ın yazısı, s.56, 2007)
“Yusuf’u gerçi görenler ellerini kestiler
Gün yüzün gördi senün şakk oldu ayın ayası” dedi Şeyhi.
“Efendimizin güzelliği yanında Hz. Yusuf’un güzelliğinin sözü bile edilemezdi. Ki O’nun gün yüzünü gören Ay parçalanmıştı.(7edi İklim, Peygamberimiz Özel Sayısı, sayı:194, Hasan Ahmed Gökçe’nin yazısı, s. 63, 2006)
İnsanoğlu aya çıkabilir, toprağında incelmelerde yapabilirdi fakat ayın ve Kâinat’ın mesajlarını anlamış mıydı?
Bilim ve akıl nereye kadar ilerleyebilir; meselenin özüne nüfuz edebilirdi? Aradığımız cihanşümul anlam neredeydi?
Büyük şair ve düşünce adamı Sezai Karakoç “Ay Diyalogu” isimli yazısında veciz bir şekilde bunu ifade etti:
“…Peygamber mucizesi, bu diyalogun tepe noktasıdır. Ayın ikiye bölünüşü, bir mucize diliyle fani olanla ebedi olanı anlatmak istedi. İnanmış insanın üstünlüğünü kendi diliyle, ateşe doğru koşarak yanan pervane benzeri ikiye bölünerek söyledi. Bu, en yüce diyalogdu. (…)Peygamberin parmağı işaret ediyordu ve ay ikiye bölünerek konuşuyordu(…)
“Peygamber okşayışı, bağrımı bir baştan bir başa aşkla yaktı. Bakarsan o izi görebilirsin insanoğlu. Bir mucizenin içinden bana bak ve bir daha gelirsen değişmiş olarak gel.” dedi ay. (Sezai Karakoç, Kıyamet Aşısı, Diriliş Yayınları, 2005, s. 96-97)
Ay bir bakıma; dolunay halindeki mükemmeliyeti, insanın içindeki yüceliği, gök düzenini, izlemesi gereken güneşi, pusula olan yıldızları, güzelin bütünlüğünü, nihai ülküyü simgeliyordu.
Cemâlnur Sargut hanımefendi, kendisiyle yapılan bir söyleşide, ayın yarılması mucizesinden yola çıkarak, beşerin temel problemine farklı bir izah tarzı getiriyordu:
“Nefsini bilen Rabbini bilir hadisini Peygamber Efendimizin şakk-ı kamer(ayın ikiye bölünüşü) hadisesi ile anlatmaya çalışırsak; vücut ‘ben’ tektir. Hatta âlemi kendinden ibaret zanneder. Ne zaman ki Peygamber Efendimizin manası ya da o mananın tecellî ettiği bir mürşid-i kâmil vücudu ikiye böler; nefisle ruh, celâlle cemal ayrılır, akıl, ikiyi gördüğü için çalışmaya başlar. Nefis kendinden üstün olanı fark eder. Kendisi mahlûktur, ruh ise emirdir. Mahlûk emre âşık olur. Hiçliğini bilir, emir önünde eğilir, secde eder. O zaman, nefsini hiçlikle bilen Rabbi olan ruhu varlıkla idrak eder sözü ortaya çıkar ki, işte, insanın insan olma hikâyesi budur. Bu durumda nefis ruh makamına yükselir. Koruk üzüm olur, hatta şaraba dönüşür. Nur üstüne nur tecelli eder. İnsan daimi Hayy kesilir. Nûrun âlâ nûr olur. Birdi, bölündü, tekrar bir oldu.” (Cemâlnur Sargut, Kenan Rifai ile Aşka Yolculuk, Sufi Kitap, 2006, s. 127)
İnsanoğlu ekseriyetle eçhel ve gafildi, harikalardan habersiz, ipsiz sapsız gezerdi. Tutkularının dibi olmadığı gibi; asıl dilenmesi, gaye edilip sevilmesi gereken hedeften de uzaktı.
“Sensiz ve senden habersiz alınan nefes, varlığın değil yokluğun soluğu” diyen Büyük Sanatkâr Necip Fazıl, yine aşklı bir yaklaşım sergiliyordu:
“Her noktasına hayran olunacak bu âlemin meccani bedaheti içinde rahat rahat gezinenler ve bütün bu ‘olur’ların ‘olmaz’larını görmeyenler, Ondan ayrıca ‘olmaz’ı istediler ve Allah verdi.
Zira mucize, Allah’ın, Peygamberleri elinde gösterdiği, işte o ayrıca ‘olmaz’lardır.
Ay, O, parmağını çevirince ikiye bölündü ve Hıra dağının iki yanında iki parça halinde görüldü.
Mehtaplı gece… Ayın ondördü… Ayın hayran hayran daldığı güzeller güzeli O.. Aya çevrilen mukaddes parmak; ve kamer iki parça… Etrafında, şaşkına dönmüş, mucize isteklisi karaltılar.
“İşte mucize, ikiye bölünen ayla beraber, O…” (Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur, Büyük Doğu Yayınları, 1987, sh. 39)
Ay uyarıyor, peşine düşmemiz icap edeni, esas mucizeyi gösteriyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.