Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Benim Güzel Kardeşim

Benim Güzel Kardeşim

Prof. Dr. Ahmet Turan Yüksel’i dinledik; "İslam'da Kardeşlik Olgusu" konulu konferansta. Program 21 Nisan Cumartesi günü, saat 14’de TYB Konya Şubesi bahçesinde gerçekleşti.
“İnsanlık ailesine mensubiyet; ortak değerler ve ortak paydada birleşmenin meydana getirdiği duygu ve olgu” gibi çeşitli tarifler verilebilir kardeşlik için. Bir yerde aynı kaynaktan geldiğimiz ifade edilir. “Bütün müminler kardeştir”. Öte yandan münafıkların, inkâr edenlerin kardeşliği, şer ittifakı vardır.
Kan bağı da bulunsa, bazen kardeşlik için yeterli gelmezdi. Kabil-Habil kardeştiler. Hz. Yusuf’un da kardeşleri vardı mesela. İnsan “kardeşleriyle de” imtihan edilirdi.
Oysa İslâm’da örnek bir modeldi Ensâr-Muhâcir kardeşliği…
Ayetler ve hadisler çerçevesinde süslenen konuşmada; önemli hususlara değinildi.
Herkesin hak hukuk peşinde olduğu toplumda, sorumluluk hissine yeterince sahip değildik. Talep ediyorduk ama emanete sahip çıkmıyor, güzel eylemlerin dolayısıyla gerçeğin peşine düşmüyorduk. Fesattık ve fasit noktadaydık. Göreve talip değildik.
Oysa Kardeşlik kapsamında Müslüman’ın vazifeleri bulunuyordu. Kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemek; kardeşler arasını düzeltmek, ıslah etmek; mazluma yardım elini uzattığı gibi, zalime de zulmüne karşı durarak, engelleyerek, bir anlamda dik durarak, durumun daha fazla kötüleşmemesini sağlayarak yardım etmek.
Haset, buğz, dedikodu, sırt çevirme gibi kardeşliği bozan hallerden kaçınmak… Sevgi ve saygıyı esirgememek. Gerektiğinde uygun bir dille nasihat, tavsiye etmek, yapıcı eleştirilerde bulunmak. İnsanlara karşı hüsnü zan beslemek; gülümseyerek pozitif enerji yaymak; selâmlaşmak; kederini paylaşmak, diğerkâmlık gibi. Ve elbette gıyabında dua etmek.
Sayın Yüksel; modernitenin getirdiği bireysellik, güven bunalımı ve dünyevîleşme gibi hastalıklara karşı başlıca çözümlerden biri olarak; Allah’ın ipine sarılmayı, inançla kalpleri birleştirmeyi gösterdi. İki dünyada da mutluluğu sağlamanın yoluydu bu.
***
Sözler, böyle bahisler hep güzeldi de, acaba tatbikat hakikat nasıldı. Özellikle dış politikada; “kardeşçe” çözümler nasıl uygulanıyordu. Ali Bulaç’ın 19 Nisan Perşembe 2012 tarihli yazısından. Yorumsuz:
“Küresel güçlerin Ortadoğu ve İslam dünyası üzerindeki paylaşım mücadeleleri her geçen gün biraz daha açığa çıkarken, bölge içi çatışma potansiyelleri de aktif hale geçiyor.
Irak'ta başlayan mezhep çatışmaları şimdi bütün bölgeye yayılma istidadı gösteriyor.
Belirtmek gerekir ki, çatışmalar sadece iç ihtilaflardan, tarihten gelen olumsuz mirastan kaynaklanmıyor, çatışmalarda uluslararası rekabet alanının Ortadoğu olarak seçilmesi önemli rol oynuyor. Özellikle Anglosakson güçler, İslam dünyasını "entegre edilmemiş boşluk" kabul edip, bölgeyi son bileşenlerine ayırıyor, her bileşeni diğerlerine karşı özerkleştiriyor, ona kendi üzerine kapanmasına yarayacak 'sert kimlik' kazandırıyor, sonra da her unsuru diğerleriyle çatıştırarak düzen vermek istiyorlar. (…)
"Yaratıcı kaos" doktrini çerçevesinde sürdürülen mezhep çatışmalarında Amerikalılar başrol oynamaktadırlar. Mayıs-2007 yılında konuşan eski bir Iraklı subayın itirafları dudak uçuklatıyordu. Ajan provokatör şöyle diyordu: "Bir gün Şiilerin yoğun olduğu Azamiye'de bir Şii, ertesi gün Sadr kentinde bir Sünni'yi öldürüyorduk. Bu iş için Amerikalıların kurduğu bir 'kirli işler ekibi' var. Söz konusu ekip özellikle kalabalık pazarlarda bombalı araç patlatma konusunda uzman. Amerikan güçlerinin kullandığı en yaygın bombalı araç planı, Iraklılara ait araçlarda arama yapılırken bomba düzeneği yerleştirme şeklinde oluyor" (Yeni Şafak, 12 Mayıs 2007).
Karşılıklı olarak Sünni ve Şiilerin öldürülmesi, cami, türbe veya pazar yerlerinin kitlesel ölümlere yol açacak şekilde bombalanması belli bir doktrin çerçevesinde yürüyor. CIA'nın eski Ortadoğu bölge şefi Robert Baer'in bu konuda söyledikleri hayli ilginç: "Sünni-Şii savaşını tetikleyelim. Biz Amerikalılar niye ölelim ki! Bırakalım (Sünni-Şii) Müslümanlar birbirlerini öldürsünler" (Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet, 14 Nisan 2012.)
İşgalden bu yana Irak'ta yaklaşık 1 milyon insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan göçmen durumuna düştü veya kendi yurtlarında yer değiştirmek zorunda kaldı, yüz binlerce çocuk yetim, kadın dul. Bugün Irak fiilen üçe bölünüyor, bölünmeyi tetikleyen ana unsur mezhep ve etnik kimliklerin sert çekirdekler şeklinde birbirleriyle çatıştırılmaları. Fakat elbette mezhep ve etnik çatışma Irak'la sınırlı değil, Suriye sorununa bir çözüm bulunamazsa bu ülke de derin bir mezhep ve etnik çatışmanın içine sürüklenecek; bu çatışma Türkiye ve diğer bölge ülkelerini de içine alacak kadar ciddi ve tehdit edici.
Şu veya bu amaçla mezhep ve etnik çatışmaları derinleştirip sürdürenler, bilmeliler ki harap olduktan sonra Basra'yı kim ele geçirirse geçirsin, elinde iktidarını kullanacağı ne toprak kalır ne ahali. 2006'da Sünni ve Şii din adamlarını bir araya getirip "Kur'an-ı Kerim'e, Efendimiz'in hadislerine ve İslam dininin umdelerine dayalı olarak, Irak halkının tüm kesimlerine öldürme, katletme, insanları perişan etme ve insanlık suçlarının zincirleme yapılmasını önleme konusunda 'namus ve şeref sözü' vermeleri için" bir teşebbüs başlatan İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, "Olup biten cinnettir ve bu vahim bir durumdur. Bu cinnet ve bu vahamet İslam tarihinde örneği olmayan bir hadisedir. 14 asırdan bu yana ilk defa böyle bir hadise oluyor. Bunu anlamak fevkalade zordur." diyordu. (Yeni Şafak, 6 Şubat 2007)”
***
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı tebrik ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi