Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

AYAK İŞLERİ

AYAK İŞLERİ

Türkiye’deki kasvet verici durumlardan biri de kavramların, kutsalın içinin boşaltılması; bu konuda ikiyüzlülüğün çifte standartların olağanlaştırması.

Söz gelimi, yapılan alayişli binalarla, dini mekteplerle, uçuşan sözlerle dindarlık yaygınlaşıyor gibi gözüküyor, ama ahlâk, bilgi seviyesi yerlerde sürünüyor.

Biz erdemi, hoşgörüyü, gelenekten, nadide bir mirastan gelen terakümü, içselleştirmeyi ve yerleşik çaba ile fiili neticeyi hayatımızda göremiyoruz.

Mevcut tereddi(gerilemeyle), hüküm süren şiddet ve parlak söylemler uyuşmuyor, birbirini nakzediyor. Sevginin, maneviyat dünyasının belki de yalnızca adı var; eser ve işaretleri gittikçe daralıyor, gölgeleniyor.

Son günlerde gördüğümüz üzücü bir örnek, bir zincir markette satışa çıkarılan Kur’an harfleri yazılı çoraplar. Her işe giren çıkan, belki kokan ayaklar altında çiğnenen Kur’an yazısı. Migros’ta filan örneğini görseydik neler söylenmişti.

Bütüncül baktığımızda, fevkalade üzücü misallere tanık kalıyoruz. Biz nelere alıştık kanıksadık.

Daha yakın yıllarda, Ordu’da yeni yapılan stadın ilk maçında Kuranı Kerim sayfaları yırtılıp, Türk bayrağı parçalarıyla birlikte konfeti şeklinde sahaya atılmıştı. Şimdi “Bu ne (mukaddes)ayak! Her şey ayaklara, futbola feda olsun mu” diyeceğiz.

Elîm hadiseyi, “canım sadece harfler yazılmış” şeklinde ele alamayız. Kutsal Kitabı hatırlatacaktır. “Latin harfleri her yere basılırsa, o da basılabilir. Neticede o da harf bu da harf, sonuçta hepsi kitap yahut her şey alınıp satılabilir” mi diyeceğiz.

Nitekim Kur’an ayetlerine karşı çıkan, dilediği gibi yorumlayan nice âlim(!) akademisyen zuhur etti. Bunlar Allah Kelamı hususunda şüphe de sokuyor, kutsiyetini bozup tartışmalı, herkesin okuyup anladığı(!) sıradan bir eser imajı veriyor.

Ecdadın ise, vaktiyle yazılı kâğıtları bile saygıyla, ayak basılmasın kaygısıyla yerden kaldırdığını görüyoruz. Nereden nereye?

Farkına vardıysanız kutsal küçültülüyor, bir referans noktası değil de, lalettayin bir şeymiş gibi sunuluyor.

Yine kazara ayakkabıyla basılan seccade aklıma geliyor, kıyametler koparılmıştı.

Oysa Allah’ına, Yüce Peygamberine çok hürmetli bu millet; salavatlarla karşılanan, adına tespih icat edilen devletlûlara ( artık hangi ibadetten sonra ne çekilecekse),” Bakara, makara!” diye ayetlerle alay eden siyasilere şahit olmuştu.

Bu fiiller pek mi hafifti, pek mi küçüktü, sessizce geçiştirildi. Ki listeye daha neler eklenebilir.

Eğer hakiki manada inansaydık bu çelişkileri yaşar mıydık?

Sizlerin günah işleme özgürlüğünüz, Hak katında bir imtiyazınız olmadığına göre- her ne kadar aksini iddia veya ima etseniz, ahreti dahi y(etkili) sözlerinizle parselleseniz de- başkasında “cürüm günah hata” olan şey, şahsınız topluluğunuz veya cemaatinizde de aynı tepkiyi, işlemi görmeli değil miydi?

Anlaşılıyor ki ilkeler, din, etik sadece araç. Kullanma süreleri var.

Mesela A partisinde mak(b)ul, mazur, anlaşılır, göz yumulur bir çirkinlik örneği; benzerlerini ya da daha basitini yapan başkalarında, her an Cehenneme postalayacak kadar bir nefret ve imkân potansiyeli taşıyor.

(Ben yaparsam k/atlanılır; siz yaparsanız sayısızca katlanır)

Ayaklar önemlidir. Bastığı, aştığı, gideceği yer, kat edeceği yollar…

Bugün Kur’an yazısı olur, yarın maazallah… Söylemeyeyim. Biz ne geçişler, ne rezil dönüşümler yaşadık.

Avrupa’da, İslâm Kur’an karşıtı, Efendimize(S. A.V.) hakaret içeren eylemleri kınarken; öz memleketimizde ne hallere, derekelere düştük.

Ne ayak oyunları, ne kirli ayak darbelerine maruz kaldık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi