"Anne Sen De Oku" Panelinden İç Okumalar
Bazı fitnebaz okumalar ruhumuz dağıtsa, zehirlese de; okumak, çağ daralmışlığına, sıkışmışlığa karşı bir reddiye! Bir hürriyet sahası. Bir iklim; bir zaman(sızlık); bir öte diyar. Sıcak; soğuk, uzak ama hayalin kucağında büyüleyici ve haz uyandırıcı. Beyinde bin türlü avaz; kitaplarda ise cilve, naz…
Okuma bir haberdarlık, ayıklık ki bazı kelimeler bizi yaşatır. Allah, Peygamber gibi.. Bunları döne dolaşa, içlerine girerek okumak ve bir hayat telâkkisi, çizgisi oluşturmak…
Biz “okudukça” yeni yazılımlar da yapıyoruz. Günü yazmak, geleceğe işaretler koymak; bir “ölçüyü” yerleştirmek için okumalar yapmak.
Okumanın en belli başlı faydalarından biri de; söz söyleme gücü vermesi; sözün dir(i)liği, düzeni…
Okumalar, bize düşünce yolları açacak, aktarım paylaşım biçimlerini çoğaltacaktır. Kâinattaki destanı, hikâyeleri hecelemeye başlayacağız. Hadiselere, dünya sillelerine, hâline karşı mukavemetimiz artacak; Kutsal ve seçkin örnekler bize ayakta kalma gücü sağlayacak.
Okumanın bir başka boyutu; yazarla, edebiyatla, ilgilendiğiniz alanla, bilgiyle kurulan iletişim.
Dünya ve Ahret Bilgisini bir bütün halinde kucaklamak ve maneviyatın sıcaklığında okumalarla demlenmek, onarılıp şifalanmak….
Kadın erkek bu idraki, toplumun her neferine vermeliyiz.
…
Her kadın bir öğretici, farkında olmasa da rol modeli. Önemse(n)mese de sayısız etkide bulunuyoruz birbirimize… İnsanız nihayetinde.
Bir kelime, cümle, küçük bir davranış kulağımızda zihnimizde kalıyor, tohum oluşturuyor, birikip bir atmosfer tesis edebiliyor. Hayatımıza hükmeden sayısız tesirden biri olarak, belki de hareketlerimizin bir sebebini, ehemmiyetli bir noktasını oluşturuyor.
Kimse kendini ve diğerini azımsayamaz. En önemli çıkış noktalarımızdan birinin, isimsiz tek kişiden gelen ufak bir sözle teşkil edilmediğini; olayların, fiillerimizin arka planını açıklıkla bilemeyiz.
Düşüncelerimizde hangi saikler rol oynar; hep medyatik, göz önündeki kişilerden mi etkileniriz de; mesela yakınımızda bir komşu, arkadaş bize tesir etmez mi yahut maziden, hâlden hangi nedenler toplanıp, bizi nüfuzu altına alır keşfedemeyiz. Elbette aksi de, başkaları üzerinde bizim etkilerimiz de geçerlidir.
O zaman “insan” olarak daha fazla sorumluluk taşımamız gerekiyor. Belli bir tahsil, eğitim evrelerinden geçmeseniz de, yaşadığınız müddetçe “insanlığınız”, size düşen görevler bitmiyor. Eylemlerimizin mesuliyeti.. sözlü ve yazılı kelimeleri(mizi)n ehemmiyeti var. Dünyamızı açmalıyız. Okumalıyız…
Her insan bir “değer”. Bu kıymetin şuuruna varmak; daima, bir günü diğerine eş tutmamak, kendinizi geliştirmek, hayatı değerlendirmekle mükellefiz.
Kadın eğitici, kötülüklere karşı koruyucu, anaç… Ancak ailesinden, toplumdan değerler bir bir giderken, aşınırken; kendisinin bir kötülük çarkının, düzeninin içine girmemesi, izleyicilikle yetinmemesi gerek. Çünkü uygulamalarımızı, güzel eylemlerimizi bu dünya içinde yapacağız. Başka şansımız yok. Herhalde bir “özeleştiri”, varlık muhasebesi elzem.
Değişimlere; ortama kendi kalarak, özünü muhafaza ederek uyum sağlayabilmek önemli. Her gün yeni bir doğuş; bize çözülmesi gereken şifrelerle, açılması icap eden anlamlarla geliyor.
Gerektiği kadar okumak, okumaların yarayışlı olması, zihni ve kalbi beslemesi, sonunda kazanç hanesine yazılması esastır. Kitabın, eğitimin faydasız bir yük olması değil; “insanî cevheri”, olgunlukla taşımaya aracılığı, hâsılatı asıldır.
Evvelce erkek yazar, kadın okurdu. Kadınlar kendilerini, hayatı okuya okuya, yazmaya da başladılar.
Seslerini yükseltip, okuyuşu/duyuşu/yazıyı arttırdılar. Öne çıktıkça, iç-dış çatışma, cinsler arası rekabet çoğaldı. Fakat mesele, kadın ya da erkeğin egemenliğinden ziyade; dünyevî Benliğe, zorbalığa, zulme karşı kadın-erkek birlikte hâkimiyet kurmaya çalışması, savaşmasıydı. Ayrımcılıkta, bölücülükte kesinlikle hayat yoktu.
Esasen en başta okunması gereken; O’nun Varlığı ve bizi konumlandırışı; Eşref-i Mahlûkat ve kemâle giden yol okumalarıydı.
Okuma bir haberdarlık, ayıklık ki bazı kelimeler bizi yaşatır. Allah, Peygamber gibi.. Bunları döne dolaşa, içlerine girerek okumak ve bir hayat telâkkisi, çizgisi oluşturmak…
Biz “okudukça” yeni yazılımlar da yapıyoruz. Günü yazmak, geleceğe işaretler koymak; bir “ölçüyü” yerleştirmek için okumalar yapmak.
Okumanın en belli başlı faydalarından biri de; söz söyleme gücü vermesi; sözün dir(i)liği, düzeni…
Okumalar, bize düşünce yolları açacak, aktarım paylaşım biçimlerini çoğaltacaktır. Kâinattaki destanı, hikâyeleri hecelemeye başlayacağız. Hadiselere, dünya sillelerine, hâline karşı mukavemetimiz artacak; Kutsal ve seçkin örnekler bize ayakta kalma gücü sağlayacak.
Okumanın bir başka boyutu; yazarla, edebiyatla, ilgilendiğiniz alanla, bilgiyle kurulan iletişim.
Dünya ve Ahret Bilgisini bir bütün halinde kucaklamak ve maneviyatın sıcaklığında okumalarla demlenmek, onarılıp şifalanmak….
Kadın erkek bu idraki, toplumun her neferine vermeliyiz.
…
Her kadın bir öğretici, farkında olmasa da rol modeli. Önemse(n)mese de sayısız etkide bulunuyoruz birbirimize… İnsanız nihayetinde.
Bir kelime, cümle, küçük bir davranış kulağımızda zihnimizde kalıyor, tohum oluşturuyor, birikip bir atmosfer tesis edebiliyor. Hayatımıza hükmeden sayısız tesirden biri olarak, belki de hareketlerimizin bir sebebini, ehemmiyetli bir noktasını oluşturuyor.
Kimse kendini ve diğerini azımsayamaz. En önemli çıkış noktalarımızdan birinin, isimsiz tek kişiden gelen ufak bir sözle teşkil edilmediğini; olayların, fiillerimizin arka planını açıklıkla bilemeyiz.
Düşüncelerimizde hangi saikler rol oynar; hep medyatik, göz önündeki kişilerden mi etkileniriz de; mesela yakınımızda bir komşu, arkadaş bize tesir etmez mi yahut maziden, hâlden hangi nedenler toplanıp, bizi nüfuzu altına alır keşfedemeyiz. Elbette aksi de, başkaları üzerinde bizim etkilerimiz de geçerlidir.
O zaman “insan” olarak daha fazla sorumluluk taşımamız gerekiyor. Belli bir tahsil, eğitim evrelerinden geçmeseniz de, yaşadığınız müddetçe “insanlığınız”, size düşen görevler bitmiyor. Eylemlerimizin mesuliyeti.. sözlü ve yazılı kelimeleri(mizi)n ehemmiyeti var. Dünyamızı açmalıyız. Okumalıyız…
Her insan bir “değer”. Bu kıymetin şuuruna varmak; daima, bir günü diğerine eş tutmamak, kendinizi geliştirmek, hayatı değerlendirmekle mükellefiz.
Kadın eğitici, kötülüklere karşı koruyucu, anaç… Ancak ailesinden, toplumdan değerler bir bir giderken, aşınırken; kendisinin bir kötülük çarkının, düzeninin içine girmemesi, izleyicilikle yetinmemesi gerek. Çünkü uygulamalarımızı, güzel eylemlerimizi bu dünya içinde yapacağız. Başka şansımız yok. Herhalde bir “özeleştiri”, varlık muhasebesi elzem.
Değişimlere; ortama kendi kalarak, özünü muhafaza ederek uyum sağlayabilmek önemli. Her gün yeni bir doğuş; bize çözülmesi gereken şifrelerle, açılması icap eden anlamlarla geliyor.
Gerektiği kadar okumak, okumaların yarayışlı olması, zihni ve kalbi beslemesi, sonunda kazanç hanesine yazılması esastır. Kitabın, eğitimin faydasız bir yük olması değil; “insanî cevheri”, olgunlukla taşımaya aracılığı, hâsılatı asıldır.
Evvelce erkek yazar, kadın okurdu. Kadınlar kendilerini, hayatı okuya okuya, yazmaya da başladılar.
Seslerini yükseltip, okuyuşu/duyuşu/yazıyı arttırdılar. Öne çıktıkça, iç-dış çatışma, cinsler arası rekabet çoğaldı. Fakat mesele, kadın ya da erkeğin egemenliğinden ziyade; dünyevî Benliğe, zorbalığa, zulme karşı kadın-erkek birlikte hâkimiyet kurmaya çalışması, savaşmasıydı. Ayrımcılıkta, bölücülükte kesinlikle hayat yoktu.
Esasen en başta okunması gereken; O’nun Varlığı ve bizi konumlandırışı; Eşref-i Mahlûkat ve kemâle giden yol okumalarıydı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.