Altın Buzağılar Üstüne
Günümüzde bizlere bazı inançlar tuhaf gelse, gülünç bulsak, duyunca çeşitli tepkiler versek de; özünde insanın fesat, muhteris yapısı fazla değişmiyor herhalde.
Hırslı, hodbin fıtratın örtüleri, kılıfları açılıp, parlak aydınlık maskeler sıyrılınca eski bencil yüz yine sırıtıyor.
Söz gelişi; bazı inanışlarda, dinlerde benzer uygulamalar varsa da; aziz varsaydığımız heykellerin, cansız, örnek kişilik timsallerinin ya da tanrıcıkların önüne gıda maddeleri koymak yahut ölüleri sevilen, kıymetli mücevherler, eşyalarla birlikte gömmek gibi âdetlerin kaybolduğunu, geride kaldığını düşünmeyelim.
Veya beğenilen, ahlaklı, bilgili, muhafazakâr diye bilinen şahıslardaki ani diye algılanan, şok sapmalara şaşmayalım.
Doğruyu, hakikati bulur göründükten sonra, eski kavminin, atalarının inançlarına geri dönenler, bir açıdan derinlerde gömülü, çeşitli usullerce terbiye edilmeye çalışılan o âsi, ilkel şer kuvvetin yine güçlenerek fışkırması, bizi hayret düşürmemeli.
Kutsal Kitabımızda geçen, Hz. Musa, Samirî hikâyesi; iyi bir numune herhalde. Altın Buzağı” sadece Samiri dönemde kalmadı.
Putlaştırma ve ilah bellediklerimizi “besleme” yine devam ediyor. Üstelik beslemeler, hizmetçiler, uzmanlarla dolu(!) uygun bir çevre de yaratıyoruz(!)
Ölçüsüzce sevilenlerden, altın gibi, para, makam, şöhret benzeri; niceleri günümüzde de arzı endam ediyor ve el üstünde tutuluyor.
Ülküler, davalar; “altın buzağı” arayıcılığına dönü(şü)yor. Kisvesi değişmiş hayvanlar, tepelerde gezdiriliyor.
Tarihi dönemlerdeki heykellerin önüne konulan yiyecekler gibi; görünmez, suret değiştirmiş putlarımızı, yine sırlanmış gıdalarla, teknolojiyle, azgın akımlarla yüceltiyoruz.
Hırslarımızı, ferdî benliğimizi büyütüyoruz.
…
Gönlü kurban ederiz sunaklarda. Geleneği, kültürel mirası, bilimi, ataların görklü yakarışlarını, erdemi, aşkı yatırırız.
Baltalar; muhabbeti, insaniyeti kesmek için bileylenir.
İbrahimler, çağdaş Nemrutlarca ateşlerde yakılır… Bir pula, idealler, sonsuzluk rüyaları satılır.
Ego şiştikçe, gıda yardımı(!) destek paketi de çoğalacaktır.
Hınzır, mevcutla yetinmeyecek, doymayacaktır. 1, 3, 5.. kurbanlar artacaktır.
Benliğin bu başarısı, kısır bir döngüye dönüşecek, her yerde altın buzağılarla bütünleşmeyi isteyeceksinizdir belki.
Çevresel yayılma, kök salma, ebedî bağlılık halleri görülecek; buzağılar, büyük küçük başlar(!) her yanda meleyip böğürecektir sanki.
Beyniniz altın bile olsa, parça parça harcayacaksınız. Tin tin tini mini hanımlar, oğullar, katlar, yatlar uğruna fikir(!) saçacaksınız. Sonunda kalan kırıntılarla, yaş alacaksınız.
Sadece altından değil, üst anlam yüklediğimiz her eşyadan, nesneden buzağılar, sanemler yapacağız. Çiftleştirecek, bir “Mö’ler ordusu” bile kuracağız.
İhtiraslarımızın uzantılarına, boylu dilek ağaçlarımıza genellikle dişilik yakıştırılır ama üretim merkezlerinin de dayatmacı, otoriter, eril bir tarafı vardır.
Gerçek İlahı dışarıda bırakıp, yarı tanrıcılık oynadığımız için yapar, atar, tapar, satarız. Tanrı fizikileştirildiği gibi, salt beden, anlı şanlı maddiyat da putlaştırılır ve habire beslenir.
Belki biz altın bir buzağıyızdır, puthanelerde kendimize taparız. Fark etmediğimiz en karanlık güç budur, reklamlara kanarız.
Lakin bazen aşk u muhabbet de yoğunlaşır, çoğalır durur, günün birinde egonun hoyrat, zirzop bileğini büker.
Buzağılar, hakiki yerine, çöplüklere dökülür, mahvolup, eriyip biter.
İç âlemimizi yangın yerine çeviren yontular, bir gün ateşe verilir, yok olur yiter.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.