Ağaçtan kaçmak
Son günlerin en popüler konusu Kaz Dağları’ndan bir Kanada firması tarafından siyanür kullanarak altın üretimi yapılması amacıyla öngörülenin çok üstünde bir sayıda ağaç kesilip ormanın yok edilmesi konusudur.
Gerek devlet kurumları gerekse de ilgili firmanın konu hakkında yaptıkları açıklamalar insanları tatmin etmemiş olacak ki özellikle sosyal medya denilen platformlarda bir araya gelip gündem oluşturmaya devam ediyorlar.
Hatta öylesine canhıraş bir şekilde yazılar yazılıyor ki geçen haftanın en önemli konusu sayılabilecek olan belediyelerdeki eş dost akraba ve partililerin işe alınması konusundaki tepkiler nerede ise gündemden düşme noktasına bile geldi.
Kimilerine göre ise Kaz Dağları’ndan altın çıkarılması ile 100 yıl önce geçilemeyen Çanakkale şimdi geçildi
Dahası tepkilerin daha da şiddetli bir şekilde devam etmesini isteyenler ikinci bir gezi olayını gündeme taşımaktan bile çekinmeyeceklerini göstermekteler.
Konu ağaç ve memleketin yeraltı zenginliklerini yabancıların çıkarması olunca çok bilinmeyen ama konu ile direkt alakalı bir hikâye aklımıza geliverdi.
Hikâyemiz şöyle:
Bir zamanlar memleketin birinde bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çalar.
Hırsızı yakalayıp cezalandırılmak üzere kralın karşısına çıkardıklarında kralı gören hırsız şöyle der:
"Değerli kralım gerçekten çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Suçumu kabul ediyorum. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak."
Kral şaşırarak dudaklarını büker ve "Senin gibi aç bir hırsızın elinde krala verilecek değerde paha biçilemez ne olabilir ki?
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz der.
Kral uzun uzun güler ve elindeki tohumu ek ki altın meyveleri görelim ve affedelim der.
Hırsız bu defa haşmetli kralım bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak ömründe hiçbir şey çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Bu sebeple bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz der.
Kral bu cevapla irkilir, suratını asar, bir süre düşündükten sonra yüksek bir sesle, Ben kralım bahçıvan değil, o tohumu baş vezire ver eksin de altın meyveleri görelim der.
Hırsız tohumu vezire uzatınca baş vezir telaş içerisinde krala dönerek şöyle itiraz eder ve Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu maliye veziri eksin deyiverir.
Maliyeden sorumlu vezir de hemen bir bahane bulur ve tohum ekme görevinin bir başkasına devredilmesini ister.
Kralın vezirlerinden her birinin sudan bahanelerle tohum ekme görevinden kaçındıklarını görünce uzunca sayılacak bir sessizlik içerisinde yine uzunca bir süre düşündükten sonra huzurunda başları önlerine eğik duran baş vezir ile diğer vezirlere dik dik bakar ve haydi bakalım bu hırsız adama elindeki kıymetli tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim der ve cebinden çıkardığı bir altını adama atar.
Kralın altın verdiğini gören herkes sessiz sedasız bir şekilde birer altın çıkarıp adama verirler.
Kral işi daha fazla uzatmamak için gülen bir çehre ile hırsızlıktan kralın hediyesine terfi eden adama, bas git buradan artık, bugünlük verdiğin bu esaslı ders hepimize yeter der.
Belediyelerde eş dost ve yakın akrabaların işe yerleştirilmesinden sonra bu defa altın çıkarmak için ağaç kesilmesinin gündeme gelmesi ile ortalığın toz duman olduğu şu günlerde size böyle bir tohum verseler tohumu eker misiniz veya ekecek temiz bir tanıdığınız kimse var mı?
Bu konuda hepimizin aynaya bakarak evet demesi ne kadar güzel olurdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.