YOKSULLUK VE YOKSUNLUK ÜZERİNE
Son 200 yıldır ülkemizde yaşanan olaylar ve insanlarımızdaki değişim için söylenen pek çok sözden birisi haline gelen A. Nihat Asya’nı şiirinin ilk iki kıtasını hatırlatmak istiyorum.
Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
İnsanlarımıza direkt olarak söyleyemedikleri pek çok şeyi laf arasında azar azar ve alıştıra alıştıra söyledikleri için “yavaşça ısıtılan suda zıplamadan haşlanan kurbağalar misali” her şeye alışır ve göz yumar hale getirildik.
Elbette pek çok kişi bu bizim tercihimiz değildi diyecektir olan bitene.
Şimdilerde şiirdeki ifade edilen azar azar olan şeylerin birdenbire hızlandığı ve neredeyse peşinden yetişilemeyecek bir hale geldiğini de gördüğümüz halde tercihlerimiz değişmiyor.
Bu günlere kadar gerek zenginleşmemiz gerekse de fakirleşmemiz olarak gördüğümüz ekonomik konularda alınan kararlarda bile birkaç istisna dışında her şey yavaş yavaş olurdu.
Son zamanlarda ise zenginleşmeler olduğu kadar fakirleşmelerde bir anda olup bitiyor.
Yaşanan bu hızlı değişmeler toplumun çok büyük bir kesiminde yoksulluk ve yoksunluk kavramının daha da belirginleşmesine neden olmaktadır.
İstatistikler, AB kriterleri veya Dünya Bankası tanımları gibi bir takım üst perdeden yapılan tarifleri bir kenara bırakırsak bu ülkede günlük nafakasını gerektiği gibi ve sürekli bir biçimde temin edemeyen insanlara yoksul, bir maddeye veya bir hayat tarzına olan bağımlılığı nedeniyle o nesnenin yokluğu sebebiyle ortaya çıkan ruh haline de yoksunluk deniliyor.
Yoksul insanlarda gıda maddelerindeki çeşitliliğe karşı bir direnç oluştuğu ve az miktardaki aynı cins yiyeceklere karşı bir genel bir kabullenme oluştuğu için yoksunluk hali gözükmezken, ortalamanın üstünde gelire sahip olan kesimde yoksunluk durumu daha da belirgin olmaktadır.
Son yaşadığımız ve adına dolarizasyon da denilen fiyat artışlarında bu durumu net bir şekilde yaşadık millet olarak.
İnsanları biraz da alışverişe yöneltmek hatta başta gıda maddeleri olmak üzere belirli kalemlerdeki ihtiyaç maddelerini stoklamaya tahrik etmek için bu markette fiyatlar şu olmuş veya şu markette raflar boşalmış gibi bir takım ifadelerle yönlendirildiği beyanlar oldu.
Fakir fukara, garip guraba düşünülmeden yapılan fiyat artışları içinde yaşananlar bizim tercihimiz değildi diyecekler olabilir.
İyi hoş da o zaman bizim tercihimiz nedir diye sormak gerekmez mi?
Başkaları almadan ucuz fiyatla bulabildiğimiz her şeyi almak mı bizim tercihimiz?
Yoksa varlık günlerinde olduğu gibi darlık günlerinde de kendini düşündüğü kadar başkalarını da düşünmek mi olmalıydı?
Bize azar azar olan şeylerden birisi tam da bu aşamada ortaya çıkıyor.
Toplumsal tercihimiz olması gereken “Allah(cc) rızası” düşüncesini terk etmek.
Tipik bir örnek olarak evlerinin ve işyerlerinin duvarına “Mülk Allah’ındır” yazanların dünyanın malı, mülkü, makamı mı için olağanüstü sahiplenme davranışı göstermeleri.
Bu davranış bizim toplumumuzu birbiri ile yardımlaşmayı seven, birbirini gözetip kollayan bir toplumdan, insanları maddi ve manevi yoksulluğa düşüren, sadece kendini düşündüğü için de aile çevresinden başlayarak bütün bir toplumu huzursuzluğa götüren bir yapıya dönüştürdü.
Dahası lafa söze geldiği zaman bir saniye sonrası aniden gelebilecek ölüm nedeniyle yarını için hayat garantisi olmayan insanları bir miktar daha ucuz mal alabilmek için marketlerde mağazalarda bir birbirine takıştırıp, dövüştüren zalimleşen insanlar haline getiriverdi.
Eskilerin deyimiyle külahımızı önümüze koyup düşünmenin tam vaktidir.
Dünyadaki mazlum milletler bir tarafa çevremizdeki ve şehrimizdeki yoksul ve mazlumları bile düşünmeyi unutacak kadar bizi sarıp sarmalayan ve azar azar bizim alıştırıldığımız temel yoksunluk “Allah(cc) rızası” kavramının unutulmuş olmasından başka bir şey değildir.
Hacim ne kadar büyük ve geniş olursa olsun azar azar biriken şeylerin belli bir süre sonra bütün boşlukları doldurarak taştığı hatta hacmi belirleyen çerçeveyi kırdığı gibi toplumuzda biriken bu garip yoksulluk ve yoksunluğumuza bir çözüm bulamaz isek sonuç hiç kimsenin beklemediği ölçüde kırılmalar olabilecektir.
Özellikle de yaşadığımız toplumsal ve ekonomik kriz öncesinde de yoksul olan ve kriz geçtiğinde de yine yoksul olmaya devam edecek olan kişilerin değil, kriz öncesinde zengin olup da kriz sebebiyle yoksullaşan ve bir daha yoksulluktan kurtulamayacağına inandırılan insanlar eliyle ortaya çıkacak kırılmalar söz konusu olabilecektir.
FARKINDA MISINIZ?
Yoksulluğumuzun temel nedeni, “Allah(cc) rızası konusundaki yoksunluğumuzdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.