Televizyon
Küçükken Jean Claude Van Damme filmlerini izleyip evde yastıklarla dövüşürdüm. Antrenman yapardım. Lise zamanında Kurtlar Vadisi izlerdik, arkadaşlardan kimisi Memati gibi homurdanır, kimisi istihbarat oyunları yapar, kimisi de Süleyman Çakır gibi konuşurdu. Gerçi çocuk olmaya ne hacet, Süleyman Çakır ölünce bu ülkede mezar kazılmıştı, gıyabında cenaze namazı kılınmış, gazetelere vefat ilanı verilmişti.
Pokemon çizgi filmini izleyip kendisini pikachu, pijigeto gibi hissederek yedinci kattan aşağı atlayan çocukların olduğu haber yapılmıştı
Bunları neden söylüyorum.
Bir birey olarak ve etrafımdaki arkadaşları da gözlemleyince topluma yön veren, toplumu eğiten şeyin televizyon olduğu açık seçik gözükmektedir.
Çocuklar televizyonda gördüğü şeyleri örnek alır, çocuk örnek alarak büyür.
Sevdiğim öğretmenleri örnek aldığım zamanlarda olmuştu. Onların elinde tebeşir tutacağı ile ders anlatışı hoşuma giderdi, benimde o tebeşir tutacağından olsa da ben de ders anlatsam derdim. Öğretmenler odasına girdiğimde sevdiğim öğretmenlerin çay içişini bile taklit etmeye çalışırdım.Babam kitap okurdu, ben de kitap okurdum. Annem otobüse topüs derdi, uzun süre ben de topüs dedim. Çocuk anne babasını taklit eder ve örnek alır, sonra çevresini, arkadaşlarını kurduğu etkileşim ile örnek alabilir. Fakat mahallede, dışarıda çocuklar arasında davranış modellerini belirleyen şey televizyondur
★★
Televizyonun yaygınlaştığı ve her eve girmeye başladığı yıllardan sonra toplumda artan suç oranları incelenirse buna paralel olarak suç oranlarının da arttığı görülür.
Reklamlarda bütün ürünler çok güzel ve kusursuz tanıtılmaktadır. Bunları tanıtan yüzler meşhurlar oluyor, tüketim teşvik edilirken, üretime dair herhangi bir şey göremezsiniz. Ürünün kendisinden daha çok ürünü tüketenin kendinden geçişi ve hoşnutluğu dile getirilir. Reklamlarda Magnum yiyip kendinden geçmiş kadınları görürsünüz, Ürünlerin değerli bulunmasından ziyade tüketicilere “daha fazla tüket ve daha fazla mutlu ol, haz al” mesajı verilmektedir.
Bazı dini programlarda fakirliğin faziletinden bahsedilirken, bahseden kişinin programdan aylık 500 bin gibi paralar alındığı gündem oluyor. Bazı dini programlarda ön plana çıkan şey daha ziyade Mars da abdest, uzayda gusül gibi konular oluyor. 1969 da astronotlar aya ayak basarken bizde Zeki Müren’in konseri veriliyordu.
★★
Televizyonun en güçlü tarafı kalplere kişilikler sokmasıdır. Şu hâlde her ne kadar aile, çevre, öğretmen ve içerik televizyon haricinde istenilen gibi olsa da televizyon da ahlaka aykırı yayınlar, cinayeti, hırsızlığı bir kahramanlık edasıyla tanıtanlar oldukça...
Gayri meşru şeyler sıradan ve doğal bir yaşam tarzı gibi gösterildikçe...
Referans alınacak kişiler ve modeller ile onların yaşantıları sunulmayıp ya da yanlış ve çarpıtılarak sunuldukça hiçbir işe yaramaz.
Bir taraf yaparken diğer tarafın yıkması bir ilerleme ve tekâmül getirmez. Sadece yerinde saydırır. Bugün ailelere kaç kişilik bir ailesinin sorusunu sorunca üç ya da beş kişilik derler, halbuki üç ya da beş değil dört ya da altıdırlar. Bu ailelere bir de televizyonu ekleyeceğiz.
Bahsettiğim şey televizyona karşı olmam değildir, bahsettiğim şey televizyonun içeriğidir. Bir kediyi televizyonun karşısına koyunca bile tenis maçını izlerken topu gerçek sanıp patileriyle yakalamaya çalışıyor.
Millet olarak örnek alacağımız şey nedir? Kılavuzumuz ve rehberimiz ne olmalıdır sorusunun cevabını iyi analiz ettikten sonra buna dair yayınlar geliştirilip yapılmalıdır.
Televizyon ve medya dini ve dünyevi eğitime entegre edilmeyip, paralel gitmediği müddetçe toplumsal bir dirilişten söz etmek uzun vade ve süreçte düşünüldüğünde imkansızdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.