Nazmiye Gülbaş

Nazmiye Gülbaş

Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Peşinen ifade edelim tarihte bir olay aynısı ile tekrar yaşanmaz, tarihte vuku bulan olaylar, birbirine benzese de, hadisenin yaşandığı mekân, kişiler, dönemin şartları, sebep ve sonuçları hatta yaşanan süreç birbirinden farklıdır, dolayısıyla tarih hiç bir zaman tekerrür etmez. Bunla birlikte Sultan II. Abdülhamid'in de dediği gibi “Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor.'' galiba.

Her millet, geçmişini bilmek zorundadır. Nereden geldiklerini, ecdadının hangi başarılara imza attıklarını, nerelerde yanlış yaptıklarını bilmekle sorumludur.

Oysa toplumumuzda bu bilinç ne yazık ki yeterince oluşmadığı gibi, bu yönde de hiç bir adım atılmamaktadır.

Bilhassa son zamanlarda meydana gelen hadiseler geçmişte yaşanan bazı olaylara o kadar çok benziyor ki, adeta hatalar yeniden tekerrür ediyor.

'Müzakere Süreci''ni dikkatli takip edenler, Osmanlı döneminde Balkanlarda yaşanan ve koca bir coğrafyanın kaybedilmesine neden olan hadiseler ile ne kadar benzeştiğini fark edeceklerdir.

Selahattin Demirtaş HDP İstanbul İl Kongresi'nde resmen meydan okuyarak dananın kuyruğunun kopacağını, yüz yıl öncesindeki gibi değil, bu sefer dananın kuyruğunun başkalarının elinde kalacağını ifade etti! Bu adamlar bu cesareti kimden alıyor dersiniz?

Balkan Savaşları çıkmadan evvel dönemin 'büyük devletleri' Balkanlarda milliyetçiliği körüklemişlerdi.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi o zamanda önce, ''özgürlük'', ''insan hakları'', ''ana dilde eğitim'' vb. söylemler geliştirilmiş ortam uygun hale gelince ilk önce muhtariyet (özerklik) verilmiş ve bir süre sonra da maalesef Balkanlar, Girit ve Arap Yarımadası'ndaki ülkeler bağımsız olmuşlar, Karadağ'dan başlayarak Sırbistan, Arnavutluk ve diğerleri Osmanlıya savaş ilan etmişlerdi.

O gün Avrupa devletlerinin ''şark meselesi'' dediği Osmanlı’nın bölüşülmesi, parçalanması süreci idi. Şimdi maalesef söylemde dahi bir değişiklik yok bugün de adına ''Doğu Sorunu'' demiyorlar mı?

Osmanlı Devletini parçalama planları yüzyıllar öncesinden yürürlüğe kondu ve halen bitmek bilmez bir ihtirasla devam ediyor

Sözde demokrasi getirme iddiası ile ilk adım Tanzimat Fermanı ile Gülhane Parkı'nda atılırken, aslında bir nevi devletin çöküşü ilan ediliyordu!

Tanzimat Fermanı'nda Gayr-ı müslümlere verilen müsavât, yani eşitlik hakkı yıkılışına kadar Osmanlı Devleti'nin başına bela olmuş, azınlıkların bağımsızlık ve vatan istekleri hâlâ devam ediyor. Osmanlı da Tımar Sistemi taşınmazları müslümanların elinden çıkmasını zorlaştırıyor, batılı sömürgecilerin kolonizasyon siyasetine engel teşkil ediyordu. Avrupalılar Osmanlı topraklarında serbest dolaşım hakkı ve mülk satın almak isterken, Tımar ve Osmanlı Vakıf Müesseselerinin bertaraf edilmesi gerekiyordu. II. Mahmud döneminde kaldırılan tımar, Tanzimatla birlikte yabancıların miri (devlete ait) topraklara müdahalesini de kolaylaşmış oluyordu. Yine o dönemde Vakıfları tek çatı altında toplayan Evkaf Nezareti kurulması yabancıların bu isteklerinden kaynaklanıyordu .

Tanzimat Fermanı'nın peşinden Islahat Fermanı geliyor ''Osmanlı Milleti'' tanımı yerini ''Osmanlı Cemaati'ne bırakıyordu. Fermanla devletin pek çok kurumu özelleştiriliyor, Tımar sisteminin kaldırılması ile miri topraklara müdahale kolaylaşıyor ve ilk toprak satışlarına Islahat Fermanıyla izin çıkmış oluyordu. ((Erdoğan'ın sık sık kullandığı, ''Türkiye Halkı'' söylemi ve yine en çok toprak satışı AKP döneminde yaşanırken, özelleştirilmeyen kamu kurumu kalmadı neredeyse!)

Siyonistler Osmanlı’nın çöküşünü hızlandırmak için boş durmuyor ve Basel Kongresi (1.Siyonist Kongresi)nde 1897’de Theodor Herzl başkanlığında toplanıyor ve bir takım kararlar alıyorlardı. Doğrudan Osmanlıyı ilgilendiren bu Kongrede:

1. II. Adülhamid Han tahttan indirilecek,

2. Osmanlı borca esir edilecek

3. Osmanlı yıkılacak. 100 sene içerisinde İslamiyet’in velev ki reformlar yoluyla da olsa ortadan kaldırılması ile birlikte Osmanlının yıkılıp İsrail'in kurulması sağlanacaktı.

''Bin yıl sürecek'' denilen 28 Şubat Post Modern Darbesi de ne yazık ki siyonistlerin istekleri doğrultusunda meydana gelmişti.

Tarihi benzerlikler o kadar çok ki, Osmanlı Döneminde Avrupa'ya giden paşalar batıyı öve öve bitiremezken, bugün de AB diye kapısında kul köle olup, AB Bakanımız bile oldu.

Bununla birlikte Azınlık vakıflarına ait taşınmazların iadesiyle ilgili 28Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname’yi yürürlüğe AKP koymuştur. Ruhban Okulu'nun açılması gerekliliği AKP yöneticileri ifade etmiş, dönemin Cumhurbaşkanı A.Gül Ermenistan’ı ziyaret yapmış, Erdoğan 1915 olayları için Ermenilerden bir nevi özür dilemiş, bir TV Kanalında Türkiye'deki 40 bin kaçak Ermeniye göz yumduklarını ifade etmişti. Ve dahası Çanakkale Savaşları'nın yüzüncü yıldönümü münasebetiyle Ermenistan Devlet Başkanını yine 1915 Ermeni Olayları yıldönümü olan 24 Nisan da davet etmiştir. Bunların hepsi tevafukun gelişen olaylar olabilir mi dersiniz?

Kimileri bizi komplo teorileri üretmekle itham ederken, ''bize bir şey olmaz', ''yetkililerin bir bildiği vardır'' demeye devam ediyor.

Yine o dönemin bir bildiği olan İttihat ve Terakkiciler iktidara gelince önce 'Osmanlıcılık' bir ara 'İslamcılık' ve sonra 'Türkçülük' söylemleri yürüttü... akıbet malum!.

Velhasıl, ''tecrübe edilen tecrübe edilmez''

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Nazmiye Gülbaş Arşivi