Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Siz Ne Yaptınız?

Siz Ne Yaptınız?

Haritaya dışarıdan bakıldığında sağ tarafta kalan; oysa, ülkenin içindeyken sol yana -yüreğimize- tekabül eden konumda oluşan depremin sebebi, bunun müsebbipleri; tüm bunların beklenen, doğal ve organik bir sonuç mu yoksa dışarıdan bir tetiklemeyle uyarılmış ve bir bilim insanının kendi deyimiyle 'irkiltilmiş' bir deprem mi olduğu -HAARP hani- tartışılır ve yer yer  belgelenirken ve bunca yıkımın ve kaybın ortaya çıkmasındaki aslan payının kaçak ve güvensiz yapılaşma olduğunu şahsen bilirken, tüm bunlardan değil de, başka şeylerden bahsedeceğim bu yazıda.

***

Ateşin düştüğü yeri yakması ve damdan düşenin halini yine sadece damdan düşenin anlaması gerçekleri takılıyor da aklıma... Depremi bizatihi yaşamayanların, depremi bizzat yaşayanları hakkıyla bilip anlayamaması...

Bir başkasının acısına ancak tanık olabiliriz ve hatta hissettiklerini tahmin de edebiliriz, öyle değil mi? Tanıklık ve tahmin. Ama o kadar! Hepsi bu! Ne denli hassas ve iyi bir empat olursanız olun, kendi bünyenizde bir yara hasıl olup vücuda gelmez örneğin, bu empati sürecinin sonunda ve sonucunda. Yiğitlik, eli taşın -enkazın- altına koyabilmek ve yükün birazını sırtlayıp söz konusu öznelere omuz vermek değil midir oysa? Öyledir.

***

Hadi bölgeye gitmeye imkanınız yoktu diyelim. 'Hayat gailesi' diye adlandırılan kendi sorumluluklarınız falan vardı ve oralara gitmek için fırsatınız yoktu. Sağlık problemleriniz, işe gitme mecburiyetiniz, ya da, bakmanız gereken küçük çocuklarınız var mesela. Bir yardımda, bağışta da mı bulunamadınız diye sormazlar mi o halde? Bir medya uzantısı aracılığıyla bölgeye uzaktan bakıp da iki damla yaş dökmek, sadece vicdanı rahatlatır. Başı derde giren kişiyi değil. Gözünüzdeki yaş, onun yangınını söndürmeye yetmez ki. Bu bakımdan yine egoya hizmet eden, kuzu postuna bürünmüş egoistçe bir eylemden fazlası ve başkası değildir zaten bu 'uzaktan bakıp da gözlerin yaşarması' falan. Maddi ve somut olana mecbur muhtacız kısacası, etten ve kemikten yapılmış bedenlerin içinde ömür sürdüğümüz sürece. 

***

Bizzat hesaplamamış olsam da, şu fikrin geçerliliğini kalben ve beynimle doğrulayabilirim ki: herkes malının en azından(!) kırkta birini -aslında ihtiyaç fazlasını- fakirlere dağıtsaydı, ülkede ihtiyaç sahibi kimse kalmazdı. Malı(n)ın sözcüğündeki, görünürdeki iyelik ve sahiplik yanıltıcı olabilir fakat o 'verilenin' bir kısmının, gerçek sahiplerine ulaştırmanız için bir emanet olarak size verilmiş olabileceğini hiç düşündünüz mü? IBAN hesapları ve yardım kolilerinin çıkış yerlerini görmüş, duymuş ya da biliyor olmalısınız. Az ya da çok demeden, damlaların biriktiğinde göl olacağı gerçeğini biliyor ya da en azından seziyor olmalısınız. Sahi, siz ne yaptınız? 

***

Kitabi bilgilere göre 2 saatte bir beslenmesi gereken bir bebek, göçüğün altından günler sonra sağ salim çıkabiliyorken, hangi kitabın yazarı bunu yapmaya muktedirse işte onu dinleyin ve bizzat oraya gidebilecek imkanlara sahip olamasanız da, iki damla tuzlu göz yaşınızdan daha fazlasını verip gönderiverin oralara. Hele ki, kendi konforunu hiçe sayıp fiziksel olarak "ben nasıl bir yardımda bulunabilirim?" diye oralara bizzat gidenleri zaten ayakta alkışlamak gerek. Tırlar dolusu yiyeceği, içeceği ve eşyayı oraya ulaştıran gönlü zenginlere şapka çıkartmak gerek. Fakat bunları yapamıyorsanız bile, cebinizde ya da hesabınızda 40 liranız varsa, "1 damlanın neye faydası olacak ki?" demeden, o gölü oluşturup yangını söndürenlerden olun. 

Hepimiz birimiz; birimiz hepimiz için değil miydik?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi