Seçime mi gidiyoruz, savaşa mı?
Türkiye tarihinde belki de ilk defa böyle bir seçim atmosferi yaşanıyor. Yalanlar, iftiralar havada uçuşuyor, siyasi partiler ve seçmen baskı altında kalıyor. Halbuki seçimin bambaşka bir anlamı var.
Türk Dil Kurumu (TDK) seçimin tanımını şöyle yapıyor. a. 1. Seçme işi: Çok yüce bir kişi için de olsa uşaklığın öncesiz sonrasız gönüllü bir seçim hâline gelişi beni irkiltiyor. -A. Ağaoğlu. 2. hukuk. Kanunlar, yönetmelikler uyarınca bir veya daha çok aday arasından belli birini veya birkaçını seçme, intihap: Seçim günleri yaklaştıkça iki komşu da propaganda faaliyetini büsbütün artırdılar. -H. Taner.
Ak Parti 16 yıllık siyasi hayatında her seçim bir algı oluşturdu ve her seferinde seçmeni maniple etmeyi başardı! Bu seçimin yeni trendi ise Saadet Partililere yönelik, ''Erbakan Hoca’nın kemiklerini sızlatıyorsunuz'' oldu. İşin garibi Hoca'nın siyasi hayatını bitirenlerin, Hoca Saadet Partisi'ne oy istediği vakit oy vermeyenlerin, bunun gibi Hoca'ya hakaret edilirken ses etmeyenlerin bugün Hoca'nın kemiklerini düşünüyor olmaları çok tuhaf! Oysa Erbakan Hoca 1974 yılında CHP ile koalisyon kurmuş ve Kıbrıs Zaferi’ni gerçekleştirmişti. Bununla birlikte CHP koalisyonlarıyla Ağır Sanayi hamlelerini vb. hizmetleri başlatmıştı. Keza meclis kürsüsünden, ''DSP ve CHP ile Beraberce koalisyon kurarız, bu memlekete en hayırlı hizmeti yaparız. Zaten yaptık zaten yaptık. Zerre kadar şüphemiz yok. Bunu böyle birtakım ön yargılarla, yanlış bir şekilde uzlaşma yerine bizi kendimizi birbirimizden uzaklaştıracak tavrımızı takınacak olursak bu fayda getirmez...'' diye haykıran da Erbakan idi.
Diyelim ki yaptıklarından pişman oldular. Tabii ki de olmalılar, bu sevindirici bir durum olurdu. Ancak yapılan icraatlara bakınca16 yıldır değişen bir şey yok gibi.
Yapılan yol ve köprüleri inkar edemeyiz elbette, lakin bunlar borçla ve birtakım taahhütlerle ihale edilmiş ve bu da yine vatandaşın geçmediği köprüye para ödemesine yol açıyor. Gerçi geçtiği köprüye para ödemesi de tuhaf değil mi? Hem vergi verip hem de vergilerinizle yapılan köprüden para ile geçmek normal karşılanıyor nedense...
Mesela 16 yılda kaç tane fabrika açıldı?
Bırakın fabrikayı dünyanın en büyük Adliye Sarayı (bizce doğrusu Adliye Binası) açmak ve % 99'u Müslüman bir ülkede bununla övünmenin tanımını ne yazık ki yapamıyoruz.
Dış borcumuz 450 milyar doları aştı.
Şiddet, cinnet- cinayetler arttı.
Ahlak ve Maneviyat azaldı.
Aile kurumumuz çatırdıyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları çoğaldı ve maalesef bunlara gereken cezalar veril(e)miyor. Kendi çıkarttıkları AB Uyum yasalarından Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bile şikayetçi olursa derdimizi kime anlatacağız?
Deizm gençler arasında artıyor ve ne yazık ki bu ülkede artık başörtülü ateistler de oldu. İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nden Prof. Dr. Fazlıoğlu 17 tane başörtülü tanrı tanımazın odasına gelerek bu konuları konuştuklarını açıklamıştı bir panelde.
Yol, köprü ve bina dışında 16 yılda bir yatırım yapılmadı.
Seçim meydanlarında önceden hizmete açılmış ve halen hizmet veren yerleri kendileri yapmış gibi lanse edilmesi tuhaf değil mi Allah aşkına?
Örneğin: 1998'de hizmete açılan Adıyaman Havalimanı, 1992'de açılan Muş Havalimanı, 1987'de kurulan Andan Menderes Havalimanı, 1975 yılında açılan Malatya Üniversitesi, 1992'de açılan Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi vb hizmetleri üstelik tarih vererek kendilerinin yaptıklarını söylemeleri sizleri şaşırtmıyor mu?
Gene kendilerinden önce MR cihazı olmadığını söylemek ve hele hele her evde yıllardır olan buzdolabını ferah seviyesi olarak göstermek size garip gelmiyor mu?
Birde Ak Parti ve önceki muhafazakar partilerin kullandığı ''Bize oy vermezseniz CHP gelir'' algısı var ki en çok tutanı budur. Sayın Cumhurbaşkanımız 1946 yılında tek partili hayattan çok partili hayata geçtiğimiz ve 1950'den itibaren hiç bir zaman tek başına iktidar olamayan CHP döneminde okuduğunu söyledi. Halbuki biz Sayın Cumhurbaşkanımızı 1954 yılında dünyaya geldi biliyorduk.
Seçim güzelliktir, başka partilerin olması renktir. Seçime giderken kendinizi anlatırsınız beğenen sizi tercih eder, beğenmeyen oy vermez, fakat böylesi bir süreçte... hakikaten nereye gidiyoruz?
Saadet Partili kardeşlerimizin darp edilmesi, silahla vurularak ağır yaralanan kardeşimiz için çağrılan ambulansın gitmesine polis tarafından engel olunması garip hadiseler. Bayraklanan alanların belediyelerce toplatılması, seçmenin stantlara gelerek hakaret, darp girişimlerinde bulunulması, araçlara zarar verilmesi... yine İYİ Partililerin bıçaklanmaları endişelerimizi artırıyor.
Seçime gidiyoruz savaşa değil! Lûtfen milletimiz kutuplaştırılmasın. Görüşümüz farklı olsa dahi biz kardeşiz. Aynı dine inanıyor, aynı vatan-bayrak kutsalımız.
Lûtfen kendinden olmayana da yaşam hakkı, propaganda hakkı verilsin!
Kaldı ki Saadet Partisi seçim yardımı almıyor. Belki çocuğunun süt parasını belki yiyeceği tek ekmek parasını veriyor bu davaya... el insaf el vicdan.
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.