Ramazan Kültür Ögesi Değildir
Rahmet, bereket ve gufran ayı Ramazan kavuşturan Rabbimize(cc) sonsuz şükürler, hamd ve senalar olsun.İslam Ümmeti başta olmak üzere tüm insanlık için hayırlara ve fetihlere vesile olsun İnşaallah.Mescidi Aksa ve Gazze başta olmak üzere tüm Filistin coğrafyası ile Doğu Türkistan'daki zulüm ve İşkencenin de sona ererek Müslümanların kurtuluşu ve zaferi ile neticelensin inşaallah.Ramazan ayını diğer Müslüman ülkelerden farklı bir coşku ile yaşadığı için kendine has bir hayat tarzı oluşturarak mubarek günlerin ihtişamını en güzel şekilde yaşamaya çalışan milletimizin Ramazandaki tutumunu sadece bu aya aitmiş gibi görüp bunu kültür zannedenler yanılırlar.
İslam Dini hayatın her anını kuşatan bir hayat tarzı olması sebebiyle kültür olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Gelenek haline getirilen mefhumların din tarafından ret edilmemiş olması veya dinin bazı uygulamalarının diğer milletlerden daha coşkulu olarak uygulanması dini ve sosyal merasimlerin toplum tarafından Ramazan ayına has olan farklılıkları kültür olarak görülse bile sonuçta din o toplumda kendi kültürünü oluşturmuş demektir.
Mesela batılı müsteşriklerin çoğunluğuna göre Ramazan ayı Müslümanların konukseverliklerinin zirve yaptığı aydır.
Müslümanların Ramazan ayı boyunca toplumsal hayatlarının iş ile ilgili kısımlarında yavaşlama veya duraklama görülürken, infak ve ikramlarının sayısının ve ritminin hızlanarak canlanması kültürlerinin değil dinlerinin gereğidir.
Müslümanların Ramazan ayına has olmak üzere vatandaşların yaptıkları hazırlıklar yanında devlet kurumlarının da bir takım hazırlıklar yapması hatta emir ve yasaklar uygulaması da kültür olmamasını bir sonucudur.
Her ne kadar Türkler Müslüman olduktan sonra önceki hayatlarında olmayan bir ibadet şekli olan oruç ibadetini içselleştirerek diğer bazı ibadetlerde olduğu gibi din tarafından ret edilmeyen gelenek ve görenekleri ile zevk verici bazı eklentileri ilave etmiş olmaları ancak estetik bir güzellikten başka bir şey değildir.
Devletin ve Milletin ekonomik ve sosyal düzeyi ne olursa olsun Ramazan ayının habercisi olan hilalin gözlenmesinden başlayarak camilerde kandiller yakılması, iftar saatinin top atımı ile bildirilmesi gibi davranışlar geçmiş toplum hayatlarında yoktur.
Yine Teravih Namazlarının cemaatle kılınarak Kadir Gecesi olarak kabul edilen 27. Gece de Sakalı Şerifin ziyarete açılması gibi güzellikler ve törensel gösteriler sadece bizim toplumuza has özellikler olarak kalsa da bunların kaynağının yine dini emir ve yasaklar olduğu bir gerçektir.
Son yıllarda yavaş yavaş da olsa tekrar canlandığı görülen ve Milletimizin Ramazan ayına mahsus en güzel infak davranışlarından birisi olan bakkal, kasap, manav gibi esnafların o mahalledeki fakir ve yoksul insanların alışverişleri için sağladığı kolaylık olan tutulan borç defterleri anlamına gelen zimem defterleri uygulamasını İslam öncesi dönemde görmek mümkün değildir.
Ramazanda gönlü zengin kişi tarafından zimem defteri olarak adlandırılan ve ödeyenin kimin borcunu ödediğini, borçlunun da borcunu kimin ödediğini bilmediği bir sistemi İslam infak adı altında hayata geçirmiş ve böylelikle ne zenginde gurur, fakirde ise minnet duygusu oluşmasını ortadan kaldırmıştır.
FARKINDA MIYIZ?
Ramazan ayını 1000 yılı aşkın bir süredir 11 ayın sultanı olarak gören Müslümanlar sahih sünnet uygulamaları doğrultusunda bir “Ramazan Medeniyeti” oluşturmuşlardır.
Bu medeniyeti ılımlı bir din şekline dönüştürerek ibadet etmenin yanında eğlenebilme şeklinde yaşamaya dönüştürme ibadetin kültür haline dönmesi anlamına gelecektir.
Ramazan ayı ve Oruç ibadeti tevkifidir.
İbadetler ile ibadetlerin zamanları ve yerine getiriliş şekilleri tevkifi olmaktan çıkarıldığında ise ibadet olmaktan çıkar ve bidat haline dönüşüverirler.
Kültür adı altında olabilecek bu dönüşümlere fırsat verilmemesine aynen ibadetlere gösterilen hassasiyet gösterilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.