Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Rahman’ın Meyhanesinde

Rahman’ın Meyhanesinde

Bazen herhalde sarhoş olmak gerekir, ya da müdavimlerinin girdiği meyhaneye dalıp çıkmamak...

Büyük sufi Feridüddin Attar gibi:

“Yarı sarhoş başlayacağım bu gece,

Ayaklarım raksetmede, bir kadeh tortu elimde.

Sefiller çarşısına çevireceğim yönümü,

Ne varsa kaybedeceğim bir saat içinde.

Daha ne kadar yalandan teşhir edeceğim kendimi?

Daha ne kadar tapacağım kuruntuyla bu nefese?

Paramparça edilmeli hayal perdesi,

Zahitlerin tövbesi çevrilmeli pestile!

Alkış tutmam için gün doğdu bana;

Daha ne kadar kalacağım ayağım bağlı beklemede?

Sâki, gönül açıcı bâdenin tam sırası;

Kalbim terketti beni; bir hüzün çöktü içime!

Döndür kadehi, alalım çerh-i feleği

Erler gibi ayaklarımızın altına biz de.

Paramparça edeceğiz Müşteri’nin hırkasını,

Mest edeceğiz, kıyamete dek şarap sunacağız Zühre’ye.

Terk edeceğiz tüm yönleri Attâr gibi,

Elest’ten ötürü başlayacağız raksetmeye

Yönsüzlük içinde” **

Şeyhü’l Ekber İbn Arabî hazretlerinin belirttiği üzere:

“İlâhî sekr kemalin verdiği bir kendinden geçiş ve sürurdur. Allah’ın(c.c.) kemaliyle sarhoş olanların sekri, içkinin etkisiyle sarhoş olanların sekriyle asla kıyas edilemez. Zira içkiyle sarhoş olanlara gam, üzüntü ve elem gibi duygular isabet eder. Oysa sekr-i ilahîde sürur vardır. Vahdet denizine gark olmanın ilâhî zevki vardır” *

İbn Fârız, yekten sarhoş, dediği üzere:

“Biz, daha üzüm yaratılmazdan önce, sevgiliyi hatırlayarak şarap içtik ve o şarapla sarhoş olduk.

Bu şarabı içenler, onun kabının mührüne baktıklarında, bu mühür onları şaraptan başka (ikinci kez) sarhoş ederdi.

Eğer o şaraptan bir ölünün kabrine üfleselerdi, ruhu ona geri gelir ve bedeni dirilirdi.

Bir ordunun sancağına onun isminin rakamları yazılsaydı, and olsun o rakam, sancağın altındaki (asker) leri sarhoş ederdi

O şarap, içenlerin ahlâkını temizler. Onumla hiç azmi olamayan, azim yolunu bulur.

O(şarap) saftır, suyla karıştırılmış değil; o latîftir, havayla karışık değil; o nurdur fakat ateş değil, o ruhtur, cisim değil.

Onun varlığı, ne şekil ne de görüntü olmaksızın, bütün kâinattan önce ve ezeli idi.

Her şey onunla var oldu. Sonra ‘hikmet’, onunla, anlayışı yeterli olmayanlardan gizlendi.

Her şey (küll), bir (vâhid) olduğu halde ayrılık meydana geldi. Böylece ruhlarımız şarap, bedenlerimiz üzüm oldu.

Ne ondan önce bir öncelik, ne ondan sonra bir sonralık var. Sonralıkların önceliği, ancak ona aittir.

Nihayete kadar sürecek zamandan önce, o şarap sıkılmıştı. Bu şarap (sıkıldıktan) sonra, (Âdem) oğullarından ahid alınırken, şarap yetim idi.

Dediler ki; ‘(bu şarabı içmekle) günah olanı içtin.’ ( Dedim ki;) ‘Asla! Ben ancak terk etmem günah olan şeyi içtim.’

Âfiyet olsun, o tapınakta sarhoş olanlara ki, o şarabı daha içmeden -yalnızca içmeye niyet etmekle- sarhoş oldular.

Daha var olmazdan önce, bende o şaraptan bir neşve vardı ve kemiklerim çürüse de bende (bu neşve) bâkî kalacak.

Devam et, saf olarak o şarabı içmeye; tabii eğer onunla karışmayı istiyorsan. Eğer sevgilinin zulmünden yüz çevirsen, işte asıl zulüm bu olur.

Öyleyse, meyhanede o şarabı al ve nağmeler eşliğinde onun cilvelerini iste. Zira bu nağmeler, şarapla birlikte olunca ganimettir.

Çünkü bu nağmelerle üzüntü bir arada bulunamaz; hüzün de o şarapla hiçbir vakit aynı yerde bulunmaz.

Ömründe –bir an dahi olsa- bu şarapla bir kerecik sarhoş olsan, dehrin(cihan, zaman) sana itâatli bir kul olduğunu ve hükmün sende olduğunu görürsün.

Bu dünyada sahip olarak yaşamayı seçenler için, bu lezzetten bir hisse yoktur. Her kim bu şarapla sarhoş olup ölme(yi seçmemişse), o kişi, işin sonunu düşünmenin helâk ettiği biridir.

Nefsine uyup ömrünü zâyi edenler ağlasın! Zira ona bu şaraptan ne bir nasip ne de hisse vardır!” * *

Hz. Mevlâna’nın buyurduğu gibi:

Aramızda ilaç için olsun bir akıllı bulamazlar. Şu deliler arasına katılan herkes deli divane oluyor. Mahmur kişiye bir kadeh şarap, altınla dolu yüz evden daha değerlidir. O şaraptan şu zayıf bedene bir kadeh dökelim. Sen oruçlular arasında rahat rahat, hoşça bir aşk şarabı kadehi al, iç. Üzüm şarabı içsen sonunda utancından akrep gibi gizlice eve gelirsin, ama bu şarabın sarhoşluğu öyle sarhoşluk değildir, insanı rezil etmez” (Dîvan-ı Kebir-Seçmeler”

“Beden şarabı nerede? Can şarabı nerede? Beden şarabı üzümde yapılır. Can şarabı ise ötelerden gelir. Gök nerede, ip nerede? Sen, sonu baş ağrısı olan hayırsız bir kadehle sarhoşsun. Bense ötelerden gelen Kevser havuzunun şarabı ile sarhoşum”

Sen gönül yolu ile içilen şarapla mest olunca tam olgunluğa ulaşacaksın. ‘Rableri onlara tertemiz bir içki içirmiştir’ sırrına erer de o mana şarabı ile ölümden, yok olmaktan kurtulursun.” *

Dr. Mustafa Merterin çağrısıyla:

“Gelin meyhane değiştirelim; Agop’ın meyhanesinden, Rahman’ın meyhanesine gidelim, gerçek ‘Hayy âleminde ‘hayatımızı’ yaşayalım” *

Şeyh Galip Hazretleri, meyhaneden seslenir:

“Tedbirini terkeyle takdir Huda’nındır

Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanındır

Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır

Devran olalı devran erbab-ı safanındır

Âşıkta keder neyler gam halkı cihanındır

Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Meyhaneyi seyrettim uşşaka mataf olmuş

Teklif ü tekellüften sükkanı muaf olmuş

Bir neşe gelüp meclis bi havf u hilaf olmuş

Gam sohbeti yad olmaz meşrebleri saf olmuş

Âşıkta keder neyler gam halkı cihanındır

Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Ey dil sen o dildara layık mı değilsin ya

Da'va-yı mahabete sadık mı değilsin ya

Özrü nedir Azra'nın Vamık mı değilsin ya

Bu gam ne gezer sende âşık mı değilsin ya

Âşıkta keder neyler gam halkı cihanındır

Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Mahzun idi bir gün dil meyhane i ma'nade

İnkâra döşenmiştim efkâr düşüp yade

Bir pir gelüp nagah pend etti alel- ade

Al destine bir bade derd ü gamı ver bade

Âşıkta keder neyler gam halkı cihanındır

Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Bir bade çek efzun kap mecliste zeber-dest ol

Atma ayağın taşra meyhanede pa- best ol

Alçağa akarsular Pay i huma düş mest ol

Pür cuş olayım dersen Galib gibi düş mest ol

Âşıkta keder neyler gam halkı cihanındır

Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır”

Ya da kalkın raksa, Hz. Mevlâna’yla:

“ Halk coşup eğlenir meydanda;

Bu erler rakseder kendi kanlarında.

Alkış tutarlar kendi ellerinden kurtulunca;

Atlayınca kendi kusurlarını, kalkarlar raksa.

Onların içinde çalar deflerini çalgıcıları;

Denizler onların coşkusunda koparır dalgaları.” ***

* Dr. Mustafa Merter, Psikolojinin Üçüncü Boyutu NEFS PSİKOLOJİSİ ve Rüyaların Dili, Kaknüs Yayınları, sf. 296-297

** Hüzeyme Yeşim Koçak, NEFHA Şeyh Sadreddin Konevi Esintileri, Akçağ yayınları, sf. 277-280

*** William Chittick, TASAVVUF Kısa Bir Giriş, İz Yayıncılık, sf. 196

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR