Papa niye gelmişti?
AKP, onüç yıllık icraatlarında AB ve ABD tarafından kendisine dayatılan ev ödevlerini harfiyen yerine getirmeye devam ediyor. Arada sırada Müslüman kesimin ağzına bir parmak bal çalarak, gelebilecek tepkileri de bir şekilde bertaraf etmeyi beceriyor tabii!
Kimilerince gayr-ı meşru şekilde yapıldığı iddia edilse de Cumhurbaşkanlığının yeni konutu (1150 küsur odalı) Ak Saray hizmete girer girmez ilk konuk olarak Hristiyanların Ruhani Lideri Papa Franciscus'u ağırladı.
Bazı aklıevvellerce bu ziyaret Erdoğan'ın Papa’yı ayağına getirdiği şeklinde algılansa da asıl maksat azınlıklar meselesi, Dinlerarası Diyalog (Ayasofya, Ruhban Okulu, Ekümeniklik) idi.
2011'de hükumet düğmeye basmış ve Azınlık vakıflarına ait taşınmazların iadesiyle ilgili 28 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname’yi yürürlüğe koymuş, kararnamenin yürürlüğe girmesiyle birlikte mülkler el değiştirmeye başlamıştı.
Haziran 2012'de ABD Kongresi’nin Senato kanadında, Türkiye’ye PKK ile mücadelesinde güçlü destek veren tasarı sunuluyor, Temsilciler Meclisi’nin Dışişleri Komitesi’nde de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını talep eden tasarı kabul ediliyordu.
Fener Rum Patrikhanesi tarafından yıllardır her fırsatta dile getirilen Patrikhanenin ekümeniklik iddiaları, Türkiye üzerinde bir dayatma aracıdır. Konu hukuki zeminden uzaklaştırılarak, Türkiye’nin karışmaması gereken bir Hristiyanlık iç meselesi olarak yansıtılmakta ve insan hakları, azınlık hakları, azınlıkların din adamı yetiştirme ve ibadet özgürlüğü başlıkları meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Buna karşılık siyasiler de meseleyi salt siyasi platformda görerek ve dış baskılara karşı vaatler vererek Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmayı hedefledikleri mesajı vermekteler.
Yıllardır Türkiye'nin başını ağrıtan bu çıban başı 6. Yüzyılın ikinci yarısından sonra bugün Fener Patrikhanesi dediğimiz, o zamanki adı ile Doğu Roma İmparatorluğu’nun kilisesi olan bugünkü Fener Patrikhanesi'nin 6. Yüzyılda kendisine aldığı siyasi bir kavramdır. Hristiyanlığın evrenselliğini ifade etmektedir.
Fener Patrikhanesi'nin öne sürdüğü, ''Türkiye’de yetişmiş olan Rum çocuklarının okuyacak bir okulu bile yok din adamı yetiştiremiyoruz, çok yazık ve hazin bir durumdayız'' söylemleri kesinlikle doğru değildir.
Heybeliada Ruhban Okulu'ndan yetişen her çocuk papaz olmuyor.
Zaten kendileri Ruhban Okulu’nu meslek okulu olarak görmüyor.
Milli Eğitim’e bağlanmasını ise müfredatlarının bilinmesi endişesi ile kabul etmiyorlar.
Yüksek okul olarak kabul edildiği takdirde YÖK'e bağlansın onu da istemiyorlar.
Açıldığı takdirde Ruhban Okulu'nda nasıl bir eğitim verilecek, bunu bilen var mı?
Bu okullardan mezun olan papazlar dini misyonlarından çok siyasi faaliyetleriyle dikkat çektiler. Atanan metropolitler gittikleri yerlerde Türk düşmanlığını yaydılar. Okuldaki casusluk faaliyetleri dolayısıyla bazı patrikhane üyeleri ve metropolitler, vatandaşlık kanununu ihlal ettikleri için Türkiye'den kovuldular. Ruhban Okulu'nun Türklerin zihninde yer eden iki önemli mezunu var. Biri Mavri Mira üyesi ve eski Fener Patriği Athenagoras. Diğeri ünlü Heybeli mezunu da Kıbrıs’ta binlerce Türk'ün katlinden sorumlu olan, bir bebek katili ve soykırım lideri Makarios.
Fener Patrikhanesi, Türk-Yunan münasebetlerinde önemli ve belirleyici rol oynayan bir müessesedir. Türklerin hoşgörüsüyle kaim olan bu müessese, zaaf anında en ufak fırsatları dahi değerlendirmeye kalkmış, bu yüzden iki patrik idam sehpasında sallandırılmıştı.
İdama mahkum edilen ilk patrik, Köprülü Mehmed Paşa tarafından 1657’de astırılan 3. Partenios’tur. İkincisi ise Mora isyanını teşvik ve himaye eden 2. Ghrigoros (2. Gergeryos), Sadrazam Benderli Ali Paşa tarafından 1821’de patrikhanenin orta kapısında astırıldığı için, patrikhanenin orta kapısı o günden bu yana kapalı tutulmaktadır. Güya bu kapı patrikle eşit seviyede bir Türk yetkilisi asıldığında açılacaktır.
Büyük Larousse de: ''Mora ayaklanmasını açıktan açığa kışkırtan patrik, patrikhanenin ana giriş kapısı önünde, dinsel giysileriyle asıldı (22 Nisan 1821). Bu tarihten sonra patrikhanenin ana giriş kapısı sürekli kapalı tutuldu. Kapının arkasına 2. Ghrigoros bir resmi konuldu ve patrikhaneye orta kapısının sağındaki kapıdan girilip, solundakinden çıkılmaya başlandı'' şeklinde yazmakta.
O dönemde Patrikle birlikte üç de metropolit asılmıştı.
Heybeliada’yı sadece bir okulun açılması diye görürsek, yanılırız. Heybeliada Bizans’ın yeniden ihdasının ön şartıdır.
2013 yılında Erdoğan CNN Türk ve Kanal D'nin ortak gerçekleştirdiği programda ekümeniklik, azınlıklar ve Süryanilerle alakalı şu şaşırtıcı ifadeleri kullanmıştı: ''...Sen Sinot Meclisi’nin üyeleri tamamen bitmişti ve böyle bir noktadaydı. Ve bunların tabii aynı zamanda T.C. vatandaşı olması gerekiyor ve ben Bartelemeo’ya dedim ki, Sayın Bartelemeo bak böyle böyle, siz T.C. vatandaşı olmak üzere dışarıdan buraya papaz getirin, müracaatları yapılsın, biz onları T.C. vatandaşı yapalım ve bunlar Sen Sinot Meclisi’nin üyesi olsun. Tabii bunlar çok mutlu oldular...’’
Aynı programda Erdoğan, Ermenilerle alakalı bir soruya, ''Türkiye’de Ermeni olarak 40 bini aşkın kaçak Ermeni var. Biz bunlara göz yumuyoruz bütün olumsuzluklara rağmen göz yumuyoruz...'' şeklinde ifade etmişti.
Konuya devamla bu meyanda Papa Franciscus'un ziyareti akabinde Başbakan A.Davutoğu 9 Bakan ile Yunanistan ziyareti yaptı!
İBB' de Dinlerarası Diyalog programları, reklamları yapıldı..
Papa'nın bu ziyareti Hristiyan dünyası açısında oldukça verimli geçti. Katolikler ile Ortodokslar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vesilesi ile barışmış oldular.
Mamafih, bir hatırlatmada bulunalım. Kanuni Sultan Süleyman Avrupa'da Protestanlık yayılmaya başlayınca Katoliklere karşı Protestanları el altından desteklemişti ve biz Viyana'ya kadar dayanmıştık. Şimdi sormak lazım Kanuni mi stratejik hata yaptı, yoksa..?
Katolikler ile Ortodokslar birleşirken İslam Alemi her geçen gün bölünmeye parçalanmaya devam ediyor maalesef! BOP Eşbaşkanı Sayın Erdoğan bu alana neden bir türlü el atmıyor?
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.