Mehmet Ali Uz

Mehmet Ali Uz

Osmanlıca Kavgası

Osmanlıca Kavgası

Türkiye’de siyasiler arasında kavga hiç eksik olmaz. Son kavgalardan birisi de Osmanlıca kavgası idi. İnsanı üzen de kavgaların seviyesiz olması. Bazıları da sırf muhalefet olması için yapılıyor.

1950’li yıllardan günümüze Türkiye pek çok konuda gelişme gösterdi, ama eğitim ve kültür konularında aynı gelişmeyi gösteremedi.

Uzun zamandan beri üniversitelerimizin tarih ve edebiyat bölümlerinde Osmanlıca okutulduğunu herkes biliyor. Aslında Osmanlıca sanat tarihi bölümlerinde de okutulmalı idi. Bunun farkına varılmaması büyük bir eksiklikti.

Son sekiz-on yıl içerisinde pek çok Osmanlıca, Arapça ve Farsça kursları açıldı. Bu kurslara yediden yetmişe her yaşta insan katıldı. Demek ki bu kurslar bir ihtiyaca cevap veriyor. Bunların okullara ders olarak konulmasında ne gibi bir sakınca olabilir. Sonra Osmanlıca bizim bin yıllık kültürümüzün ana unsuru.

Üniversite mezunu gençlerimiz de bile büyük bir dil zafiyeti var. Gençler 25-30 yıl önce yazılan kitapları okuyup anlamada zorluk çekiyor. Araştırmalar da bunu gösteriyor. Bu zafiyet akademik çalışmaları ve akademisyenleri bile etkiliyor. Bu konuda çok kafa yordum. Sonunda iki çıkış noktası buldum. Bunun birisi gençlere Osmanlıca öğretmek, ikincisi de ders kitaplarını zengin bir dille yazmaktır..

Hele şu, “Gençlere kabir taşlarını okutacaklar, okullara Osmanlıca dersi koymak Latin Alfabesine darbedir” demek kadar cahilane bir söz olamaz. Millet hayatında Osmanlıca’nın önemi üzerinde ısrarla duran, Kemal Tahir ve Atilla İlhan gibi Marksizm’den gelen yazarlar kadar insafları yok bunların.

Kabir taşı okutacaklar diye küçümsedikleri kabir taşları bir ülkenin tapu senetleri mesabesindedir. Bunun için istilaya uğrayan yerlerde düşmanın ilk tahrip ettiği yerler kabristanlar oluyor.

Hadi Osmanlıcayı yasaklayıp kütüphanelerde on binlerce kitabı istifade edilemez hale getirdiniz, ama neden çeşmeler ve tarihî yapılar üzerindeki kitabeleri keski çekiç kazıdınız? Bu tahribatın en büyüğü de Konya’da yapıldı. İşte bu kafayla, o kafa aynı kafa. Zaman zaman bunun örneklerini çok verdik.

Bu tür tartışmaların bir faydası var; o da bu adamlarla toplum arasındaki uçurumun derinliğini ortaya çıkarıyor.

Yıllar önce bir gence Osmanlıca öğrenmesinde yardımcı olmuştum. Genç mühendislik tahsil etti. Yıllar sonra ziyaretime geldiğinde, “Hocam Osmanlıca öğrenmenin çok faydasını gördüm. Dersleri ve okuduklarımı daha iyi ve kolay anladım. Yurt içinde ve yurt dışında gittiğim yerlerde tarihî eserlerin kitabelerini okuyabiliyordum. Buna herkes gıpta ediyordu. Bu da benim çok hoşuma gidiyordu. Size çok teşekkür ederim” demişti. Demek ki Osmanlıca Mühendislik tahsil edenlerin bile işine yarıyor.

Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus daha var. Kütüphanelerimizde on binlerce yazma eser melül ve mahzun kapağının açılmasını bekliyor. Bunların dijital kopyalarını almak isteyen araştırmacı ve ilim adamlarının sayısı yılda beş onu geçmiyor. Onlardan da varak başına bir lira alıyorlar. Teşvik için para almak şöyle dursun, üste para verilmelidir. Okullara Osmanlıca koymak isteyenler önce bu sakim uygulamayı ortadan kaldırmalıdır, diye düşünürüm. Bir süredir yazma eserlerden ücret alma işi kalktı, kalkacak diyorlar, ama bir türlü kalkmıyor. Bunu ilgililere önemle hatırlatırım.

Okullara Osmanlıca konmasında acele edilmemeli, önce Osmanlıca okutacak elaman yetiştirilmelidir. Bu eksiklik en çok bir iki yılda telafi edilebilir.

 Son olarak da böyle ciddi ve ilmî konularda ağzı olan değil de ilmi irfanı olan, konuya vâkıf insanlar konuşsa daha iyi olmaz mı diyoruz.

Bundan sonra da, Osmanlıca ile ilgili, çok önce yazdığım “Neden Osmanlıca?” başlıklı yazımı vereceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ali Uz Arşivi