Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Okus pokus

Okus pokus

Bu girişi yapmalıyım. Yazılarım birer sesli düşünce. Çoğu, yazdığım hatalardan, aksaklıklardan berî değilim. Kendi kendime konuşuyorum sadece.

Bir iç döküm. Hasbıhal ihtiyacı. Rehberlik taslamak, akıl verme değil. Eksi(k)lerimi zaaflarımı halledemedim ki… Lâkin yazmalıyız herhalde.

Konuya gelirsek:

Biz de bazen ille de madde değil, dünyevî ne kadar uyuşturucu alıyoruz bilemiyorum. Dünyanın kendisi zaten bir uyuşturucu olabildiği gibi, malihulya ile ömür tüketiyoruz.

Bu hülyalar, söz gelişi kahramanlaştırdığımız kişileri donattığımız hayaller, zamanın hakikatinde bir işe yaramayacak süslü püslü, atalete sevk eden rüyalar, maddi-manevî hayatımızı ne kadar sekteye uğratıyor.

Elbette hayallerimiz, hedeflerimiz bulunacak. Ancak ferdî planda bile, gerçeklere uyum sağlanmadığında, gerekirse sorunlara acı reçeteler uygulanmadıysa bütün hayat altüst olurken; pembe hülyalara bulanmış, kafası dumanlı yönetimlerin maruz bıraktığı kötü sonuçları ne yapalım.

Salt hayalci, güdümlü düğümlü bir siyaset daha korkunç.

Israrlı hataların, akıl almaz cüretkârlıkların, hesapsız kılavuzsuz yolculukların, şuursuz yönelişlerin ve saplanışların ceremesini toplum çekiyor.

Kaçış yok. Halkı nereye gönderelim, herkes başını alıp gidemez ki.

İnsan, gençlik, istikbal, hatta istiklâl heba oluyor.

Basit bir misal, “ilmini alalım” derken, söz gelişi Avrupa’nın tonlarca plastik çöpüne sahip çıkıyoruz... Brezilya Ordusu tarafından görev dışı bırakılan, bünyesinde 900 tondan fazla asbest olduğu iddia edilen, felaketlere yol açacak zehirli savaş gemisi,  bakanlık izniyle, Türkiye’de sökülmek üzere gemi söküm tesislerine geliyor mesela.

 Hangi üst akıldır, dahilî haricî bedhah kuvvetlerdir bilemem ama birileri bizimle fena halde istihza ediyor.

İtibarımızı(!) bize layık görülenleri, yakıştırılanları fark ediyor musunuz? Bina tarlalarıyla bu iş gerçekleşmiyor demek ki. Başka inşâlar lâzım.

Onlar, madenlerimize çöküyor. Hâlâ, ilk defa başımıza geliyor gibi, orman yangınları için lüzumlu tertibatımız, araçlarımız yok. Daima geç kalınıyor, ülke adına feci kayıplar…

Yüksek ahlâk ve idrak seviyesinden bir örnek: “Eşini erkek çocuk doğurmadığı için, elektrik şokuyla öldürdü. Mahkeme ‘Eziyet yok!’ dedi.”

Şehitler, öğretmenler doktorlar, şehirler önemsizdir; dökülen eğitim sistemi, ekonomi için çalan çanlar, gerilim ustaları ve tutkulu öğrencileri, mistik şer temsilcileri, pis belâlı işler vs...

Hasta Türkiye’nin tek tek uzuvları alınmak isteniyor gibi.

Liste uzun, insan yazarken bile kahroluyor.

Göz göre göre, bile bile bir kayıtsızlık, umursamazlık, hesaba almazlık. Başımız, boynumuz eğri.

Bu ülkenin hangi kıymetine, taşına toprağına, onu var eden değerlerine yeterince sahip çıkıyoruz.

Üstelik masallara, kof hülyalara inanmamız bekleniyor ve isteniyor.

“Batı çökme durumunda, sonu yakın; iç-dış güçlerin hıyaneti; tüm dünya aynı problemlerle boğuşuyor” gibi ezber cümlelerle; kendi aczimizi, yenilgilerimizi, geri noktada duruşu, derin uykularda oluşu bundan böyle örtbas edemiyoruz.

Kan(dırıl)mak da, yalan dizileri de bir dereceye kadar.

Gözlere, cambazlara, sürekli söylenen “hokus pokus” sözlerine baksak da hipnotize olmuyoruz artık.

Martaval (dinle)yemiyoruz. Dümen, düzen apaçık görünüyor.

Tilki oyunları, hile kurmacaları sökmüyor.

O günler, büyü bitti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi