Korona değişimi
Kapılarımızı ısrarla çalan bir şey var, bir süredir. Zil seslerinin, tek başına olunca aslında kulağa hoş gelen melodileri birbirleriyle karışınca gürültü kirliliği oluşturuyor tabi. Oradan bir ses, buradan başka bir ses. Biri biter biri başlar. Kimileri birkaç saniye arayla başlar ya da biter. Ohoo! Sormayın! Apartmanların içinden ya da müstakil evlerin sokağından geçilmiyor bu yüzden. Sağır edici ve deli eden kuru bir gürültü… Bir de zile basmak yerine yumruklanan kapılardan gelen sesleri katın işin içine. Tek başına olunca bile ritmi insanın içini hoplatan darbe seslerinin yine birbirine karışan gürültüsü… Az duyan kulaklara sesi yükselterek aktaran ve kulak içine yerleştirilen cihazlar vardır ya, onun tam aksi yönde çalışan bir aparat bulmam lazım işte benim de; sesi kısarak, azaltarak, eksilterek kulağıma ileten bir cihaz.
Zira seslere karşı duyarlıyım. Söylenenler, kulağıma gelenler… Hepsine karşı. Hal böyleyken bahsettiğim kapı sesleri, gece gündüz demeden 24 saat beynimin içinde tabi. Tüm sokağın, apartmanların sesleri. Bir de, kendi kapımın sesi elbette en çok. En çok o çıldırtıyor beni.
“Ortada bu kadar çok kapı sesi var da, peki kapıyı çalan kim?” diye soracaksınız haklı olarak. Ses, kendi kendine oluşamaz ya! Dışarıdan bir müdahale gerekli. İşte asıl konu da o zaten. Kapıları çalanlar…
Yüzleşilmesi, bilinmesi ve anlaşılması son derece ürpertici olan bir şey, bir güç diyelim, işte bütün kapıları o çalıyor. Tek tek evlerin önüne gitmesinin gerekmediği kadar güçlü, kendinden emin ve tenezzülsüz bir şey, bu bahsettiğim. Oturduğu yerden tek bir tuşa basması yetiyor olmalı, tüm kapıların çalınması için. Zil ya da yumruk seslerini çıkartmak için.
Biliyorum, kapımı çalan şeyin ismi, değişim. Sizin de kapınızı çalan şeyin ismi bu. Bütün kapıları o çalıyor, sürekli ve hemen hemen eş zamanlı olarak. Şehri bu gürültüye ram eden, ondan başkası değil.
Hak vermiyor da değilim ona, aslında. Ürktüğüm de doğrudur tabi bir yandan, herkes gibi. Değişim denilince, ilkin kim ürkmez ki bir? Fakat kapılarımız ne kadar daha dayanacak onun hemen eşikte bekleyen varlığına, bilmem. Kulaklarımız?
Sağır olmayı dilemek bile yetmiyor, onun, önünde sonunda kapıyı kıracak olmasını bal gibi bildiğimiz için. En güzeli, kapıları ardına kadar açıp, onu içeriye buyur etmek galiba. Paşa paşa, seve seve…
Neyin değişiminden söz ettiğimi soracak olursanız da… Farkında değil misiniz sanki siz de, gerek bireysel, gerek toplumsal bozuşmaların ve kokuşmaların? Bu arada dürüst olmak gerekirse, şu satırları yazarken, alışıldık ve sıkıcılaşmış bir ‘şikayet etme’ işine bulaşmaktan çok korkuyorum aslında. Fakat ne yapayım işte, yazmam lazım! Evet, bireysel ve toplumsal bozuşma ve kokuşmalar, işte! Belki de, kapıyı çalanın öğüdünü bir türlü anlayamadığımız için kırılmak üzeredir kapılarımız, hem. Konuya dönecek olursak… Diyecektim ki, kötü niyetin ve cehaletin kol kola geçtiğinin, o kolların da insanın tam kalbinde kavuşup kapandığının farkında olduğunuza eminim. Münzeviliğin mümkünatının kalmadığı kadar girift ve etkileşimli hayatlar yaşıyorken, günün sonundaki mide bulantısından hem şikayetçi, hem de sorumluyuz tabi her birimiz. Kendimi muaf tutmuyorum bu arada, elbette. Ortada kaynayıp duran bu zehirli çorbanın içinde, her birimizin tuzu var. Birbirimize psikolojik açıdan eza ve cefa vererek eziyet etmek için fırsat kollayan, kendimizden bir başkasının salahına ve gönencine haset duyan, açık ve hata aramaya bağımlı, bir de, bu kadar lüks ve çeşitli eşya ve yaşam koşulu yüksek bir debiyle arz ediliyorken, hepsini deli gibi arzulayan ‘kafayı yemiş’ talepkar ve şeytani yaratıklara dönüştük. Bu dönüşüme de esaslı bir başkalaşım, değişim, evrim ve devrim gerekliydi, o halde. Bir ‘ayar’ lazımdı! Oldu da. Yani oluş başladı, en azından. Değişim, hemen kapımızın eşiğinde şimdi. Az durun… Bekleyin… Tabi kapınızı açtıktan sonra bekleyin!
Silkeleyip kendimize mi getirir, şevkatle başımızı okşayıp tatlı nasihatlarde mi bulunur, bilemem artık! 2020’nin gidişatına bakılırsa gerçi… Daha çok, silkeleme seçeneğini tercih etmişe benziyor bu esaslı ve çetin güç. İlk yarıdan sonra merhamete gelmesini dileyebilirim şu anda yalnızca.
Ve kapıları bir an önce açıp onunla yüzleşmeliyiz. Daha fazla sinirlendirmeden evvel. Belki şehirdeki bu gürültü son bulur o zaman. Birazdan kalkıp kapımı açacağım ben de. Size de tavsiye ederim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.