Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

ŞOV MERAKLISI, GÖSTERİŞ BUDALASI BİR TOPLUM

ŞOV MERAKLISI, GÖSTERİŞ BUDALASI BİR TOPLUM

Son senelerde dünyanın küçük bir köye dönüştüğü mâlum. Globalleşen çağda bütün dünya ülkeleri birbirleriyle ithâlat ve ihrâcat birimlerinde, eğitim ve teknolojik sahalarda, turizm alanlarında yoğun iletişim içindeler. Üstüne üstlük hızla gelişen internet ve sosyal medya ağı menfi veya müspet oluşan her şeyden insanları haberdar kılıyor. Yanı sıra devrimizde altın çağ yaşayan savaş âletleri, piyasaya yeni sürülen son teknolojiye sâhip insan öldürme araçları da, doğrusu göz kamaştırıcı (!) bir hızla ilerlerken insanları nasıl daha kolay ve daha çok öldürebilme yarışına girmiş dünyânın bir numaralı devletleri içler kanatıyor. Yâni insan iletişiminin gelişimini engellemek bugün nerdeyse imkansız.

Bütün bu bahsedilen gelişmeler birbirleriyle yarışır derecede gelişirken CORONA VİRÜSÜ belâsıyla dünya bir anda hercü merç oldu. Bu virüsü hangi amaçla kimler nerden îcâd ettiler, kimler sessizce insanları zararsız bir şekilde öldürürüz senaryosuyla nerelerde bu virüsü planlayıp piyasaya sürdüler ise onların hesâbı yanında bir de kâinâtın mutlak sâhbinin bir hesâbı vardır. Ancak biz konunun burasını yazmak niyetinde değiliz bu yazımızda. Biz bugün bu ön girişten sonra şunları yazmak niyetindeyiz aslında;

Uzun senelerdir dünya ülkelerinin birbirleriyle bu kaçınılamaz ilişkisi, ülkelerde bir yabancılaşma hareketini meydana getirdiği çok açıktır. Yabancılaşmanın boyutu ve hızı artınca iş ‘küreselleşme’ye vardı. (İşte bu virüs nereden geldi? Çin’den. Onlarla ilişki sonu her ülke aynı dertten muzdarip oldu. Bu durum, kimsenin kaçınamayacağı hatta evinden dahi çıkamayacağı dünya çapında büyük bir sıkıntı doğurdu.) Ülkeler ve ülkeleri yöneten büyük tekeller ürettikleri göz boyayıcı, cicili-bicili ürünlerle ve bunların üst boyuttaki reklamları vasıtasıyla insanları dâima almaya, tüketmeye teşvik ettiler. Bu güçler, insanlar adına ihtiyâcı yokken dahi devamlı almaya ve almayla mutlu olmaya doğru bir yaşam kültürü oluşturdular. Bu hususta akıl almaz çalışmalar yaptılar, dünyâca ünlü markalı ürünleri piyasaya sürdüler. Bunun neticesinde gösterişli bir hayat biçimi ortaya çıktı. Herkesler aldıkları ürünlerin markalarıyla birbirlerini değerlendirir oldular. Markalı insanlar ancak markalılarla görüştüler gerisi hor ve zelil ya da imkanları olmayan zavallılar olarak telakki edildi.

Bu şekildeki ‘şov merâkı’ alamayan kesimi de etkiledi. Alım gücü yok, kapasitesi mahdut kişiler o ürünlere sâhip olmak için pek çok meşru olmayan yollara başvurdular. Piyasada onların bu hâline çanak tutarak tüketiciye çeşitli kredi imkanları, taksitler, indirim günleri vs. gibi çeşitli seçenekleri onların önüne sunarak tâbiri câizse herkesi ‘alışveriş manyağı’ yapmak durumuna getirdiler. Bu ne hazin bir manzaradır!

Ne yazık ki insanlar birbirlerine câzip görünmek, aldıklarıyla övünmek adına sahte kişilikler geliştirdiler, kibirlendiler, aldıklarıyla-giydikleriyle-yedikleriyle tam bir ‘gösteriş budalası’ oldular. Reklamlar, kişilerin mükemmel tüketici olmalarına katkı sağlıyor. Ferahlatıcı diş mâcunlarından bilmem hangi ünlünün kullandığı sabunlara varıncaya kadar resimlediler… Giysi markalarından eşarp markalarına kadar medyâda sürekli sergilediler… Her ülkedeki mobilya marketlerini gösterimlere sundular… Bu şekilde insanların önüne çok renkli, çok câzip bir dünya konunca insan bu câzibeye karşı koyamadı, alışveriş merkezlerinden çıkamadı. Câmiler boşken oralar hınça hınç doldu da herkesler nefislerinin, isteklerinin, bitmek tükenmek bilmeyen arzularının peşinde bir ömür geçirdi ve ne yazık ki bunun farkına varamadı. Sonuç, aldatıcı bir değer iflâsına sürükleniş oldu.

Bugün bilhassa markalı ürünler ‘gösterişli hayat biçimi’, ‘şov merâkı’, insanın itibârı metâsına dönüşmüş durumda. Bu hal bizim kültürümüzde varlığı asla kabul edilemeyen bir husustur. Bir Müslüman kendi ihtiyâcının dışında bir şey almaz. Bir başka ihtiyaç sâhibi din kardeşine alarak onu sevindirir. Hatta kendini dahi ihmal eder önce ihtiyaçlı kardeşine alarak diğergamlık gösterir. Bu târifi imkansız ulvî duygu, benim değerimdir. Bu hazzı yaşarken şimdiye kadar tatmadığım çok farklı bir huzur kaplar içimi. İşte bunun adı mutluluktur, ruh doygunluğudur. Bu duyguyu insanımız mutlaka yaşamalıdır. Hakikaten olup bitenlere üzülüyoruz… Nerede kaldı değerlerimiz??? Diyoruz. Yine Müslümanların bu menfîlik akan sele kurban gitmesi… Ne üzücü bir durum!!! Gerçekten kaymamak an meselesi…

Maalesef günümüzdeki bu ‘gösteriş meraklısı’ tüketici bir toplum oluşturma boyutları oldukça gelişmiş ve araçları da artmıştır. İnternet ve teknolojik gelişmeler yabancılaşmayı hızlandırmıştır. Bu yönüyle internet, sosyal ayrışmayı körükleyerek kişileri kendisi olmaktan uzaklaştırmıştır. Aynı zamanda bu durumlar, kişilerin rûhî ve psikolojik yönden pek çok sıkıntılar yaşamasına sebep olmuştur. İnsanlar kalabalıklar içinde bilgisayar-internet veya oyun bağımlısı olarak yalnızlaşmakta, sosyal hayatta bedeniyle vâr olup aslında kendi içinin yalnızlığına gömülmekteler. Bu insanların çoğu da mutsuz zira hayatları sâdece maddeye yönelik olunca mânânın önemi idrak edilemiyor. Neticede insanlar farkında olmadan kendi kültürel değerlerine yabancılaşarak küresel yanlışların içinde kaybolup gidiyor. Halbuki böyle olmamalı. Bizim dünyâya yön veren değerine paha biçilmez bir kültürümüz var. Elin yanlışlarının bizi bu hâle getirdiğini idrak edelim artık…

Peki, bu yanlışlar nasıl oluşuyor? Kendi değerlerimize ehemmiyet vermeyerek yabancılarınkini bir matah sanıyor, ortalıkta gezen kültüre önem vermekten bu yanlışlar oluşuyor. İnsanlar birbirlerinin yanlışlarını hiç sorgulamadan alıyor, uyguluyor, taklit ediyor bir müddet sonra körü körüne o yanlışların kölesi oluyor. Onu gören öteki kişi de aynısını yapıyor, yanlışlar zinciri böylece devam edip gidiyor derken işte bugün yanlışlar denizinde yüzen menfî kalabalıklar yığınları türüyor. Bir Müslüman kendine âit asil değerleri varken böylesi yanlışlar deryâsında yüzmemeli, kendini toparlamalı, çeki düzen vermeli yoksa bu yanlışlar okyanusunda boğulmaktan kurtulamayacağız. Aman dikkat, aman dikkat!

Cumâmız hayrolsun.

 

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi