Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Kader Hakkında

Kader Hakkında

Herhalde hiç kimse yoktur ki, Kader konusu hakkında az ya da çok kafa yormuş olmasın. Eh, elbette ki bendenizin aklını da kurcalamıştır bu. Bununla beraber, Kader hakkında bir alim kadar bilgili değilim ama herkesin bunda bir fikri ve söyleyecek bir şeyleri vardır, öyle değil mi?

Tabi hakkında kalem oynatabilmek için öncelikle biraz araştırma yapmam gereken 'ince' bir konuydu bu. Malum, insanlık tarihi kadar eski ve kadim bir mevzu... Fakat o kadar ileriye -geriye- gitmeden, İslam tarihi içinde yaptım bu araştırmayı yalnızca. İşin içinde, okumakta bile zorlandığım ve zaten anlamlarını hepten bilmediğim bir çok sözcük vardı. Hepsini kafamda sadeleştirip özetlediğim haliyle aktarmaya calışacağım size şimdi. 

Öncelikle, Kader konusuna olan bakışları, 3 ana başlıkta toplayabiliriz. Fikirlerin kimin tarafından ve ne zaman ortaya atıldıklarından değil, ki bu bilgilere ulaşmak isterseniz google amcaya sorunca hemen söyler, temel esaslarından bahsedeceğim kısaca. Kadercilik, Cebriyye ve Ehli Sünnet... Başlayalım.

Kadercilik, isminden ilk bakışta anlaşıldığının tersine, iradenin tamamen ve tamamen kula ait olduğunu savunur. Kulun iradesiyle eylemlerin ve oluşlarin ortaya çıktıgından bahseder. "Çalıştım ve kazandım", "Ben başardım" ve buna verilebilecek benzer cümle örneklerinden de anlaşılacağı üzere, nasip kısmet işlerine hiç prim vermeyen bu inançta bolca enaniyet ve kibir vardir. (Dilimizdeki 'Ben' kelimesi, Arapça'da 'Ene' sözcüğüyle karşılık bulur ve enaniyet de 'Benlik' demeye gelir.) Bu inancın dini algılayışı da aynı paraleldedir. Buna, Tekvir Suresi'nin 28. ayetini delil olarak gösterirler. Ayette, öncesinde bahsedilen Kuran-ı Kerim'in, doğru yolu bulmayı dileyenler için bir öğüt olduğundan bahsedilir. Kadercilik fikrini benimseyenler de, "İşte! Doğru yolu bulmayı ancak ve ancak kul diler" diyerek ayetin, fikirlerinin sağlamasını yaptığını düşünmüşlerdir. Oysa aynı surenin bir sonraki ayeti şu şekildedir: "Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz" ... Öte yandan, Hz. İbrahim'in ateşe atılması olayını biliyorsunuzdur. Allah'tan gelen emirle, ateşin yakmadığını da... "Biz, 'Ey ateş, İbrahim'e serin ve selametli ol' dedik." (Enbiya, 69) Hülasa, Allah'ın yaratmasını, gücünü, ya da yaratma gücünü 'aradan cikartan' -haşa!- bu inancın sapkınlığı ve batıllığı ortadayken, üstüne söyleyecek pek fazla şey yok zaten. Allah akıl fikir versin, ne diyelim...

Bunun tam tersi olan Cebriyye inancında ise, her şeyin Allah'ın dilemesi, yaratması ve rızasıyla olduğu fikri karşımıza çıkıyor. (Terim, zorlama manasina gelen 'cebir' sözcüğünden türemiştir.) Kul, yalnızca kendisine yazılan rolü oynayan ipli bir kukladır, onlara göre. İrade, kasıt falan, hak getire! Örneğin dinimizce haram kılınan alkolü kullanan kişi "Ne yapayım kaderimde bu varmış ki ben de içiyorum işte" şeklinde dusunur. Mecburiyete bakın! Burada, sorumluluğu üzerine alıp tövbe etmek ve nefs terbiyesi nerededir, merak ediyorum. Oysa Enam Suresi'nin 6. ayetinde, kendi günahları sebebiyle helak edilen eski nesillerden söz edilir. Kendi günahlari sebebiyle... Cebriyye inancında ise, hiç bir sorumluluğu üzerine almayan bir kolaycılıkla, faturayı -haşa!- kadere kesmenin samimiyeti nerede o halde? Allah akıl fikir versin, ne diyelim...

Ehli sünnet inancında ise, bu iki uç ve sapık fikrin arasında mutedil ve makbul bir benimseyiş vardır. Gözünü sevdiğim... Eh, "Her şeyin ortası..." öyle değil mi? Bu inanca göre, eylemleri ve oluşları yaratan sadece Allah'tır fakat bunların bazılarına rızası varken, bazılarından da razı değildir. Örneğin, günah işleme özgürlüğünü ve dolayısıyla iznini bizlere bırakmış ve vermiştir ama bunlardan razı değildir, o ayrı. İrade kuldadır ve cüzi irade de pek o kadar cüzi değildir. Ya da, kul bir şeye kast eder -kesbeder- ancak yaratma Allah'ındır diye de özetleyebiliriz. Yani, kendi iradenle bir şeyin olması için çalışırsın ama başarıyı veren, bunu nasip eden sadece Allah'tır. Kişi ne kadar calışsa da, onun kaderinde fakirlik varsa, zengin olması mümkün değildir mesela. Fakat, benim kaderimde fakirlik var, deyip çalışmamakta da Cebriyye inancının sapkınlığı vardır. Biz eşeğimizi sağlam kazığa bağlayıp, Allah'a dua edelim yani. Ehli sünnet inancının olaya bakışı böyledir.

Son olarak, konuya bireysel bir ekleme yapacağım izninizle. Ben kader konusunu şu şekilde algılıyorum: henüz Dünya'ya gelmemiş olan kulların, yaşamları boyunca kendi iradeleriyle neyi nasıl yapacakları,  Allah katında bizim anladığımız şekilde bir zaman mefhumu olmadığı için önceden biliniyordur ve Evvel ve Ahir olan Allah'ın bu yö deki bilgisi de, işte bizim kaderimizdir. Eşkiyanın, evliya olma yolundaki o büyük nasuh tövbesini yapması, belki bunun 1 dakika sonrasındadır ve bu iradeyi göstermek de onun kendi elindedir ama bu şansın ona 'verilmesi' için de o güne kadar heybesinde hayırlı bir şeylerin birikmiş olması lazımdır. Ki Allah da onu doğru yola iletsin...

Yanılıyorsam, Allah bana da akil fikir versin elbette. İnce konular bunlar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi