İstanbul Sözleşmesi iptal edilecek mi?
Yaklaşık üç yüz yıldır Müslümanlar Batı karşısında ezilmişlik, yenilmişlik psikolojisi yaşamaktalar. Kendileri teknoloji üretmeyi bıraktıkları gibi Batı'yı rehber aldılar. Müslümanların İslam'a olan ilgisizliği de haliyle Batı'nın Müslümanlara bir baskı aracı, üstünlüğünü meydana getirdi. Halbuki Endülüs'te, Karahanlılar'da, Selçuklular'da, Osmanlı'da, Delhi' Devleti'nde Gazneliler'de vd. İslam devletlerinde, İslam Medeniyeti altın çağlarını yaşadı, insanlara hizmette sınır tanımadılar. Sınırları aştılar, dünya medeniyeti tanıdı. Fakat ne yazık ki günümüzde kendi coğrafyasını tanımayan kendi tarihine yabancı, felsefeden uzak, düşünmeyen, çalışmayan, üretmeyen Müslüman tipleri oluştu.
Tanzimatla birlikte ortaya çıkan ''Aydın'' türü hep Batı'yı taklitle bir şeyler üretmeye çalıştı. Buna modernlik dendi, aydınlanma dendi. Günümüzde ise taklidi becerecek kadar dahi aydın yok desek mübalağa etmiş olmayız sanırım.
Bilhassa içimizdeki Batıcılar son yüzyyılda dindarları hep aşağıladı, inananlara gerici, yobaz yaftası yapıştırdı. Dindarlarsa bırakın ''Asıl siz gericisiniz, biz 1400 yıl öncesinin inancına bağlıysak, sizler Antik Yunan'ın Antik Mısır'ın, paganların inancını bize dayatamazsınız'' diyemediler ve hep savunmada kalarak ne kadar Batıcı ne kadar ''İlerici'' olduklarını ispatlamaya çalıştılar ve hâlâ çalışmaya devam ediyorlar.
Lakin haklarını yemeyelim, bu konuda ne kadar başarılı oldukları ortada..!
Bugün dinimize, örf ve ananelerimiz ne kadar aykırı yasa varsa AB istiyor diye muafazakar hükûmetlerce çıkartıldı. Misal Cumhurbaşkanımız Sayın R. Tayyip Erdoğan; ''AB İstedi diye zinayı suç olmaktan çıkartmakla hata yaptık.'' demişlerdir. Yine birde Bayı'ya entegre olmak için imzalanan İstanbul Sözleşmesi var ve acı meyveler vermeye başladı. Diğerlerini varın siz hesap edin.
Diyanet İşleri Başkanımız geçenlerde hutbe esnasında haklı bir çıkış yaptı. Gerisini biliyorsunuz... Ankara Barosu hemen soruşturma başlatılması için suç duyurusunda bulundu. Cumhurbaşkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan ve Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu tepki gösterince ''şimdilik'' sorunlu soruşturma ötelenmiş oldu.
Mamafih İstanbul Sözleşmesi gökten zembille inmemiştir...
Ak Parti'nin 2014 yılında yürürlüğe koyduğu uluslararası bir anlaşmadır.
Öncelikle hukuki bir anlaşma olduğu için sıradan kişilerin okuduğu zaman ''Aman canım ne var bunda?'' diyebileceği, ancak çok ağır yaptırımları olan sözleşmeyi, toplumun sadece bir kesimi yeni yeni farkına varabiliyor. Genel çoğunluğun bihaber olduğu İstanbul Sözleşmesi'nin tarihsel seyrine isterseniz kısaca değinelim.
Tam adı ''Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi'' diye geçen İstanbul Sözleşmesi 24 Kasım 2011 yılında meclis gündemine geldi ve TBMM İstanbul Sözleşmesi’ni oylamak için toplandı. Sonuçta; sözleşme o gün AK Parti, CHP, MHP ve BDP(HDP)'nin “kabul” oylarıyla Meclis’ten geçti. Ne hikmetse hiçbir konuda anlaşamayan bu partiler 26 dakika içinde sözleşmeyi kabul ettiler. 246 kabul oyu verilirken, ret oyu veren çıkmamıştı.1 tane çekimser oyu veren vekil de ertesi gün Meclis’e dilekçe verip, Yanlışlıkla “çekimser” tuşuna bastığını, oyunu “kabul” oyuyla değiştirmek istediğini ifade etmişti. Kasım 2011'de mecliste onaylanan sözleşme 8 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi, tabir caizse o gün bu gündür başımıza bela olmaya devam ediyor. Bu uluslararası anlaşma 11 Mart 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açıldığı için bu isimle anılıyor.Günümüze kadar 46 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalan sözleşmeyi 32 ülke onayladı. Türkiye hiç bir çekince koymadan maalesef ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmuştur. Rusya ve Hırvatistan başta olmak üzere pek çok ülke bu sözleşmeyi kabul etmedi/etmemektedir. İlginç bir bilgi daha vereyim İstanbul Sözleşmesi'nin mecliste onaylanan metni ile Resmi Gazete'de yayınlanan metin aynı değilmiş. Sözleşmedeki en tehlikeli maddelerinden biri olan 4'ncü maddenin 3'ncü bendinde yer alan“cinsel tercih” kelimesi, Resmi Gazete’de “cinsel yönelim” şeklinde değiştirilmiş. Yani kimin ne amaçla değiştirdiği bilinmeyen, mecliste onaylanan sözleşme ile Resmi Gazete'de yayınlanan sözleşme aynı sözleşme değilmiş.
Gelelim sözleşmenin içeriğine.
''İstanbul Sözleşmesinin merkezinde toplumsal cinsiyet kavramı vardır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kadın-erkek eşitliğinden ziyade üçüncü bireylere yani LGBT’lilere yöneliktir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) kuramcıları iki çeşit cinsiyetten söz ederler. Doğuştan gelen biyolojik cinsiyet ve sonradan toplum tarafından meydana getirilen cinsiyet. TCE teorisyenleri kadın ve erkeğin ev içi ve sosyal rollerini, davranışlarının nedenini, doğuştan gelen farklılıkları kabul etmeyerek, kadın ve erkeğin geleneksel rollerinin değişebilmesi ve kadınlara erkek, erkeklere kadın rolleri yüklenebilir diyerek kadın ve erkek hakkındaki algıyı değiştirmeyi ve kadın erkek rollerini kaldırmayı amaçlamaktalar.
Bilimsel hiç bir tarafı olmayan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramı ekonomik ve siyasi maksatlı ve ideolojiktir. TCE politikaları feminist grupların etkisiyle aile kurumuna cephe alarak, aileyi bir tür tehdit ve tehlikeli bir yer olarak görmektedirler. Bundan mütevellit kadim değerlerimiz gelenek göreneklerden ve dini yapımızdan gelen ailevi haysiyetimiz tehlike altındadır. Onlara kalırsa aile, erkek egemen kültürü devam ettiren ataerkil bir kurumdur. Toplumsal eşitlik savunucuları ''toplum'' kavramını başka kaynaklarda detaylı bir şekilde açıklarken din bir ayrımcılık olarak görülür. Bu nedenle feminist bakış açısıyla yapılan araştırma ve haberlerde aile şiddetin üretildiği bir yer olarak sorumlu tutuyorlar, aileyi şiddetle birlikte anmaktadırlar.
Bize dayattıkları Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini en iyi uygulayan ülkelerde kadına şiddetin nasıl çoğaldığı, tecavüz oranlarının nasıl korkutucu boyutlara ulaştığı, gayrı meşru doğumların ve kürtajın normalleşmesi hakkında hiç biri bahsetmiyor.
Resmi Gazete'de değişikliğe uğrayan Maddedeki kavram LGBT'yi koruma altına alan ''Cinsel Yönelimdir.'' İstanbul Sözleşmesi’nin 4/3 maddelerinde geçen ''Devletler her tür cinsel yönelimi yasal güvence altına alır'' hükmü bu yöndedir.
Kimliğin oluşumunu güçlendirenlerin birisi cinsel kimliktir. Cinsiyet kimliği, insanın biyolojik özellikleriyle nitelendirilirken, cinsel kimlik, insanın kendisini erkek veya dişi olarak nitelendirmesidir. Cinsel kimlik cinsel yönelimle meydana gelir. Cinsel yönelim insanda cinsel duygu, arzu ve davranışların belli bir cinsiyeti cezbetmesidir. Cinsel yönelim karşı cins olunca heteroseksüellik, kendi cinsine dönünce eşcinsellik, her iki cinse olunca biseksüellik olarak adlandırılır. Cinsel Yönelim:
Lezbiyen; kadın kadınla birliktelik
Gay; erkek erkekle birliktelik
Biseksüel; hem erkek, hem kadınla birliktelik
Transseksüel; karşı cins rolüne girerek birlikteliktir.''[1]
Yani aslında tere yağından kıl çeker gibi imzalanan, yürürlüğe konulan İstanbul Sözleşmesi LGBTQ+ kimlikler için pek çok haklar, özgürlükler içermektedir.
Toplumdaki sonuçlarının acı dönüşlerini yaşadığımız şu günlerde Ak Parti sanki bu sözleşmeyi yürürlüğe koyan kendileri değilmiş gibi davranmakta sorumluluğu hep başka taraflara atmaktadır. Eleştiri oklarını diğer yönlere çekmektedir.
Allah aşkına toplum sağlığımız için, ailenin devamlılığı için yapılan hataları sineye çekmek, örtbas etmek yerine bu hatalardan ne zaman dönülecek?
İstanbul Sözleşmesi ne zaman iptal edilecek?
Diğer türlü bu sözleşme durduğu sürece içtimai manada çok ciddi hasarların artacağı, ağır travmaların yaşanacağı anlamına gelir.
Hukukçularımız İstanbul Sözleşmesi’nde fesih hakkı bulunduğunu ve Türkiye'nin bu hakkı kullanarak bu sözleşmeyi derhal feshetmesi gerektiğini ısrarla belirtmelerine rağmen niçin feshedilmiyor?
Velhasıl bu sözleşme vakit geçirmeden feshedilmeli ve sözleşmeden kaynaklan hasarı gidermek için çalışılmalıdır. (Madde 80- Fesih - Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine yapacağı bir bildirimle, her hangi bir zamanda feshedilebilir. Ulaştığı tarihten itibaren 3 aylık sürenin bitimini izleyen ayın 1. gününde yürürlüğe girer)
Selam ve dua ile...
[1] Maaile Dergisi 39. Sayı Nazmiye Gülbaş ''Cinsiyetsiz İnsan, İnsansız İslam, İslamsız Saadet Olmaz''
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.