Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

İlk Çiçek

İlk Çiçek

Genç kız, marketin manav bölümünden aldığı erikleri tarttırıyordu. Ardından etiketlenmiş poşetini alıp market arabasına atacak ve oradan uzaklaşıp alışverişinin kalan kısmına devam edecekti herhalde. Fakat öyle olmadı. Erikleri tarttırırken epey oyalandı. Hatta bunu yaparken öyle çok zaman geçirdi ki, oradan uzaklaşmasını bile durup izlemeye vaktim kalmadı. Evde beni bekleyen birkaç işim vardı. 
**
Gelelim o genç kıza… Neden manav bölümünde fazlaca zaman geçirdi diye soracak olursanız, o sırada meyvesini tartan delikanlı ile aralarında anlık bir şekilde gelişen ilgiye bağlayabilirim bunu. Oldukça minyon bir yapıda olan kızın, bir hayli uzun boylu ve iri yapılı olan karşı cinsine hayranlık ve ilgi beslemesi pek de şaşırılacak bir şey değildi elbette. İkisi yan yanalarken boylarının arasında yarım metre fark vardı galiba. Ki aynı ilgi de erkek tarafından kıza doğru yöneltilmişti.
**
Çekingenliği ve sokulganlığı aynı anda bir arada barındıran birkaç küçük espri, gülüşme, şakalaşma falan işte… Havada uçuşuyordu. Öyle flörtöz bir atmosfer. Ben de meyve ve sebze alışverişimi bitirmiş ve tartıya doğru seyirtmiştim ki beni fark edince ikisi de ciddileştiler bir anda. Hiçbir şey anlamamış gibi oradaki işimi tamamlayıp kalan birkaç öte beriyi almaya koyuldum ben de. 
Sonra marketteki işimi bitirip dışarıya çıkınca ilkin bir ağaç ilişti gözüme o gün. Yılın ilk çiçeklenmiş ağacıydı bu gördüğüm. Senede bir defa yaşanan o kutlu an; ilk ağaç. İlkbahar… 
*+
Demek gelmişti. Fakat biraz erken değil miydi? Şubat ayının son günü beklenecek şey değildi henüz bu. Bir mevsimi tam olarak bitirip de onun yasını tutmadan önce yapılan bu kutlama, hem yersiz hem de zamansızdı şimdi. Ve tutulmamış olan o matem, olmadık bir zamanda geri dönüp intikamını muhakkak alırdı çiçeklerden. Nitekim öyle de olmuştu. O günün hemen akabindeki haftada kar yağmıştı. Hiç unutmam. Tutulmamış kara bir matem, beyazla kaplamıştı her yeri şimdi. Sokakları, ağaçları… Vakitsiz açan o ilkbahar çiçekleri de bundan payını almıştı tabi.
Birkaç gün sonra da buz tutan yollar açılmış ve yolumu yine o büyük markete düşürmüştü. Manav bölümünde poşete koyduğum sebzeleri bu kez farklı birisi tartmıştı. O koca cüsseli adam oralarda olsaydı muhakkak görürdüm onu; fark edilmeyecek gibi değildi ki. Her zaman oralarda olurdu. Peki şimdi ne olmuştu? 
**
Boş boğaz görünüp görünmemeye hiç aldırış etmeden nerede olduğunu sordum oradakilere. Onun işten ayrıldığını söyledi birisi. Belli ki onunla önceden irili ufaklı bir husumeti olan bir diğeri de “çıkartıldı” diye düzeltti hemen. Bak sen… “Neden?” dedim. Olağan şüpheli hasım, bunu da büyük bir zevkle cevapladı tabi hemen. “Müşteri ilişkilerinde sıkıntı vardı abla.” Dedi. Bu sıkıntı da geçen haftaki o genç kızla ilgiliydi galiba. Kim bilir ne olmuştu, ne yaşanmıştı? Bin bir tane olası senaryo uydurulabilirdi şimdi! Ne var ki kafamı senaristliğe yorasım hiç yoktu o sırada. 
**
Ve bilmem hiç dikkat ettiniz mi, tamamen kendiliğinden gelişen herhangi bir olay ya da durum, hayatın ta kendisi tarafından aklınızdaki soruya cevaben verilebiliyor bazen. O gün marketten dışarıya adımımı attığım anda diyorum, yine gözüme hemen ilişiveren o çiçeklenmiş ağacı şimdi çiçeksiz ve dalları kırılmış bir halde görünce, bu durumu tamamen geçen hafta gördüğüm o gençlere bağladım. O ağaç gibi uzun boylu ve iri yapılı adam, bir ilk bahar çiçeği kadar narin ve kırılgan olan o kızla fazla uzun soluklu bir şey yaşayamamıştı belli ki. Bir kar fırtınasının daha ilk nefesinde, meyve verme ihtimallerini kaybetmişlerdi. 
Ve sanırım en erken çiçeklenen ağaçlardan birisi de erik ağacıydı. Tüm bu küçük hikayeyi başlatan meyve.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi