Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

İletişim ve enformasyon büyüsü

İletişim ve enformasyon büyüsü

İlgililerce ister kişisel ister kitlesel olsun iletişim kişiler arasında, duygu, düşünce, bilgi, haber alışverişi, bilgi ve haberlerin, akla gelebilecek her türlü biçim ve yolla kişiden kişiye karşılıklı olarak aktarılması ve belki de hepsinden önemlisi bir toplumdaki kişilerin birbirlerini anlaması olarak tarif edilir.

Enformasyon ise yine ilgilerce bilginin kişiler ve toplumlar arsındaki iletişim ile aktarılması veya elde edilen verilerin hedeflenen bir konu etrafındaki işlenmiş halidir. 

Adına bilgi, iletişim ve enformasyon çağı denilen yaşadığımız bu zaman diliminde teknoloji ile birlikte iletişim ve enformasyonun artması sonucunda da hem kişiler hem de toplumlar arası bilgi kavramında neyin sahte neyin gerçek, neyin güvenli neyin güvensiz ve kimin haklı kimin haksız olduğu karmaşa haline getirildiği için hayatımızı sürdürürken yanlışlarımız olabiliyor.

Eğer biraz da ipin ucunu bir başkasına kaptırmış isek yani bizim bilgilerimiz içinde neyin yanlış, neyin doğru olduğuna biz değil de bir başkası karar veriyorsa işin boyutu çok farklı olabiliyor.

Peki, bu zamanda kime inanacağız, doğru bilgiye nasıl ulaşacağız ve bizim için en doğru yolu nasıl bulabileceğiz diyebilirsiniz.

Bu durumu hem dünya hem de ahirete ilişkin konularda yaşıyoruz.

Dünya ile ilgili konuda örnek olarak son günlerin popüler konusu olan Avrupa ve Türkiye’deki akaryakıt fiyatlarının kıyaslamasında görebilirsiniz.

Ahirete taalluk eden konularda ise dini kimden öğreneceğimiz konusu en başta gelen husus olarak görüyoruz.

Dini öğrenme, anlama ve yaşama söz konusu olduğunda gerek kişi gerekse de gruplar arasında bir takım farklı inanç ve ibadet farklılıklarının varlığı gündeme gelmektedir. 

Belki Akademik düzeyde tartışılması ve belli bir anlayış birliğine varıldıktan sonra yeterli dini bilgisi olmayan vatandaşlara sunulması gereken bilgiler ile zaman içinde sosyal, siyasî ve dini arka planı olan farklı görüşlerin bilgi açısından seviye farkı gözetilmeden tartışılmasına imkân verilmesi en büyük yanlış olmuştur.

Bu sebepledir ki yaşadığımız zaman içinde kendileri beyan etmeseler de dinî grup olarak görülen toplulukların teorik ve pratik düzeyde birbirlerini dışlayıcı hatta tekfir edici bir tutum benimsemiş oldukları artık saklanamayacak kadar aşikâr olmuştur.

Dini en iyi anlamak, en iyi anlatmak, en iyi yaşamak hakikatine ulaşmış ve ayet ve hadislerde ifade edilen kurtuluşa erişmiş oldukları iddiasıyla bütünleşmesi gereken insanlar İslam kardeşliğini yok eden hatta şiddete meyleden bir başkalaştırışın hız kazanmasına ve toplumunun bir arada yaşama imkânını ortadan kaldıracak hale gelmişlerdir.

Bizim kültürümüzde bazı konuları mesellerle anlatmak çözümü kolaylaştırır diye bilinir.

 Buyurun size bir mesel:

Eski zamanlardan bir zamanda doğru ve kendisini doğru gibi gösteren 4 yanlış uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkarlar.

Gidilen yolun tehlikelerini bilen ise sadece doğruymuş. 

Yanlışlardan birisi liderlik yapmayı sever hep kendi istediklerinin olmasını ister, ikincisi çok hayalperest olup farklı şeyler denemek ister, üçüncüsü ise hep kendisini düşünen bir bencil olarak tüm kazancı tek başına almak istermiş. 

Dördüncü yanlış ise tembel ve başkalarının sırtından geçinmeyi seven birisi imiş ve yolun uzunluğunu hesaba kattıkları için doğrunun bilgilerini kullanarak hedefe ulaşmayı düşünüyorlarmış. 

Ancak yola çıktıklarından bir süre sonra bir yol ayrımına gelmişler ve doğru sağdan gitmelerini söylerken hayalperest olan soldaki yolun denenmesini istediği için lider davranışında olan yanlış doğrunun sözünü dinlememiş ve hemen hayalperestin dediğini yaparak soldan devam etmişler ve sonunda yol çok uzadığı için kaybolmuşlar. 

Tembel olan ise sürekli onları oyalamaya çalışmış ve bir süre sonra yorulduğunu ve kendisinin taşımasını istemiş. Tembelin isteğini kabul etmişler fakat bu defa da hızları düşmüş.

 Yol uzadıkça ganimetin tamamını isteyen yiyeceklerin hepsini tükettiği için yiyecekleri de kalmadığı için doğrudan onları kurtarmalarını istemişler.

Doğru ise onlara ; "Biz doğrudan uzaklaştık, bizi artık kimse kurtaramaz" demiş.

Sonuç hüsran olmuş elbette.

Bizim memlekette bir söz daha vardır bu durumları ifade etmek için.

“Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider.”

-Din konusunda da maalesef adını koymak istemesek de belki de sayısı dörtten daha fazla olan yanlışlara uydukça yanlışlar içinde doğruyu arıyor hale geldik.

Hâlbuki doğruya sarılmamız gerekirken yanlışı doğru gibi anlattılar ve doğruya sahip çıkmayı öğretmediler. 

Bir doğru sözün arkasına saklanarak onlarca yanlışı doğru gibi yaymaya ve tek doğrunun kendileri olduğunu iddia ettiler.

Dini konularda olduğu gibi dünyevi konularda bile yanlışa sapmayı “Bir defadan bir şey olmaz”  diyerek eldeki avuçtaki tüm doğruları yok saydılar. 

Doğrular ile yanlışlar birbirine karışınca çaresizce doğruyu yanlışlar içinde aramaya devam ettik ve kaybeden hep biz olduk.

Bunca badireden sonra aramızda doğruların olduğunu ve yanlışlıklar dünyasında doğruların hala kalabileceği ümidini bile yetirmemize sebep oldular.

FARKINDA MISINIZ?

İnanç, itikat, ibadet ve muamelat konularındaki yanlışlarımızdan sıyrılıp kurtulmamız gerekirken, batıl zihniyetlerin şiarı ve batıl inana ait olan eşyalar toplayıp biriktiriyoruz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Süleyman Küçük Arşivi