Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

İlahi adalet

İlahi adalet

İlahi adaletten bahsedeceğim…

Bahis?

Ele almaktan çok, değinmek kıvamında… Ele avuca sığmayan bir şeyden etraflıca bahsedebilmek zaten, kimin haddineymiş ki? En azından, benim haddime değil… O kesin. O yüzden, ancak bir yüzeyselce değinerek, hafifçe dokunacağım, o, iki ucu keskin kılıca ve aynı zamanda her yanı iç huzuru verip okşayan, -“yaşasın adalet!”- çünkü zaten yapısal olarak çift taraflı olan ve çalışan bu gerçeğe. Öyle ya, kah yarara kah zarara çalışan bir ‘mekanizma’dır bu, ne de olsa. Kanamak da, usulca okşanmak da vardır, bu işin içinde…

Ben, ilahi adalet demeyi tercih ettim ama bakış açısına, inanç penceresine göre ismi, ‘karma yasası’ da olabilen, o aynı şeyi diyorum işte. Öyle ya, aynı hedefe bambaşka yollardan varılabileceği gibi, aynı olguyu adlandırmanın da, farklı farklı yolları; isimleri olabiliyor. Tıpkı, İslam tasavvufundaki ismi ‘Fenafillah mertebesine ermek’ olan durumun, Budizm’deki karşılığının, ‘Nirvana’ya ulaşmak’ olması gibi, mesela... Felsefe farklı ama amaç teorik olarak da olsa, aynı. Ben de, kişisel bir tercih olarak, karma yasası yerine ilahi adalet dediğim bu evrensel yasaya, hayranım da… Onu diyecektim. Ellerinde, yerine göre tokatlarını, yerine göre de şevkatini barındırıp gizleyen, bunu açığa vurmak içinse yalnızca vaktini bekleyen adil, yüce ve büyük hakime; o hem korkulup hem de tapınılası anaya… Hayranım. Belki, yeryüzünden ona doğru ulaşan bir hüküm ve kontrol yolu bulamadığımızdan; bu küçüklüğümüzün getirdiği ululama ve hayranlık hislerinden, belki de göklerce idare edilişinden, ne bileyim, belki de zuhurat zamanının ve şeklinin, bizlerce asla önceden kestirilemeyişinden dolayı… Bazen güzel sürprizler, bazen de –maazallah- beklenmedik felaketler şeklinde… Aleyhe ya da lehe dönük olarak, bazen tam da unutulmuş ama ödenmesi kaçınılmaz olan bir hesabın kesilip adresinize yollanması, o ekilenlerin ‘er ya da geç’ ama illaki biçilmesi, ‘edilenin bulunması’, falan… Bu işleyişe, mekanizma ya da evrensel yasaya, hayranım işte…

Onu, siz de tanıyorsunuz, değil mi? Değil mi? İlahi! Muhakkak, onunla defalarca karşılaştınız ama o yine öyle güzel gizlenip, öyle farklı sebeplerin örtüsüne büründü ki, alnında ismi yazmıyor diye, sırf, alnında açık seçik ‘ilahi adalet’ yazmıyor diye, şimdi sanıyorsunuz ki, onunla daha önce hiç karşılaşıp tanışmadınız. Büyük yanılgıdasınız! Sağduyu eksikliği mi desek, ya da? Dikkat edin, kendini size anlamsal olarak iyice tanıtıncaya kadar, birçok farklı kılıfta, kılıkta ve sebepte karşınıza çıkacaktır, o. Tanınmak ister; tanınmamak incitir onu… Ta ki, onu tanıyıp, size o sırada verdiği dersi iyice anlayıncaya kadar, siz. Umulur ki, verdiği dersi felaket değil de; hoş sürprizli notaların eşliğinde sunuyordur o anda, size.

İlahi adaletin okşayan değil de kanatıp kesen yanını nesiller boyu tecrübe eden insan, bir yandan da, “Büyük konuşma” der, en çok. “Büyük konuşma aman, başına gelir”. “Meydan okursan, boyunun ölçüsünü alırsın!” ya da “Sözlerinle birinin kalbini kırarsan, aynı sözler hedefinden geriye dönüp, seni vurur, eninde sonunda” İşte bu yüzden, ‘ektiğini biçersin’ ve ‘büyük konuşma’ dır. Söz, tohumdur. Eylemler, planlar… Hepsi ama hepsi, insanın kendi kaderine, kendi elleriyle verdiği yöndür: ‘Kişi ne yaparsa kendine yapar’. Lütfen gözlemleyin. Onu, ilahi adaleti, illa ki görüp tanıyacaksınız. Umulur ki, sizin için ellerinin içinde tokatlar değil, şefkatli okşayışlarını biriktire gelmiştir, o zamana değin. Hem, ummak da demeyelim biz buna, aslında... Elinizden ve dilinizden insanlara karşı zarar mı yoksa yarar mı ulaşıyor daha çok, işte bu sorunun cevabı, o annenin ellerindeki felaketin, hoş sürprizin ya da ikisi arasındakilerin ipucunu verecektir, size.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi