Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Hz. Mevlâna ve sahte rehberler

Hz. Mevlâna ve sahte rehberler

Günümüzün önemli meselelerinden biri de, dini bazen gelenek görenek icabı, bazen de daha üst seviyede ve derin yaşamak isteyen, genelde iyiniyetli kimi insanların, zamanımızda çoğalan, “yol göstericilik” iddiasındaki sapkın satıcılara kapılmaları; neticede bozulmuş, çıkmaz yollara girmeleridir. Çok fena, feci denilecek örnekleri hatırlarsınız.

Hz. Mevlâna’nın bu konuda ikazları, sahte şeyhleri tasviri; gerçek gönül ehliyle aradaki farklara değinişi önemlidir:

Kalp makamına, gönül durağına ulaşanlardan başka herkes, bedenlerde pusuda olan kötü huylar, nefsanî istekler yüzünden illetlidirler. Çeşitli manevî hastalıklara yakalanmışlardır; elbette illet illetle dost olur.

Her aşağılık kişi, Dâvutluk, yani mürşitlik davasına kalkışabilir. Hakkı batıldan ayırt edemeyenler de böyle yalancı ve ikiyüzlü kişilere aldanıp ona uyarlar.

Ahmak kuş, bir avcıdan kuş sesi duyar da, ona doğru uçar gider.

O şeyhlik dava eden, yani etrafına kendini mürşid ve şeyh olarak tanıtan kişi, kendi malı olan şeyle, başkasından naklettiği şeyi fark edemeyen bir sapıktır. Aklını başına al da, üstün bir insan, mânâ adamı sanılsa bile ondan kaç.

Onun görüşüne göre, korunulmuş hür kişi ile, bağlanmış esir bir kişi birdir. O yakîne erdim, tam inanca vardım davasında bulunsa bile, şüphe içindedir.

Böyle bir kişi zekâdan ibaret olsa bile, mademki onda ayırdediş hassası yoktur, o bir ahmaktır.

Ey sâlik, dikkat et! Böyle bir kimseden ceylanın arslandan kaçtığı gibi kaç; ey bilgili yiğit, sakın onun yanına gitme.” (Mevlâna, Mesnevî’den Seçmeler Cevâhir-i Mesneviyye 2, Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken, İstanbul 2005, sf. 563)

Hz. Mevlâna uyarılarına devam eder:

Sahtekâr ve riyakâr tarafından eğitilen ve ondan ilim öğrenen kişi tıpkı hocası gibi olur: Alçak, zayıf, âciz, meymenetsiz, belirsizliklerden kurtulamamış ve bütün algıları bozuk.” (Fîhi ma fîh)

“Sen bütün arsızlığıyla elindekilerin hepsini senden çalacak birinin müridi ve misafirisin.”

“Kendisi muzaffer değilken seni nasıl muzaffer kılsın? Sana nuru değil karanlığı verecek.

Kendisinde bir nur yokken, başkaları ona yaklaşmakla nasıl aydınlansın?

Ne Allah’tan bir iz ne de koku var ama davası Şit’ten de Âdem’den de ileri.

Şeytan bile onun huzuruna çıkmaktan utanır da o yine: ‘Biz Hak dostlarındanız hatta onlardan da ileri.’ Deyip durur.

Kendisini gerçekten adam sansınlar diye dervişlerin pek çok sözünü çalıp çırpmıştır.

Söz söylerken Bayezit’e kusur bulur, hâlbuki Yezit bile ondan utanır.

Göklerin ekmeğinden de rızkından da nasipsizdir. Hakk onun önüne tek bir kemik parçası bile atmamıştır…

Yıllar yılı müritler onun kapısında toplaşıp; yarın gelecek, dediği vaatleri beklediler ama o yarın bir türlü gelmedi.

İnsanın bu küçük büyük işlerin sırrını anlaması zaman alır.

Ten duvarının altında bir hazine mi gizlidir yoksa yılanlar, çıyanlar, ejderhalar yurt mu tutmuştur orayı?

Onu kıymetsiz bir şey olduğunu anlayana kadar arayanın ömrü geçip gitmiştir. Artık bilmenin ona ne faydası olacak ki? (Mesnevî)

Âdem suretinde ne çok İblis vardır, seni davet eden her ele elini uzatma…

Sefil adam, cahillerin aklını sihirle çelmek için dervişlerin sözlerini çalar.

Hak erinin işi nurlu ve sıcaktı, rezil kişinin işi ise hile ve utanmazlık.(Mesnevî)

(…) Hasta, solgun bir yüzü parlatabilirler mi, altın gibi sarıyken?

Halkı hasetten kurtarabilirler mi, haset hepsini hasta etmişken?

Basiret ve görüş uğruna gelen padişahlar, insana nurlu gönül gözleri gibidir.

Yedi seyyare gibi ki hepsinin ışığı bir, beş parmak gibi ki hepsinin yaptığı iş bir.

İnsanlar kendileriyle eğlenmesinler diye bu ahmaklar sakal uzatıp sarık sararlar.

Gönül ehli güneştir, toprak ehli havada bir toz zerresi, birisi gül diğeri diken.

Ey şehzade, bu ahmaklardan dolayı gamlanma! Gönül ehli gönül bahşeden ve gönül yapandır. (Dîvân-ı Kebîr)

Âlemin mahlûkatından utanın, utanın! Şu cahil, korkak hırsızlara bakın!

Dışlarına baksan sofuluk görür adam bilirsin ama hanelerinde Allah’tan eser yok!

İki dirhem versen bu rezillerden üç dört eşek yükü satın alabilirsin” (Dîvân-ı Kebîr)

(William C. Chittick, Sufi’nin Aşk Yolculuğu, Mevlâna’nın Manevî Öğretisi, Litera Yayıncılık, İstanbul 2016, sf.195-197)

Herhalde asıl mesele, kafa karışıklığı, şuur bulanıklığı, cehalettir, kirdir.

 Hak ile batılı tefrik etme, seçme gücümüzün giderek zayıflamasıdır.

Maddî marazlar gibi, manevî hastalıklar da çoğalmaktadır ama belki de samimiyetle şifa, derman talebimiz; hakikî anlamda insan olma derdimiz, hedefimiz bulunmamaktadır. Ya da her şey kabukta kalmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi