HÜLYA
Kar manzaralı penceremin karşısındayım şu an. Hissedilen hava sıcaklığı eksi dokuz. Güneş yalandan göz kırpıyor ama ısıtmaya niyeti yok bu gün. Bakınca dışarıda kar görünen penceremin önünde boyu yaklaşık yirmi santimetre, gövdesi dikenli, uzadıkça yeşil yaprakları pembe çiçeklerle buluşan kahverengi saksılı bitkim öylesine dik duruyor ki…
**
Havanın buz gibi olması umurunda değil. Güneşin cimri ışıkları altında toprağı nemli olsun yeter ki her koşulda açar pembe çiçeklerini. Gerçek adını bilmiyorum ama onu bana hediye eden arkadaşım adını Hülya koymuş. Hülya…Karşıdan bakıldığında sıradan bir çiçek gibi durduğunun farkındayım ama Hülya’dan öğrenecek çok şey bar gibi geliyor bana. Gövdesinde dikenleri var demiştim.
**
Çiçeği olmasa kimse yüzüne bakmaz dikenin öyle değil mi. Her bitkide çiçek arar bulunca da dalından koparırız çiçeğini. Hülya’ nın dikenleri kimse ona dokunmasın, incitmesin diye var. Narin yeşil yaprakları arasına minik minik pembe çiçekler kondurmuş çünkü biliyor çiçeği olmasa sevilmeyeceğini. Cömertçe açıyor hem de renk veriyor pencere önlerine. Hava şartlarına da aldırmıyor hiç. Açmak istediği sürece kim durabilir ki önünde. Kökleriyle sımsıkı bağlı toprağına çünkü yaşamak istiyor belli…
**
Hülya…Hülya’yı bana getiren arkadaşımın iki tane küçük ve haylaz çocuğu var. Çocuk işte daime dokunmaması gereken şeylere dokunurlar. Yetişkinlerden daha cesur olurlar her zaman. Öyle dikenlerine rağmen Hülya’nın çiçeklerini koparmışlar. Arkadaşımda kıyamamış Hülya’ya bana emanet etti. Eve getirdiğimde can çekişiyordu yaprakları yolunmuştu. Zamanla toparladı kedini. Çiçek açtı ve hatta bir filiz daha verdi. Keyfi şu an yerinde Hülya’nın. Dimdik ayakta duruyor. Dallarına, çiçeklerine sahip çıkıyor. Hülya…
**
Bahsi geçen çiçek en az kendi kadar güzel ve dimdik duran bir kadından alıyor adını. Dalları koparılmış, çiçekleri örselenmiş boşanmak istediği eşi tarafından evinin önünde üç kurşunla bacağından vurulmuş bir kadından alıyor adını. Şaşırdınız mı? Çok başka bir hikâyesi olsun isterdim ama gerçek bu. Yaşamak isteyen gencecik bir kadın o. Evladı için çabalayan bir anne, kıymetli bir evlat Hülya... Canına kast etmiş bir canavarla aynı şehirde hala. Mahkeme salonlarında adalet arıyor. Öyle güçlü öyle sağlam duruyor ki. Birilerinin onun sesini duymasını beklemiyor artık.
**
Hava şartlarına aldırmıyor. Çünkü biliyor kimseden bir fayda olmadığını. Soğuk duvarlara yaslanıp hayatın elinden kayıp gitmesini izlemek istemiyor artık. Dört elle sarılmış hayata evladının hayatı için çalışıyor yalnızca. Her an öldürülme korkusuna artık öyle alışmış ki. Dikenlerle örmüş gövdesini tek derdi o masum pembe çiçeğine el değmesin. Hülya… Neden hangi taşı kaldırsak altından böyle bir hikâye çıkıyor? Hülya üç kurşunla hayatta kaldığı için sevinsin mi yoksa bir sonrakinde de bu kadar şanslı olmak için dua mı etsin.
**
Hayat akıp giderken köşe bucak saklansın mı cellâdından yoksa risk alıp kefeni cebinde mi devam etsin yaşamaya. Adalet beklediği kapıları çalmaktan vazgeçip kaderine razı mı olsun yoksa canavarına verilen ironik cezalarla teselli mi bulsun? Birileri artık Hülyaları, Emineleri onlarla aynı kaderi paylaşan kadınları görmezden gelmesin. Şiddetin her türlüsünü kınayarak bir yerlere varamadığımızı görün artık. Canlı türü ne olursa olsun yaşama hakkının dokunulmazlığını aşı yapıp dağıtsın birleri. Hülyalara ve çiçeklerine artık kimse dokunmasın. #kadiriçinadalet
MONAROZA.