Neşe, Dert, Aşk
Bu gün çaylar benden. Bir vedanın ölüm yıl dönümü çünkü. Neşemiz, derdimiz, aşkımız, bir sazın teller arasında kaldı. Eylül en çok hüzün ayıdır ya ancak onun vedası eylüle yakışırdı. Bozkırın tezenesinin saati bir eylül günü durdu. Halk çocuğu, gönül dostu, üstat Neşet Ertaş…
**
Gönül dağının karında bir yarımızı da yanında götürerek sonsuz oldu Neşet Ertaş. En büyük zenginliği sazının tınısında duyduğumuz içtenlikti. Beni “eller gibi görme” dese de biz onu hep bağrımızda hissettik. Türkülerinde sıcaklık ve hüznü yüreğimize işledik. Elbet ömür son bulmakla meşhurdur. Bin bir çeşit yaşam hikâyenin sonu hep aynı biter. Nasip olursa bir avuç toprak nasip değilse o bile yok.
**
Neşet Ertaş’ı Neşet Ertaş yapan neydi? Diye sorsam pek çok cevap alabiliriz. Türkileri mi, sesi mi, kendi tabiri ile garipliği mi? Aşkı mı, sevdası mı Leylası mı? Belki bunların hepsi belki de hiçbiri. Benim için Neşet Ertaş’ Neşet Ertaş yapan samimiyeti, doğallığı, kendi oluşu. Her yaştan insanın, her kültürden insanın yüreğine dokunabilmesi, evrensel oluşu, biz oluşu bizden oluşundan bahsediyorum. Kutuplaşmanın, ötekileşmenin, ayrışmanın zirve yaptığı çağlardayız. Bir şiir okusan, bir şarkı dinlesen yaftalama, lekeleme, hatta ayıplama cümleleri işleniyor üzerine. Dini, siyasi, ideolojik cellatların kurbanı oluyorsun.
**
Ama Neşet Ertaş da böyle bir şey söz konusu değil. Her telden insana yer var onun sazında. Türkülerinde kendine dair bir öğreti buluyorsun. “Yalan Dünya “ ile hüzünlenip “Kesik Çayırla” coşabiliyorsun. Şimdi bunları bulmak öyle zor ki… Sabah erken kalkanın şarkı söylediği, kafiyeli olsun olmasın sözleri bir araya getirip kendini besteci sananlara kaldı meydan. Anadolu’nun bağrı yanık evladı, yitip gitti giderken bizi bize hasret bıraktı. “Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur!” demiş Garipler babası.
**
Evet, kötü insanların Türküleri yok. Türkülerin de insanı kalmadı zaten pek. Bizi iyi yapan her şeye o kadar sırt çevirmişiz ki iyilik kavramı pas tutmuş. “Cahildim dünyanın rengini kandım” derken üstat, bizim boğuştuğumuz cehaletin, bizim kandığımız renklerin haddi hesabı sorulmuyor şimdi. Mümkün olsa bütün türkülerinin sözlerini yazardım buruya. Derinliğinde kaybolup gitmekten korktum. Haddim değildi belki ama vefatının yıl dönümünde kendimce yâd etmek istedim Neşet Ustayı.
**
Okuyan herkesin bir Neşet Ertaş türküsü açıp dinlediğini hayal ediyorum. Bozkırın Tezenesi; evimize girdi, kültürümüze girdi, gönlümüze girdi. Elini soluna götürüp taşa toprağa gömülemeyen şeylerin gömüldüğü yeri öğretirken kendi yerini de göstermiş oldu. Kendine has Türkçesiyle her kelimesinde dert ve yaşam öyküsü kokan büyük usta Neşet Ertaş bir devri kapattı. Ardında kaldığımız kapının bu tarafı renksiz, cansı, sessiz. Sazının telleri pas tutsa da sözünün telleri yüreğimizde çalınıyor.
“Aşk biterse yorulur insan, ben ne zaman ölürsem “Neşet yoruldu” desinler.”(Neşet Ertaş)
“İlimsizlik bilgisizlik yüzünden, cehalet hortlayıp çıkar mı çıkar. Sevgisizlik saygısızlık yüzünden, insan insandan bıkar mı bıkar.”
Neşet yoruldu, insan insandan bıktı…