Eylül geldi
Yapraklar son demlerini yaşıyor dallarında. Rüzgârla dansını seyredeceğiz bir süre yorgun yaprakların. Büyük bir gürültüyle yerde son bulacak bu dans. Bu aralar bir telaş, bir hazırlık var tabiatta. Yeşil, sarıya devredecek doğadaki yerini. Nedeni bilenmez ama derin anlamlar atfedilir bazı mevsimlere, günlere, aylara. Eylül de onlardan biridir. Çünkü eylül bir inziva habercisidir. Göğün trafiği de en az yeryüzü kadar yoğun bu aralar. Kuşlar göç merasiminde. Leylekler bir sondaki baharı görmek için gitmek zorunda şimdi. Biz de kuşları özgür sanıp özentisi oluruz kanatlarının. Onlar kanatlarını ne yöne açsalar hayat ora dadadır. Hiçbir yöreye ait olmadan mevsimden mevsime kaçan işte yine gidiyorlar geri dönebilme umuduyla. Güney de bir ufuk çizgisi oluşturmuş sıra sıra turnalar.
Çünkü eylül geldi.
Salça kokusuyla uyanıyoruz bu günlerde. Anneler, nineler bahçeleri doldurmuş. Odunlar çoktan köz olmuş koca koca kazanların altında. Mutfaktan ekmeği kapan çocuklar sıralanmış kazanların başında. Taze ve sıcak ev yapıma salçalar ekmekle buluşunca çocukların yüzlerindeki şenlik görülmeye değer. Alt tarafı salça ekmek değil mi ama onlar için değil. Birkaç gün sonra aynı bahçede dizi dizi turşu kavanozları renk cümbüşü oluşturacak. Sebzeler rengârenk besmele ile girecek kavanozlara. Allah birlikte yemeyi nasip etsin “diyecek birbirine yardıma gelen komşular. Yarın birlikte aynı tandırın başında kış ekmeği yapmaya oturacaklar. Oklavanın sesi çınlarken unun toz zerrelerinin uçuşunda sohbetler dönecek. Kuru patlıcanlar dizildikleri ipten alınacak, sobalı evlerin önünde kömür yığınları istiflenmeyi bekleyecek. Büyük bir hazırlık var bu günlerde çoluk çocuk herkeste. Okulların açılmasını bekliyor çocuklar yeni aldıkları sırt çantalarının belki de gün de on kez açıp bakıyorlardır şimdi.
Çünkü eylül geldi.
Benim çocukluğumda eylül böyle gelirdi. Kuşlar göç eder, ağaçlar yaprak döker, insanlar kış hazırlığına girer, çocuklar her olayda mutlu olurlardı. Şimdi her şey değişti. Kuşlar insanlar gibi zamansız göç eder oldu. Ağaçlar dökülüyor diye yapraklarına küser oldu. Oysa yeniden çiçek açabilmenin şartı kışı kuru dallarla geçirebilmekti. İmtihandı bu da. Değişti her şey ne yazık ki. Doğanın dinamitleriyle oynaya oynaya devinimi durdurduk, tekdüzeliğe mahkûm etik kendimizi. Eskiden özel olan her şey anlamını yitirmeye başladı. Mevsimler bile şaştı yolunu. Bak sonbahar hala sıcak. Heyecanlar alık, hazırlıklar özensiz, şölenler sessiz, sokaklar ıssız. Kalabalıklar bozkır kadar kurak, karasal iklim kadar hoyrat insanlar. İşin tuhafı şu ki herkes halinden memnunmuş gibi görünüyor. Değişmiş olmak rahatsız etmiyor bizi aksine daha da üzerine yürüyoruz. Kimyasını bozuyoruz elimizin değdiği ne varsa. Bir hazan bulutu gelsin konsun göğümüze.
Çünkü eylül geldi.Konu eylül olunca şiir eklemeden edemizdim. Çünkü “Eylül geldi” cümlesi başlı başına bir şiirdir aslında.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum.
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.(Cemal Süreya)
MONAROZA