Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Hatırla Ben'i

Hatırla Ben'i

Görmek istemediğimiz bazı ânları barındırsa bile, şüphesiz bir mazimiz vardır; onun zemini, katları üzerinde yükseliriz.
Ve ara sıra, gerçek hayattan kopuşlara, geçmişteki ben’imizden izler yakalamaya, duraklamaya ihtiyacımız olduğu bir vâkıadır. Kopuş, hüzün kadar, garip bir zevk verir. Çelişkili hisler, bir duygu cümbüşüyle sar(s)ılırız.
Anılarımızdan iyice kuytuya atılmış, tozlanmış bazısı, hatırlanmayı bekler; bazıları hiç akıldan çıkmaz, bizi tutuklar, karşılaştığımızda hep kucaklaşırız… Kimileriyle asla barışmaz, daima kaçarız.
Israrla geri dönmek iste(me)diğimiz yüzler, dönemler vardır. Kayıp insanlar, sevgililer, hasretle varlığını derinden duyurur. Hikâyemizde oyuncular değişir durur.
Boynumuza asılıdır anılar; hareketlidir, yer değiştirir, çoğaldıkça kaynar. Başımızın üstündedir. Boşlukta, özel bir yerde sayısızca uçuşur, bize çatar durur. Görünmez dalgalar, fasılalarla vurur.
Zamanlar iç içe geçer de, bir kaçını birlikte sarmaş dolaş yaşarız. Bir mazi şiddetiyle, nice zelzele, depremler, hatıra seliyle dolar taşarız.
Hatıraların kıymeti, içinde barındırdığı şahıslardan, dönülmez akşamların ufkundan ve istediğimiz kadar seçip biçimlendirdiğimiz, resmedebildiğimiz taşıyıcı bir atmosfer, büyülü değişken bir mekân olmasından, pek çok çarpıcı unsuru “toplayıcılığından, biriktirmesinden” ileri gelir belki de.
Sanki hayatı(mızı)n sınırlarıyla oynar, geçmişi esnetir çekiştirir, buruşturur, tekrar kurgularız.
Sisleri, perdeyi aralar; ölmez hatıralar meşherine dalarız. En güzel denizler, hatıralarda yaşar. Hızır nefesi değmiş ağaçlar meyvelerle coşar; köyler ve kasabalar hiç eskimez, âdemoğulları havvakızları pörsümez. Neticede hepsi geride kalmış, hayal değil midir, bir tür Cennet dahi inşa edebiliriz. Nasılsa ölçüleri, değerini biz tayin ederiz.
Özellikle çocukluk devri, kolay unutulmaz. Şimdi’yi, ânı kırk paraya satarız. On kuruşluk bir simitle, horoz şekerleriyle, kırmızı elbise ve ayakkabılarla, sünger toplarla oyalanırız. Yeniden, Küçük Kurbağa, Prenses, Uyuyan Güzel, Öğretmen ve Mum olur, nice kılıkta “olmazları” oldurur, kötülükleri çirkinlikleri bir çırpıda soldururuz.
Geçmişe bir üfleriz, bakarsınız Aynur Ünay’ın hatırası “Kaptan Grant’in Çocukları” eve gelmiş, Bahadır’lar küffarı yenmiş, Eflatun Cem Güney masallar okumuş, nice kahraman bize ulaşmak için sıraya girmiş, sonsuz ısırıklara davet eden elmalar gökyüzünden minik avuçlarımıza düşmüştür. Ayvayı yediğimiz yeni zamanlarda ise, yine de mazinin rahmine sığ(ın)mışızdır.
Hâlbuki her şey geride kalmıştır. Olan bitmiştir. Hatalarımız, memnuniyetsizlik ve muhtemel üzüntülerimizle; bayramlı sevdalı, eşsiz gün ve gecelerle tarihe karışmıştır.
Dünü yaşarken bazı hadiseleri, kimi fiilleri engelleyememiş, yanılgılarla büyümüşüzdür.
Fakat şimdi, geçmişte gezerken, keyifli tercihlerde bulunabilir; arzımızın merkezine seyahat edebiliriz doğrusu.
Mesela şu ân, 24 Nisan tarihine gitmek istiyorum. Yeniden doğsaydım ve sonrasında, bugünkü aklımla neler yapardım?
Ancak düşünüyorum da; muhasebe özeleştiri gerekse bile mazinin “Ben’lerini seviyorum. Çünkü bu bir süreç; her şeye rağmen gelişim, yürüyüş sürüyor.
Gönlümle, savaşta değil barıştayım. Hatıralarımı didiklemeye, deşmeye devam ediyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi