Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Han(g)i Din

Han(g)i Din

Kimsenin inancına karışmıyoruz ama yaşayışımızda, Müslümanlık anlayışımızda bir boşalmadan, sapmadan söz ediyorsak herhalde buna karşı bazı tedbirlerin de alınması gerek.
Özellikle konuyla ilgili söz sahibi ilim adamlarımızın, münevverlerin; film adamları gibi, feryat figanla, ölümcül bir sessizlikle, ya da mızmızlanmakla geçinmekten ziyade, mesuliyetlerini idrak etmelerini; bu ülkenin harsını, değerlerini müdafaa ve halkı şuurlandırma yolunda adımlar atmasını bekliyoruz.
İçerikten mahrum, sureta değil, üzerinde çalışılmış, kalp ve zihin birliğiyle yo(ğ)rulmuş, gerçek inşâlar (Yanlış anlaşılmasın inşaat(!) değil)…
Kutsala atış ve her çeşit yatış serbest. Mukaddesatımız, geleneksel değerlerimiz türlü cephelerden, açılardan önemsizleştirilerek, küçültülerek hedef haline getiriliyor.
Ateizm, deizm gibi cereyanlar, “bizim yolumuz sevgi, aşk” gibi çıkışlarla (üstü örtük) dinler üstü bir anlayış, garip inançlar çoğalıyor. Dört koldan saldırı.
Özellikle gençlerin bu akımlara kapıldığından, millî manevî değerleri kaybettiğimizden, bozulmadan şikâyet ediyoruz. Menfi örneklerin, kirli bir ortamın beslemesi ve sürekli bunların pompalanmasıyla yozlaşma erozyon büyüyor; aldanma ile kanmalar kolaylaşıyor.
İnceden inceye, maneviyatın içi boşaltılıp, her şey kâğıt üstünde kabukta kalıyor. Yanlış yönlendirmelerle, belirleyici etkiler bırakıyor; üzerinizde hiçbir yasa yok, dayanak, zemin ve kökleriniz buharlaşıyor.
Karmakarışık, ne idüğü belirsiz, herkesin kendi tespit ettiği yahut geçerli kıldığı din telakkileri böylece yayılmakta.
Mesela, bir arkadaşım bildirmişti. Çevresindeki bir ilahiyatçı tarafından meleklerin varlığı tartışmalı kılınıyormuş, yani her şey içimizde olup bitiyormuş. Nefsin mevcudiyetini, derûndaki kötücül gücü biliyoruz. Ancak dışımızda da melek, şeytan ve bazı varlıklar var.
Melek kavramını kabul etmediğimizde veya başka anlamlar verdiğimizde, -belki biz farkına varmadan- söz gelişi “imanın şartlarından biri” siliniyor; keza bir takım Kur’an ayetleri ve elbette Kutsal Kitabımız, dinin esasları hakkında şüpheler kalbe düşürülüyor.
Menfur bazı amaçlar için çarpıtılan; İslâm’ın içyüzü diye tarif edilen, ilahî Aşkı esas alan Tasavvuf, büyük sufilerin eserleri, güya kişisel gelişim gibi gösterilerek yanlış manalarla, karanlık felsefelere âlet edilmekte.
Şık fakat hakikate aykırı ters yüz edilmiş cümleler, bazı doğrular, hadisler, hatta bambaşka tefsir edilmiş âyetler, günümüz şartlarına(!) modern insanın maddî ihtiyaçlarına(!) uydurularak necis bir bulamacın içinde eritilerek, “vizyon genişliği” diye takdim ediliyor.
Piyasa bu türden akla gönle ziyan kitaplarla dolu. Belli bir temeliniz yoksa kafanız karmakarışık, darmadağınık, aidiyetsiz, özünüzden habersiz, kuşkularla, kalp ağrılarıyla sürüklenip gidiyorsunuz.
Neler deniliyor, ne tür yıkıcı mesajlarla ağlar örülüyor mesela:
Bir kere normal Müslüman “put yapıcı, ilahları çoğaltma yarışında… Din adamı denilenler, senin enerjini heba ettirir, günah ve gökteki zalim bir Tanrı kavramıyla seni ümitsizliğe düşürür, sırf ibadeti hedefler, bölücü mezheplerle, cehennem tasvirleriyle seni cahilleştirir, salt menfaatini düşünür.” Vs.
Oysa yazılanlara göre, mesela bilge arifler “ibadeti ve inançları bir araç olarak gösterir ve zamanı gelince her birini terk etmen için sana batınî sırlar bahşeder.”
Tamam, bazı hadisler uydurma olabilir fakat nevzuhur Üstatlara(!) göre “…onun bunun uydurduğu hadislerle hareket etmemeliyiz.”
“O, Bu…” ifadeleriyle kastedilen kimdir acaba?
Yine iddialara göre “dünya üzerine gelen görevli nebiler, veliler, arifler, üstün vazifeli varlıklar görünürde çok işler başarmış fakat yeterli değildir”.
Anlaşılan, yolu, sırrı, hakikati mükemmeliyet sahibi zatıâlileri ve benzeri rehberler gösterecektir.
Ayrıca “Ne varsa bu dünyadadır ve kendi ellerimizle beyaz sayfalarda geleceğimizi oluştururuz.”
Reenkarnasyon da, benzeri söylemlerin ve yayınların dayatmaları arasındadır:
“Nefs tekrar doğmaz, ruh tekrar doğar, sonsuz sayıda tekrar doğuşlar yaşar”… “Tekrar doğuşlar hiç bitemeyecektir” “Ruh sadece bu dünyada değil başka canlı platformlarda da tecrübe edinmek için doğuşlar yaşamaktadır.”
“Cehennem ateşinde yanma sembolizmdir. Ateşten canın yanması vicdan azabını simgeler.” “Öyle korkulacak ürkülecek bir bilgi değildir. Ateş kutsaldır. Arınma yeridir. Birliği ve bütünlüğü sağlayan bir unsurdur. Korkulacak ve ürkülecek bir durum asla değildir.
“Ruhsal tekâmülde, toplu inisiyasyon devri mühürlendi Son Nebi ile. Bundan sonra kendi gelişiminde tek ve yalnızsın.”
Çarpıtmaları gördünüz mü? Bir yandan, Bilgeler, eserleri, tasavvuf da tamamen İslâm inancından soyulup tanıtılıyor.
Şükürler(!) olsun cehennem yok, vicdan azabı, içsel ateş var yalnızca. Ateş de pişirmeye, ısınmaya yarar herhalde. Olsa da mühim değil, dinler peygamberler, Son Peygamber de zaten hükmünü tamamladı… Kuran yanlış anlaşılıyor… Sen özgürsün, Kendindeki cevheri bilmiyorsun. Bak sonsuz beden var, istediğini yap nasılsa tekrar bedenlenirsin.
Budistlerdeki tenasüh anlayışındaki gibi, kedi fare semizotu gibi de dünyaya gelmeyeceksiniz. Sonsuz bir tekâmülle yürü git. Ruh hop hop sıçrayıp dursun, nolacak gezip tozup, girip çıkıp otursun.
Sonuçta tasavvuftan da bıkılmış (Kullanım süresi doldu herhalde). Yeni mecralar yazarı bekliyor, okurlara yeni bir boyuttan sesleneceğini duyuruyor.
Ve bomba netice, “Yönelecek hiçbir şey yok”:
“Yeni bir keşif, yeni bir başlık. Hiçbir şey ile bağdaşmayan, bir şey ile ilişkilendirilmeyen, yeni bir sistem, bir düzen gibi. Bu ne Tanrı, ne ruh, ne insan, ne ben, ne ilim, ne tasavvuf, ne başka bir şey, bu bilmediğimiz bir şey ama bilinmek isteyen bir şey. Din yok içinde, ayetler de yok, Tanrı da yok, insan da yok, ruh da yok. Tanımsız şimdilik.”
***
Tasavvuf görünüşlü kitaplardan sonra gelinen nokta; asıl hareket merkezi topyekûn inkâr, korkunç bir dönüşüm.
Tahrifata uğramışları bir tarafa, başta İslâmiyet bütün dinler bir çırpıda nasıl da kolayca devreden çıkarılıp, geçersizleştiriliyor, inanç sistemi büsbütün ret ediliyor.
Bu tip inançlarla hangi noktaya varırsınız. Bütün küresel fırtınalara, sömürücü güçlerin kültürüne, egemenlerin tahakkümüne karşı nasıl neyle direnç oluşturup, mukavemet edersiniz?
Tüm değerler bir kenara atıldığına göre, artık kime karşı uysal ve itaatkârız, hangi efendilere boyun eğiyoruz. Bağlantı, iletişim ve itibar nereye, hizmet kime? Sonra geriye kalan ne?
Üstelik fevkalâde rahat(!) konforlu, keyfe tâbi.
Bazısına cazip geleceği muhakkak. Sorumluluk bulunmuyor, vazife yok, zaten uzun uzadıya düşünmeye hacet yok; bundan başka nefsin terbiye edildiği, ilerlendiği ve tekâmül iddiasında.
Maalesef tehlike çok büyük, gafletse alabildiğine derin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR