Görmezden Gelinen Günler
Hangi mevsimin gidip, hangisinin geldiğinin belli olmadığı; ikisinin birbirine karıştığı günlerin içindeyiz yine. Her mevsim geçişinde yaşanan o 1, 2, ya da, bilemediniz 3 haftalık süreçler işte... Yaz desem yaz gibi ama teorik olarak bakınca 1 Eylül itibariyle, bunun adı 'güz'.
**
Fakat kitabî bilgilerin pratikte her zaman doğru olmayacağını ve işe yaramayacağını söyleyen bir hocam vardı. Hep de haklı çıkardı, inanın. "Bu takvimler bizi kandırıyor, hocam!" 31 Ağustos akşamında, yazlık giysilerini üzerinden çıkartıp, 1 Eylül sabahına yeni bir gardıropla uyanan kaç kişi vardır ki hem?
**
Fakat bugünlerde, havaya ince bir ayarın çekilmemiş olduğunu pekala söyleyemeyiz. Çekildi! Yüce ve kutsal bir el, rotayı sonbahara doğru kırdı. Eminim siz de bunu hissetmişsinizdir.
Hala ısıtan hatta yer yer terleten ama kesinlikle eskisi kadar, öyle pek fazla da yakmayan sıcaklık; çoğunun kurumuş olduğunu bu sabah fark ettiğim, zamanının mor renkli lavantaları; haklarında 'çürümek' yerine 'olgunlaşmak' sözcüğünü kullanmayı tercih ettiğimiz muzlar, şeftaliler, kayısılar ve bilimum yaz meyveleri; nevbaharın olmuş, doğmuş ve yazın da büyümüş olan kedilerin şimdi çoktan 'garson boy'a erişmiş olmaları... Güz mevsiminin yavaş ama emin adımlarla yaklaşan ayak seslerini duymamış olamazsınız! Bir de, okulların açılacak olmasının arifesinde, medya kanallarıyla bizlere ulaşan davetkâr kırtasiye reklamlarını...
**
Yaz ve kış diye iki ana mevsimin arasına sıkışmış olan baharların, o itibarı düşük olan buçuklukların bile rütbece çok daha aşağısında kalmış olan hatta bir ismi bile olmayan/verilmeyen şu bir kaç haftacık süreçler, bunların intikamını almayı çok iyi biliyorlar ve fakat. Görmezden gelinmelerinin öcünü, genellikle bunu yapanları hasta etmekle alıyorlar. Mevsim geçişlerine ayak uyduramayıp soğuk alanları, ilaç alanları ve yatağa düşenleri muhakkak bilirsiniz.
**
Fakat bendeniz, gelebilecek olan bu cezadan korktuğum için değil, sırf gerçekten sevdiğim için başlarını okşarım bu günlerin. İsimsizliğine, sahipsizliğine, öksüzlüğüne, yetimliğine ve itibarsız bırakılmış olmasına üzüldüğüm, kırıldığım ve onların adına alındığım her canlıya yaptığım gibi tıpkı... Eh, güçlünün değil de haklının yanında olmayacak mıydık? Hiç mi hakları ve isimleri yok bu mevsim geçişlerinin, sanki!?
**
Hakları var. İsimleri yok. 'Görmezden gelinen günler' diyebilir miyiz o halde, bu günlere? Ana yollara -ana mevsimlere- bağlanan ara yollarla -baharlarla- aramızda duran bu minik ve esaslı köprülere?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.