Gitmez Gönül Darlığı
“Yunus öldü deyu sala verirler
Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez.” Yunus Emre
Yunus Emre Hazretleri, gözüyle, sözüyle; her zaman üzerinde durup, konuşmamız, anmamız gereken, en sevilen şahsiyetlerimizden biri.
“2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı” da buna iyi bir vesile oluyor.
Malûm Azîz Yunus, meşhur menkıbesinde Şeyhinden önce “ buğday” istemiş; sonra himmete yönelmiştir.
Arayışlarımız, gidişatımız ve sonunda neyi bulduğumuz önemlidir.
Ünlü felsefe profesörlerimizden Süleyman Hayri Bolay, “Türk Düşüncesinde Gezintiler” isimli kitabında, menkıbeye farklı yorumlar getirir.
“Şeyhlerden, üstatlardan, âlimlerden, davetlilerden (ya da) hep Batıdan buğday almak, keseyi doldurmak isteyenler; insanlarımızın gönül dünyalarının yoksullaşmasına, kafalarının kısırlaşmasına, kalplerinin katılaşmasına yol açmışlardır.”
Hoca, bunlara “zimmet ehli” demektedir.
Günümüzde hangisinin geçerli olduğu malûmdur. Kendini himmet peşinde gösterip, zimmete talipler ise, daha vahim bir yönelişin ve sonuçlarının müsebbibi olarak meydandadır.
Süleyman Hayri Bolay, bu tehlikeye; “Zimmet ehlinin cemiyetlerde, devlet hayatında ve hatta günlük hayatta hâkim olması, sonunda devletin yıkılmasına kadar gidebilmektedir” diyerek işaret etmektedir.
Başlıca çarelerden biri de herhalde “… Himmet arayan, hizmet peşinde koşan; yani ilim, irfan, ahlak, faziletle bezenmeyi hedef alan insanların çoğalmasıdır. Bunun için Yunus’a, Mevlana’ya, Hacı Bektaş Veliye dönüp oralarda himmet aramak lazımdır.” (Süleyman Hayri Bolay, Türk Düşüncesinde Gezintiler, Nobel Yayınları, 2007, sf. 82)
Yunus’u, “Bizim en eski şairlerimizden olmakla birlikte, modern, günümüze hitap eden yönleri bulunan bir ruh adamı olarak tanımlayan Prof. Dr. Mehmet Kaplan; “Yunus Emre ve Bugünün Meseleleri” başlıklı yazısında; zamanımızın ehemmiyetli bir problemine, şöyle değinmektedir:
“Çağımızın en mühim meselesi nedir? Çağımız maddeye inanıyor, maddeye tapıyor. Neşe ve saadeti maddede arıyor.(…) Komünizm ile kapitalizm maddeyi esas tutmaları bakımından birleşirler. Çağımızın ıstırabı, belki de meselelerin sadece maddi bakımdan ele alınmasından kaynaklanıyor.”
“Yunus Emre “bizim ıstırabımızı çok yakından biliyor (…) belki bütün asırların meselesini ne güzel hülâsa ediyor: “Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı.” (Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, Dergâh Yayınları, 1978, sf. 271-274)
Mutsuzluk artışı, zenginlerin de yoksulluğunu(!) teşkil eden, dikkate değer bir sorun olarak, bizi meşgul ediyor. Gönüller Küçüldü, daraldı, bunaldı.
Bugün kimse, “Bir lokma, bir hırkayı” arzu etmez ama ihtirasın, dizginsiz tutkuların neredeyse arşa çıkışı da endişeyle izleniyor.
Edebiyat tarihçisi, eleştirmen, yazar Mehmet Kaplan; bir diğer eseri, “Edebiyatımızın İçinden” de, aynı mısraa, konuya, Yunus bakışına dair düşüncelerini sürdürüyor:
“Maddî kâinatta hiçbir şey insanın içindeki büyük boşluğu, sonsuz iştiyakı doyurmuyor. Alain’in deyimi ile, büyük ve muhteşem sarayının ortasında kralın canı sıkılıyor. Ve kral gönlünü eğlendirmek için ziyafetler tertip ediyor, sürek avlarına çıkıyor, içiyor, insanları soytarı haline getiriyor. Bunlar da deli gönlünü oyalamazsa harp açıyor.
Kahveden kahveye, sinemadan sinemaya, caddeden caddeye, komşudan komşuya, beldeden beldeye dolaşan, bu kâinat sarayının taçsız hünkârları sizin de canınız sıkılmıyor mu? Siz de içten içe bu madde âleminden nefret etmiyor musunuz? Siz de ebedî sevgiliye:
‘Bana seni gerek seni’ diye haykırmıyor musunuz?” (Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden, Dergâh Yayınları, 1978, sf. 13-14)
“Ben’den Allah’a yükselmek.”
Zor, lâkin ne kadar mânâlı bir çağrı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.