Gel ey bahar
Bu yazıyı, Nisan ayının son günlerinden birinde yazıyorum, şu anda. Detay isterseniz, 24 Nisan’da. Herhalde ay bitmeden de yayınlanır. Tam bugünlerde, güncel olan bir durumdan bahsedeceğim. Yazı yayınlandığı zaman, iş, güncelliğini kaybetmiş olabilir yani, baştan belirteyim. Yine de az sonraki cümleleri içimden silkeleyip dökmek, engel olunamaz bir istek oluşturdu, bende.
Kapıdan baktırıp kazma kürek yaktıran Mart, Nisan ayına da sirayet etti, şehrimizde. Farkında mısınız, bahar bir türlü gelmedi! Bundan bahsedecektim.
Hoş, dudak kenarları, mütebessim bir şekilde azıcık yukarıya doğru kıvrılmış olsa da, o dolu dolu, şen kahkahasını hala atmadı, bahar. Bir türlü duyamadık, o içten ve işveli gülüşün sesini. Hala, kıştan kalma üşütmeler, hastalıklar ve ilaçlar… Yine, “salgın varmış” haberleri, fısıltı gazetelerinde… Kışlık giysiler ise, hala ortalıkta! Nerede kaldı bu bahar?!
Fazla naz, aşık usandırırmış. Öyle söylenir. Lakin katılmıyorum. Şahsen bir bahar aşığı olarak, halen bir türlü tam olarak ‘gelmeyen’ baharın ayak basılmamış yollarını, o sıcak kucağını açmış cümbüşlü gelişini, daha çok gözlüyorum, ben onun. Bu bekleyiş, aşkı daha fazla perçinleyip, işi, takıntılı bir tutkuya çeviriyor, bende. Demek ki bahsedilen o usanma süresi, kişiden kişiye göre değişiyormuş, yani. Değil usanmak, daha fazla hasretteyim, ne diyorsunuz?
İlk bahar, gelişini yol başında beklediğim, bazen bulutların arasından el sallıyor, bugünlerde. Yumuşak okşayışının ılıklığını, bir süre daha yüzümde bırakıyor, bulutsu tül perdelerin ardına hemen gizlenmesinin ardından. Verdiği bu ümit sayesinde, kapısının önünde bekletmeyi çok iyi biliyor, belli. Tavuklarını, açlıktan ölmeyecekleri kadar yemleyen ama asla doyurmayan ve böylece onların hiç kaçmamasını sağlayan uyanık bir çiftçi gibi. Tabi serde de, bu kanar akıllılık varmış, o başka. Kimileri, çoktan ‘usanmış’ ve ümidini kesmiş; gözlerini yoldan çekecek kadar sağduyu ve mantık sahibi de olabilir. Lakin bende o feraset ve basiret, eksik işte. Ne yapayım, çok seviyorum, ilk baharları… Bu sevgi yoğunluğu, kandırılabilir ve kontrol altında tutulabilir bir hale, çok daha kolayca sokuyor, insanı.
Bir de, baharın en belirtici resmi ve sembolü, çiçeklenmiş bir ağaçtır, herhalde. Beyaz ya da pembe patlayışlar… Patlamasına patladı bu havai fişekler, ancak yeterince yukarıya kadar yükselip, bezgin ve solgun gökyüzünü, ışıklı bir şölene çevirmedi, hala. ‘Hala’ deyip duruyorum… Sanki mutlaka teşrif edecekmiş gibi, beklenen. Sanki henüz duymadım diye, bu yıl hiç duymayacak değilmişim gibi, o şen kahkahayı. Belki de fazla iyimserlik ediyorumdur ve ‘hala’lık bir durum, gerçekte hiç de yoktur, aslında. Olur mu olur, doğrudan yaz mevsiminin içinde buluruz kendimizi, kimbilir… O bağlanış, el veriş, kıştan yaza; uçtan uca taşıyış, hiç olmaz belki de, bu yıl. Bahar hiç yaşanmaz belki de, 2019’da! Çocukluğunu yaşayamayan ve kendini hayatın içinde, doğrudan bir yetişkin olarak bulanlar gibi… Evet, baharsız bir yaz, en çok buna benzerdi, herhalde.
Gel de, çocukluğumuzu; o en destansı, unutulmaz ve eşsiz dönemimizi yaşat bize, bahar. Tebessümünü, kocaman bir gülüşe çevir, artık. Zaman daralıyor… O halde, en bereketli, verimli ve zengin halinle gel. Gel ey bahar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.