Doğu Türkistan Diye Bir Yer Vardı
Doğu Türkistan Türklerinin büyük lideri İsa Yusuf Alptekin’in(1901-1995), Hak(lı) davaları uğruna ölen şehitlerin ruhu sızlamıştır, muazzep olmuştur herhalde.
““90 yaşıma geldim. Gözlerimi kaybettim. Fakat içindeki mücadele azmi ve Doğu Türkistan’ın istiklaline kavuşması arzusundan hiçbir şey kaybetmedim.”
“Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin halledilmesi davasında öncülük şerefi, Türkiye’nin hakkı olsun...” diyordu.
64 yıldır Doğu Türkistan’ı işgal altında tutan Çin, soydaşlarımıza Turfan, Hoten ve Urumçi’de yine tanklar, panzerlerle saldırdı.
18 Haziran tarihinde 8 yaşındaki Doğu Türkistanlı Müslüman kız, Çin polisi tarafından tecavüze uğradı. Polis tecavüz ettikten sonra kız çocuğunu boğarak öldürdü. Daha sonra parçalara ayırıp bir sokağa terk etti. Polis halen görevine devam ediyor. Çıkan olaylarda yüzlerce Doğu Türkistanlı hayatını kaybetti.”
Başta Türk varlığını gizlemek için, Sinkiang(kazanılmış topraklar) diye uydurma bir ad konuldu. Çin’in nükleer denemeleri sonucu ölen, özürlü kalan, kanser gibi hastalıklara yakalanan insanlarımız; hamile kadınların karınlarındaki çocukların çıkarılıp öldürülmelerine varan bir doğum kontrolü, zindanlara binlerce Müslüman’ın atılması, Çinlilerle mecburî evliliklere, göçlere tâbi tutulması, tarih boyunca milyonlarcasının öldürülmesi, Urumçi katliamı gibi nice korkunç yöntemler, imha hareketleri uygulandı.
Bayram namazlarından tutunuz da, camiye gitmeye, oruç tutmaya kadar dinî hürriyetleri, hayat tarzları, kültürleri engellendi kısıtlandı. Sürekli dinsizlik propagandası yapıldı.
Kız çocukları, genç kızlar türlü bahanelerle ailelerinden koparılarak, Çin içlerine götürülüp, genelevlere satıldı.
Toplu infazlar, iki bacağından iki hayvana bağlanarak parçalanma gibi canavarca işkence ve ölüm şekilleri, asimilasyon uygulandı. Servetleri, en tabii insanî hakları ellerinden alındı.
Türkiye nezdinde hiçbir zaman Filistin, Suriye, Bosna, Çeçenistan, Arakan, Mısır veya Afrika ülkeleri kadar önemli olmadı. Hiçbir zaman Türkistan davası; tıpkı Kerkük Türklerinin, Azerbaycan’ın uğradığı mezalim gibi görülmedi, yok sayıldı.
“Demokrasi” nimeti(!), dünya liderliği, adalet falan, onlara gelince nedense birden bire havaya uçtu. Mesela, meclis içinde “Kerkük ve Doğu Türkistan’ı görüşelim” önergesi bile, çok acıdır ki AKP oylarıyla reddedildi.
Suskun seyircilikle de yetinilmedi. Netameli durumlarda her zaman “stratejik, kültürel, ekonomik işbirliği” öne çıkarıldı; ticaret anlaşmaları yapıldı. İnsanlar da ikiye ayrılırdı, malûm Müslüman Türk olanlar adamdan sayılmazdı.
Örtbas edilen, nisyana terk edilen, silinen, kör-sağır-dilsiz pozisyonunda bulunduğumuz ne çok gerçek, durum vardı. Yakın komşularımız dâhil, tüm dünyayla münasebetlerimiz fevkalâde dostaneydi(!) ya, Çin’le de öyle olunmalıydı.
“Durmak yok, yola devam’dı. Fakat yol nereye varıyordu?
Bakmayın siz sakızlarımıza, ağızda çiğnediğimiz lâflara, horozca böbürlenmelerimize; “…Amerikalılar burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar.(…) Hepimizin karnında onların piçleri var!(…) Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! BİZİ ÖLDÜRÜN!” diyen Iraklı Nur’un feryadına da biz kulak vermemiş, her seferinde “Müslüman kökenli cici Obama” türküleri yakmış, Amerikan askerlerinin selameti için açıktan dua etmiştik mesela. Cenneti ve şehitliği de -PKK- dâhil egemen zorbalara bağışlamıştık galiba.
…
Millî manevî değerlerine sımsıkı bağlı kentimiz de; bu politikalar mucibince, nur topu gibi bir Çin Yuexiu Parkı’na sahip oldu. Kardeş şehir Yuexiu Belediye Başkanı, “Yurtta Sulh, Cihan da Sulh sloganını biz de kullanıyoruz” buyurmuşlar. Onlar barışı böyle tesis ediyorlar efendim, Müslüman kanı dökerek. Vahşetle.
Pekiyi, bu olgu, takip edilen devekuşu yahut Garp bülbülü siyaseti, en azından karşı tarafça; zalimi ödüllendirme, teşvik veya göz yummadan başka neyle değerlendirilebilir.
Kurbanınızın sahipsizliğinden dolayı siz olsanız baskıyı, zulmü cesaretle daha da arttırmaz; yeni katliamlar için yüreklenmez misiniz?
Oldu olacak, birkaç üst geçit, cadde veya meydana; dostâne ilişkiler gereği polis benzeri Çinli kahramanların adları verilseydi. Ne fark ederdi.
Halkımız nasıl olsa, Ramazan’da ekrana takkeyle çıkan hocalarla, lalelerle güllerle avunur, parklarda eğlenip oynayıp, mutlu dört mevsim uykulara dalar; içerde dışarıda ne işlenirse işlensin, hangi hadise cereyan ederse etsin, Çinli-Amerikan kardeşleri olsun, hükümetimiz olsun alkışlar, dualarını esirgemezdi.
Ayaklar altına alınan milliyetçilik değildir, bilesiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.