Dini göreceli yaşamak
İnsanlar kendileri için dünya ve ahiret saadeti sağlamak amacıyla tabi oldukları dinin bütün hükümlerini kabul ederek girdikleri dinden hayatlarının belli bir döneminde artık ben bu dinin bazı hükümlerine tabi olmayacağım dememelidir.
Veya dini hükümlerin kesinliğini ve doğruluğunu kabul etmekle birlikte bu hükümlerin benim hayatıma uygulanmasını kabul etmeyeceğim gibi bir tercih hakkına sahip olmadıklarına inanıyoruz.
Böyle yapanlar var mı denildiğinde ortaya çıkan sayı ve orana inanamazsınız.
Çünkü kendisine Müslüman denilen bir kişinin hayatında dinî olan ve olmayan diye bir ayrım yoktur.
Müslümana göre hayatın tamamı ve her anı zaten din tarafından tanımlanmıştır.
Dolayısıyla hayatının her anında ve her halinde dinine uymak ve o dinini yaşamak gibi bir mecburiyeti vardır.
Maksadımızı biraz daha teferruatlandıralım ve insan olarak kendimiz üzerinden düşünelim:
Yaptığı işe göre ve çalışma alanına göre programlanmış uyku ve uyanış saati olan bir insan.
İşten çıkınca başını sokabileceği evinin satın alma veya kiralama bedelini yaşadığı şehrin emlak piyasasının belirlediği standarlartlara göre sistemli bir biçimde ödeyen bir insan.
Yaşadığı ev ile iş arasında gidip geldiği yolun haritasının yani ev ile iş arasındaki her noktanın ve tüm gidiş gelişlerin süresi dakikasına varıncaya kadar saat olarak kafasında sabit olan bir insan.
Kamu kurumları veya özel sektörce işletilen metro, otobüs, vapur gibi ulaşım araçlarının durak ve güzergâhı sabit biçimde belirlenmiş olmasına rağmen hepsini ayrı ayrı ezberlemiş olan bir insan.
Asgari ve azami limitleri belli olan ücret veya ve aylıklı maaş sistemiyle işlev görmesine rağmen verilen zamlarla yoksulluğu kamufle edilen milyonlarca insandan kendini müstağni, görebilen bir insan.
Bu insanın hayatına göreceli bir hayat diyebiliyorsanız, bu insanın inancı da göreceli olur diyebilirsiniz.
Çünkü görecelilik kavramı, kişilerin bakış açısına, mevcut şartlara, zaman ve mekâna bağlı olarak değişkenlik gösteren her şey olarak tarif edilir.
Bu sebeple de göreceli olan şeylerin ve kavramların evrensel olması da düşünülemez.
Mesela insanların kendileri açısından veya birbirlerine tarif ettikleri yönden iyi, kötü, güzel, çirkin gibi nitelendirmeleri yaptıkları şeyler için göreceli kavramı kullanılır.
Göreceli olmak kişinin herhangi, bir durumda başka kişilerden farklı anlayışlara sahip olması olarak alındığında bu durum olaydan bağımsız olarak aynı zamanda o olayın anlamının da göreceli olduğunu belirtir.
Söz konusu olan mefhum din olduğunda ise yaratılıştan başlamak üzere din ile ilgili olan her şey tek bir iradeden kaynaklandığı ve temeli inanca dayandığı için göreceli olmayacaktır.
Yaratılıştan yok oluşa kadar varlığın mutlak hâkimi Cenabı Allah(cc) olduğu için insana özgü olarak geriye kalan tüm tercih veya kararlar inanma veya inanmama açısından ferdi olduğu için evrensel olması mümkün değildir.
Her ne kadar dini ret eden aynı düşüncedeki insanların oluşturduğu toplumlar nedeniyle inanmamayı tercih eden insanların gerçekleştireceği birlikteliklere evrensel düşünce diyenler olmuşsa da bu düşünce her sabah hangi saatte ve nereden doğacağı dünden belli olan Güneş'in varlığının inkârı ile eşdeğer olarak görülür.
Daha farklı bir deyişle insanların hayatları boyunca inama veya inanmama adına aldıkları kararlar ve yaptıkları faaliyetler birbirinden farklı gibi görülse de hepsi aslında bir binanın yapımında kullanılan standart ölçekli tuğlalar gibidirler.
Binanın odalarını oluşturan duvarlara konulan tuğlalarına tamamının tek bir işçi veya farklı işçiler tarafından konulması nasıl ki proje bütünlüğünü bozmuyor ve konulan her tuğla bina ile ilgili olarak projeyi yapan mimarinin kararının gereği olarak uygulanmış ise din konusu aynı şekildedir.
Sonuçta binayı oluşturan tuğlalardan bir kısmının projede gösterildiği şekliyle yerine konulmaması veya yapıdan birtakım tuğlaların sonradan sökülerek alınması yapının yıkılmasına sebep oluyorsa dini göreceli olarak tercihlerde bulunarak yalamak ta öylece yıkıntıya sebep olur.
Bir süre sonra yıkılacağı bilinen veya göz göre göre yıkıma doğru giden bir sistemin de evrensel olmayacağı aklın kabul ettiği bir durumdur.
Kuran ayetlerinin bir kısmını kabul edip bir kısmının uygulanmasından kendini müstağni görmek anlamına gelen dini göreceli yaşamak isteği oksa olsa aklı inkâr etmekle eşdeğer olur.
FARKINDA MISINIZ?
Hz. Peygamberimizin(sav) sahih Sünnet ve Hadislerinin bir kısmını alıp bir kısmını ret etmek Kuran ayetlerinin bir kısmını kabul edip bir kısmını ret etmekten öte Kuranı Kerimi toptan inkâr ile eşdeğerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.