Din mi, Ahlak mı Yok?
En kısa tarifiyle Din, Allah'ın peygamberleri vasıtası ile insanlara bildirdiği inanç olarak tarif edilmektedir.
Ahlak ise, insan ilişkilerinde “iyi” ya da “doğru” veyahut “kötü” ya da “yanlış” olarak adlandırdığımız değer yargılarını ifade olarak tarif edilir.
Bu tariflere göre ahlak insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü ile kişide sonradan ortaya çıkan huy olarak bilinen nitelik; iyi ve güzel olan nitelikler olarak görülür.
Din insanlara hem kendisi hem de yaşadığı yeryüzünde saadet ve selametin hâkim olabilmesi için ahlak olarak kabul edilen umdelerin öğretilmesini ve uygulanmasını emreden çelişki ve şüphe olmadan akla ve fıtrata aykırı olmayan rahmani bir kılavuzdur.
Din insanların hem kendi adına hem de toplum adına inançtan ibadete, imandan ahlaka kadar her tür kabul ve davranışından hesaba çekileceğini en kesin kurallarla ortaya koyduğu için yaratılışa en uygun inanç silsilesi olarak kabul edilmesine rağmen iş dünya hayatının engelleri ile karşılaşıldığında belki de en çabuk terk edilen kabuller olmaktadır.
Bu terk ediş anlamında din ve ahlakın önce hangisinden vazgeçildiği çok önemli değildir.
Her ne kadar son zamanlarda bazı kesimler arasında toplumsal ahlak, küresel ahlak veya vicdani ahlak adı altında bir takım ahlaki kurallar olduğu iddia edilse de din ve ahlak birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Hatta din olmadan ahlak olmaz. Çünkü ahlakın temeli dindir.
Ya da din ve ahlak kavramları insan için aslında et ile kemik mesabesindedir ve ikisi tek başına olduğunda beklenen sonucu doğurmaz.
Ya da birinin eksikliği diğerini de işlevsiz getirir.
Bunun en açık örneğini yani dinin ve ahlakın birlikte olmadığı zaman ortaya çıkan durumu ibadetlerde görebiliriz.
Dini inançlar gereği yapılan ibadetlerden Namaz ibadeti insan hayatında en çok yer alan ibadet olması nedeniyle dinden kaynaklanan ahlakında hayata yansıdığı en önemli örnektir.
Çünkü Kuran ayetiyle Namazın insanı kötülüklerden ve fuhşiyattan alıkoyduğu ifade edilmiştir.
Günde 5 vakit namaz kılan bir insanın normalde fuhşiyat olarak ifade edilen kötü söz ve davranışlardan kaçınması ve uzak durması gerekir.
Ama gelin görün ki kendilerine Mümin, Müslüman, dindar veya muhafazakâr Müslüman diyen insanların yaşadığımız son seçim döneminde yaptıkları işler ve söyledikleri sözlerin ne din ile ne de ahlak ile bağdaşmadığı görülmüştür.
İman ahlak, ibadet ve şükürde orta yolu tavsiye eden bir Müslüman olmayı tavsiye ederken kendine inançlı bir insan diyen herkesin iyiliği emreden kötülüğü men eden tarafını aktifleştirilmesi gerekirken tam tersi bir davranış içinde olması hem din, hem de o dinin istediği ahlaki olgunluğa erişememiş demektir.
Din insanı doğru şekilde ahlaka ve güzel huya teşvik ederken din adına birileri ortaya çıktığı zaman ahlaksızlık yapıyor bundan zuhur eden sonuçlarla toplumda kendine bir bakıma kişisel çıkarlar ve menfaatler temin etmek istiyorsa kendini islâma nispet eden kişiler o toplumdaki, diğer insanlar için tehlikeli bir silah haline dönüşmüş demektir.
Bunu göz ardı ederek birileri ortaya çıkıp sorun din de değil, sadece nasıl aktarıldığı ve öğretildiğinde derse o kişi aynı zamanda o toplumdaki tüm ahlaksızlığı inşa edenlerden birisi olmuş demektir.
Bizim inancımıza göre Cenabı Allah’ın(cc) İnsanlara Peygamberler(as) aracılığıyla göndermiş olduğu dinden muradı, İnsanların biteviye ibadet etmeleri ile dindarlaşmış toplum değil, önceliği ahlaklı insanlar eli ile yüceltilmiş olan erdemliler topluluğudur.
FARKINDA MIYIZ?
İnsan fıtratı dini kabul etmeye meyilli olmasına rağmen aynı zamanda şeytanın iğvalarına kapılmaya da meyillidir.
Yani fıtraten ahlaklı olan insan yine fıtratı gereği dini refleksler adı altında ahlaksızlaşabilmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.