Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Değersizlik Değer Haline Gelmesin

Değersizlik Değer Haline Gelmesin

Kalabalıklar içerisinde bulunsa dahi yalnızlaşma, kendi değerlerinden hızla uzaklaşarak yabancılaşma, aile içi anlaşmazlıklar, yozlaşan insânî değerlere inat artan şiddet, hemen hemen hayâtın her karesine giren ve küçük yaşlara kadar inen cinsellik insanları ruhları hasta bir hâle getirdi.

Küreselleşme güdüsü, mahalle baskısı gibi tüm dünya insanlarını birbirine benzeştirmeyi başarma gayretinde. İnsanlar giderek aynı şekilde besleniyor, (dünyâda artan obeziteyi düşünün) aynı filmleri seyrediyor, aynı marka giyiniyor, aynı modayı önemsiyor, aynı sanal ortamlarda dolaşılıyor ve en kötüsü de aynı ahlâkî zafiyetleri işliyorlar. Bu şekilde insanların yalnızlaşması ve kendi değerlerinden uzaklaşması ve yabancılaşması dünya insanlarının birbiriyle aynîleşmesi gerçeğini berbâberinde getiriyor. Dünya ile aynîleşme bizi tamı tamına kendi öz kimliğimizden, kültürümüzden ve kendi değerlerimizden koparmaya götürür. Bu hem kişilik hem kimlik iflâsıdır. İnsanların en çok birbirlerine ihtiyaç duydukları bir vakitte insanlar ne yazık ki birbirleriyle çatışıyor ve birbirlerinden uzaklaşarak yalnızlaşıyor. Çünkü bugünün insanları yaşadıkları ortamda doğru bir kişilik inşası gerçekleştiremiyorlar.

Bugün insanların iç âlemlerinde zedelenmeler olduğundan maalesef kendileriyle barışık değiller. Ruh âlemlerinde kırk bin çeşit hal kol geziyor. İnsanlar nefislerine hâkim olamıyor çoğunlukla duygularına yenik düşerek türlü yanlışlıklara dâvetiye çıkartıyorlar. Bizi biz yapan temel ahlâkî temel erdemlerde müthiş bir zemin kayması var. İnsanı insan yapan rûhî ve mânevî yapılanma sistemindeki erimeler, insanın karşılaştığı türlü durumlarda onu çeşitli bocalamalara ve buhranlara sürükleyebiliyor. Yaşadığımız şu sıkıntılı ortamda insanı kendisi olmaktan uzaklaştıran pek çok etken mevcut.

Şurası bir gerçek ki, insanın varlıklar dünyâsındaki yerini muhafazasında çelişkiler olduğu gibi evrensel insânî değerleri kaybetmede ihmalleri ve toplumsal ahlâkı bozmada etkileri var. Toplumda cereyan eden kimi durumlar doğrudan ailelerin sosyal dokusunu ifsat ediyor. Medyanın pompaladığı yanlı ve cinsi yozlaşmayı teşvik edici yayınlar, görselliğin yaygınlaşarak çocuk denecek yaşa kadar inen fütursuz cinsellik masumiyet kavramına zarar veriyor. Yüzleri kızartan ahlaksızlık, sinsice yapılan algı operasyonlarıyla kitleleri çabucak ahlaksızlık sarmalına eklemliyor. Bu tür bir yapılanma daha ergen bile olmamış çocuk zihinlerinde lüzumsuz bir karmaşayı, gençlerde hislerin öncelenmesini, yetişkinlerde ise ruhlarda yaşanan çelişkilerden dolayı insanların çoğunda bir bunalma ve daralma görülmekte. Bugün kararan kalplerin, rutinleşen günlük dayatmaların, ötekileşen insanların ruhları tükenmektedir bunları görmezden gelemeyiz. Böylece âdeta değersizlik bir değer hâline geliyor. Doğrusu bu durum topyekun tüm insanlığın iflâsıdır.

Değersizliklerin peşine takılan kişilerin, ailelerin ve toplumun ruh sağlığı tehdit altındadır. Bu bir akıl tutulmasıdır. Günümüzde insanların kişisel ihtiyaçlarının tatmin alanı ne yazık ki değişmiş, farkında olmadan sessiz sessiz herkesin benliğinde ‘ene’ kavramı revaç bulmuştur. Halbuki kişiliğin içgüdü, zihin ve ruh olmak üzere üç temel ihtiyaç alanı vardır. Yeme, içme, barınma, cinsellik gibi insanın fiziksel hâline ve benliğine ait duyguların tatmin alanı içgüdüsel ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçların mantık süzgecinden geçirilmesi zihinsel alandır. Kişinin ruhsal alanı ise en üst seviyedeki tatmin alanıdır ki bu alan insanın hem içgüdüsel hem de mantıksal ihtiyaçlarının toplumun sağduyu beklentisinin tatmine kavuşturulduğu zemindir. Popüler kültürün insanların kişiliğini tahrif edici içgüdülere yönelmeyi bırakması birçok yanlışı önleyecektir. Bunun yerine bozulan insan ruh sağılığını düzeltmek adına insanların zihinlerini ve ruhlarını pozitif yönlü etkileyecek hayır çalışmalarının öncelenmesi gereklidir.

Şikâyet edilen menfiliklerin düzeltilmesi için ahlâkın özümsenmesi, içselleştirilmesi şarttır. İnsanın sorumluluklarının ve özgürlüklerinin sınırlarının çizilmesi gerekiyor. Kişinin kendine karşı, yakınlarına ve çevresine karşı sorumlulukları vardır ve bu alt başlıklar kişinin haklarının da çerçevesini çizer. Gezideki gibi kaldırım taşlarını söktürmez, dükkanların camların indirtmez, polise molotof attırmaz. Belki toplumu yönlendiren kişilerin buna önderlik yapması güzel bir davranıştır ancak günümüzde önder ve gözde kişiler bu tür yanlışlara bizzat kendileri sebep olmaktalar.. Hatta din görevlilerinin ahlâkî yapılanması bu hususlarda örnek alınabilir. ‘Ahlak’ konusunun toplumda mutlaka yeniden yapılanması lâzımdır. İnsanda ahlak, ana-babada ahlak, çocukta ahlak, gençte ahlak, yaşlıda ahlak, siyâsette ahlak, meslekî ahlak, ticâret ahlâkı, çevre ahlâkı muhakkak insanımıza yerleşmesi gerekiyor. Bunu gerçekleştirmek için çok çeşitli eğitim çalışmaları gerçekleştirilmeli ve eskiye göre bir farkındalık oluşturulmalıdır.

Aksi takdirde ülkemizde de dünyâda olduğu gibi ahlâkî erozyon sebebiyle eşlerinden boşanan, evlerini terk eden, madde bağımlısı olan, başı sıkıştığında şiddete başvuran ruh sağlığı bozulan insanların sayısı artacaktır. Bilgi çağının tüm kazanımlarına rağmen yakın zamanda parçalanmış kişilikler, parçalanmış aileler parçalanmış toplumları oluşturacaklardır. Her canı istediği şeyi elde etmek için kısa yoldan gayrı meşru tüm yolları normal gören, hislerinin kölesi olan, başkalarını ezecek şekilde bireyselleşen, bırakın kendi değerlerini evrensel değerleri bile elinin tersi ile iten bu neslin âcilen bir kontrol mekanizması tarafından durdurulması elzemdir. Yoksa her türlü değersizlik bugünün insanının vazgeçilmez değeri hâline gelecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi