Cüzdanın Sesi Vicdanın Sesini Bastırınca
Bu ülkede devlette görev alanların yaptıkları uygulamalar için vicdanının sesini dinleyerek iş yapıyor tanımlamasının artık bir değer taşımadığı günleri yaşıyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasının emredici hükmü gereği mahkemelerde hâkimler kendilerine tevdi edilen davalardaki uyuşmazlıklarda vicdani kanaatine göre karar verirler diye bir kural vardır.
Biz her şeye rağmen hatta Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz yanlışlığına rağmen hâkimlerin vicdani kanaatlerine göre karar verdiklerine inanıyoruz.
Ancak vicdani kanaatin oluşabilmesi için hâkimler her olayda önlerine getirilen somut delillerle ilgili tüm imkânları kullanacak ve delilleri değerlendirecekleri için bir delilin varlığından çok gerçekliği önem taşımaktadır.
Çünkü bu delile dayanarak ulaşılacak vicdani kanaat yargılamasında verilen kararın odak noktası olacaktır.
Bu tespitten sonraki yapılacak ikinci tespit ise henüz mahkeme aşamasına gelmemiş veya yargılama safhasındaki olaylar hakkında yazılı ve görsel basında maalesef vicdanın değil de cüzdanın sesinin dinleniyor olmasının bu gün içinde bulunduğumuz içler acısı durumun sebebi olmasıdır.
Yaklaşık 10 haftadır başta siyaset olmak üzere, kamudaki atamalar ile özel sektörün bir takım ticari ilişkilerinde vicdanının sesinin değil de cüzdanının sesinin hâkim olması nedeniyle işlenen kabahatler ortaya döküldü.
Hem de bir suç örgütü lideri olarak suçlanan kişi tarafından.
Şimdi herkesin birbirine sorması gereken soru bir suç örgütü lideri bu pislik torbası benzeri olaylar yumağını neden ortaya yere döktü?
Elbette bu soru sorulacak ve pek çok alternatifli cevabı da olacak.
Ancak bu aşamada sorulması gereken bir soru daha var:
Sedat Peker bu olayları açıklamasa idi bizden bu kirlenmeyi ve bozulmayı kim ve ne zamana kadar vatan millet sakarya edebiyatı ile saklayacaktı.
Çete lideri suç örgütü lideri gibi suçlamalarla esas hedef saptırılmaya çalışılsa da bu soru sorulmadığı ve cevabının açıklıkla ortaya konmadığı sürece bu sürece devlet, siyaset, ticaret, mafya, medya arasındaki karanlık ilişkiler ortaya çıkartılamayacaktır.
Bu tür ortaya dökülen pislikler sonrasında bazı vatandaşların diğer ülkelerde olduğu gibi hukukun hâkim kılınması veya adına temiz eller operasyon denilen bir takım mafyayı ortadan kaldırmaya dönük operasyonlar yapılması şeklindeki istekler karşılanmış olmayacaktır.
Siyasetin finansmanının netleşmediği ve seçilenlerin harcadıkları seçim paralarını görevlerinden dolayı tekrar elde etmelerine imkân veren uygulamaların sona ermediği ve ülke insanının haklıdan yana değil de güçlüden yana olduğu sürece bu talep bir boş hayal olarak kalmaya devam edecektir.
Hele hele iktidarların yaptıkları uygulamaların tenkit edilmesinin iktidara yakın çevrelerin yönetimindeki yazılı ve görsel basın yayın organlarında hemen İktidara muhalif olarak gösterilmesi şeklindeki algı yönetimi sona ermediği müddetçe iktidar medya ilişkileri asla temiz bir zemine oturtulamayacaktır.
Çünkü daha düne kadar siyasilerin birbirleri aleyhinde "Harun gibi gelip Karun gibi gidiyorlar" ifadesi maalesef bu gün medya mensupları için söylenir oldu.
Bu video ve resim paylaşımları peş peşe ortaya döküldükten sonra iktidara yakın medya mensupları arasında Harun gibi gelip de Karun gibi olanlarda bir kaçış başladı.
Elde ettikleri ile vatandaşlar toplu taşıma derdi ile uğraşırken son model araçları ile kasıntı yapanlar ve dün ikamet ettikleri evlerden kaçarcasına çıkıp bu gün korunaklı site içi villalarda ikamet edenlerde de garip bir sessizlik var.
Eğer bu defa da bu sessizliğin örtüsü kaldırılıp harun gibi gelip karun gibi gidenlere hesap sorulmayacaksa veya sadece birkaç gazetecinin basın yayın organlarındaki varlıklarının sona erdirilmesi ile veya siyasetçilerin yakınlarında olduğu için bu işlere bulaştığı söylenen birkaç kişinin siyasi anlamda görevlerine son vermekle bu iş sonlandırılacaksa siyasetçilerle ticaret yapanlar arasındaki malum işlerde görevli medya arabulucularının varlıkları da sona ermeyecek demektir.
Haklının gücünün yerine güçlünün veya işi kılıfına uyduranın gücünün hâkim olduğu dönemlerde hukukun bir kez daha kolu kanadı kırılmış demektir.
Bu sebeple bu ülkede kanun devleti değil de hukuk devleti isteyenlerin talepleri derhal karşılanmalı ve bu ülkede hukuk gerçekten geçerli ise zaman geçirmeden ortaya dökülen bu iddialar sonuçlandıracak bir temiz eller operasyonu yapılmalıdır.
Elbette bu temiz eller operasyonu sadece başkent ile de sınırla kalmamalıdır.
Yerel adına ne yapılabilir denirse, geçen hafta belediyeci emlakçı arasında yaşanan arazi rantı kavgasından başlanabilir deriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.