Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Büyük aşk

Büyük aşk

Orta yerde, ikisinden başka kimselerin görmediği ve bilmediği koca bir pasta duruyordu. İkisinin tam ortasında ve arasında…

Gizli, yasak, karşılıklı, platonik, masumane, canlı ama yaşamayan bir aşk tadındaki bir pastaydı bu. Size bu aşkı anlatayım…

**

Diyorum ya, gizliydi. Hani ikisinin de göğüslerini gere gere, alınları açık bir şekilde başkalarına ifşa edemeyecekleri, meşruiyetten ve halk tarafından verilebilecek olası bir onaydan tamamen yoksun ve uzaktaydı. Bahsedilen o pastayı ikisi de hiç kimseye ikram edemediler bu yüzden, düğün pastası gibi. Ne düğünü? Olsun.

**

Bu gizlilik de, işin yasak oluşundan doğuyordu tabi. Arzu uyandıran yasaklar, tüm o arzuları, en çok da ikisi baş başalarken uyanık tutardı. Fakat korkmayın. Kınanacak bir şey olmadı da olmayacak da. Hiçbir şey. Masumane demiştim ya. Öyle olur. İşin içine herhangi bir tensel temas girmemişse, kalbi temaslar temiz kalır hep. Platoniklik de böyle bir şeydi zaten: varlık sahasında vücut bulmayan yoğun duyguların, yalnızca gönülde mesken edilmesi. Başka yerde değil. Sadece gönülde.

**

Tabi işin karşılıklılığına gelirsek de… Hiçbir zaman dile gelmeyen ve söze dökülmeyen duyguların tek başına değil de paylaşılarak yaşandığından nasıl bu kadar emin olduğumu sorgulayabilirsiniz. Haklısınız. Fakat nasıl diyeyim… Bilirlerdi işte. Birinin o pastadan alıp yediği dilimin miktarı ve adetince, karşı taraf da alıp yerdi.

**

Dillerinden yayılıp bakışlarına işleyen lezzet aynıydı zira. Susulan sözler, söylenilenlerden daha iyi duyulur ya bazen hani. Bilirsiniz. İşte suskun ve sessiz kalan ve bırakılan sözler, tıpkı bir kaligrafi ustasının elinden çıkmışçasına estetik ve sanatsal bir şekilde havada asılı kalıp dururdu, tam da o pastanın etrafında ve civarında. İkisi baş başalarken. Güzelim harfler ve sözcükler… Oluşan bu sessiz ama görsel şöleni izlemekten tarifsiz bir keyif alırlardı onlar da.

**

Canlı ama yaşamayan demiştim bir de bu aşk için. Canlı tabii… Nasıl canlı olmasın ki? Tadılan, paylaşılan ve yaşanan o devasa ve kallavi duygular mevcutken, koca pastayı kaldırıp uzay boşluğuna mı fırlatacağız, ikisinden bir başkası onu görmüyor diye? Fakat “Canlı olan bir şey için nasıl olur da ‘yaşamayan’ denilebilir ki?” diye sorabilirsiniz yine, haklı olarak. Yaşanan aşkın bizatihi kendisi söze dökülüp ifşa edilmediğinde ve varlık sahasında somutlaşıp tenden tene aktarılmadığı sürece ‘yaşamıyor’dan sayılıyordu. Ne var ki, olsun…

**

O kaligrafik ve estetik harflerden oluşan sessiz sözcüklerin müziği ve pastanın eşsiz lezzetiyle gönülleri fazlasıyla doyuyordu zaten. Karşılıklı olduğu için ‘paylaşılmış’ da olan gizlilik ise işe çocuksu bir heyecan ve neşe katıyordu kendiliğinden.

Sonuçta gizli, yasak, karşılıklı, platonik, masumane, canlı ama yaşamayan, gerçek ve büyük bir aşktı bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi